SİVAS ŞİİRLERİ

SİVAS ŞİİRLERİ

Mehmet Ali Yapıcı

Bir gemi yaklaşıyor Samsun limanına
On dokuz mayıs bin dokuzyüz on dokuz da.
Yıpranmış ve ihtiyar bir gemi bandırma,
Genç bir komutan taşıyor omuzlarında.

Artık kalmadı sabrı taştı atanın,
Kurtarılma zamanı geldi vatanın.
..

Devamını Oku
Hayri Buyruk

pencereme,
kahverengi bulutlar,
………………….çizme,
……………gözlerinle…
ve ayakların...
alıp götürmesin,
……………….seni,
..

Devamını Oku
Hasan Arıcan

Söylediğin türkü için sağ ol ama
Sivas illerinde saz çalınmaz;
Ciğer tahrip olur,
Arzuları yerine getirmez şiirler yazılır.

Arzuhalci değil ben bile
Ona dertleri bildiremiyorum
..

Devamını Oku
Murat Erdoğan***

Köyümden haber var mı?
Haber ver gardaşım haber,
İlk bahar mı yoksa kar mı,
Haber ver gardaşım haber.

Ayrılık treni ayırdı bizi,
Ne şiirler yazdım dizi dizi,
..

Devamını Oku
Onur Alkan

şair olmuşum haberim yok
kan damlar gözlerim silenim yok
uçurum ayağımın altı tutacak dal yok,
gönlüm sendedir verecek derman yok.

yıldız düşmüş gök yüzünden
ışığı sönecek.
..

Devamını Oku
İbrahim Sağır

Medet eyle,medet Hudâ,
Tâkâti kalmadı canın”.
Aşkından eyleme cüdâ
Ol Resul’ü Kibriyâ’nın. (s.a.v.)

Mâ-sivâ gönülden çıksın, ,
İman nuru ruha aksın,
..

Devamını Oku
Zihni Taştan

İsmeti'nin şiirleri tatlıdır,
Onda aşıklığın sırrı saklıdır,
Sivas için yazdıkları haklıdır.
Tüm Sivas'ın sesi oldu İsmeti.

Adı Aşık İsmeti soyadı Namlı,
Dillerde söylenir İsmeti adı.
..

Devamını Oku
Özberk Aydemir

Diz boyu hayal kırıklığında avuttuğum düşlerim mi?
Kubilay’ın kan çanağı olmuş gözlerim mi?
Yoksa magnitütü yüksek sözlerim mi beni isyankar kılan?

Sivas yangınında ölümsüzleşti ateş böceğim...
Sakıncasızdı kaleminden kan damlayan uğur böceğim
Darağacında kaldı özgürlüğüm denizim geleceğim
..

Devamını Oku
Muhammed Fakirullah

Semada bir kamer misüllü, her an nur-u pak
Bir bakış ile ey can bu narı yak

Şemsin ziyası aksetmişse gül-i simana
Munis bir tefekkürdür bu garip hal bana

O ne latif bir sima pür-envar
..

Devamını Oku
Emrah Tekin

Bir kibrit;

Yakabilir miydi düşünceleri?
Tutuşur muydu notalar?
Yanar mıydı barış türküleri?
Susar mıydı ozanlar?

..

Devamını Oku
Kemal Berk

Anadolu bağrından gelen şu cana
Sivasın soğuğundan, bak sıcak bakışa
Küçük kalbe sığmış kocaman dünya
Yüzüne bakıp da sert konuşur sanma

Bir konuş da görsen dildeki tadı
İnsan dinlerken olur onun hayranı
..

Devamını Oku
Ergün Yıldırım

Sivas yolları uzun ve taşlı
Kızıldağ karlı ve yağışlı
Sevdiğim nazlı yarim, uzun siyah saçlı
Sevme gönül sevme sende yanarsın

Gönül kapılmış sele
Akıp gidiyor ırmak ve dere
..

Devamını Oku
Zihni Taştan

Kardeş gel de bir kez dinle sözümü,
Faydası olmayan ilme yaklaşma,
Elindeyken rabbin tüm nimetlerine,
Zulmete uzanan ele yaklaşma.

Gel kötülük etme eloğlu ele,
Herkesi teşvik et sen doğru yola,
..

Devamını Oku
Fikri Pınarlı

Yılların hasretini,
Bölemeden ayrıldık.
Kavuşmanın tadını,
Bulamadan ayrıldık.

Çok kısaydı bu süre,
Kahrolduk göre göre,
..

Devamını Oku
Sefil Dostum

Pir sultan' ın torunuyum
Veysel baba' nın yeğeniyim
Muhlis Akarsu'nun kuzeniyim
Bil bakalım yar ben nereliyim

Soyum Ağahi'ye bağlıdır
Ali İzzet'e köyüm komşudur
..

Devamını Oku
Sadık Toraman

BİR EVREN SÜRGÜNÜ OLARAK ŞAİR: SADIK TORAMAN’IN ŞİİRİ ÜZERİNE NOTLAR
Hölderlin, ‘Ekmek ve Şarap’ ağıdının bir dizesinde şöyle sormuştu: “Bilmem, hem, neye yarar ozanlar yoksunluk zamanında? ”. İlhan Berk, “umudun elinden tutar şiir” demişti cevaben. Şiir kimi zaman da bir insanın elinden tutar ve onu kendi varoluşunu gerçekleştirmeye zorlar. Tıpkı ‘yoksun zamanlar’ın şairi olan Sadık Toraman gibi.
Nice zamandır şiiri kuran dil’in ‘varolan’dan ‘varlık’a geçişi mümkün kılan bir olanak olarak şairin mülkü olduğu söylenir. Öyle ya, çiçekten, kuştan, ceylandan söz edilirken, insanın doğadaki öteki varlıklardan farklı olarak; kim olduğunu anlatması, insanın kendi varlığına tanık olabilmesi için sahip olduğu bir olanağı sunar dil. Kendi varlığına dair hakikati yaşayan şair sahip olduğu dil üzerinden bir tarih tanıklığına yönelir. Sadık Toraman da yurt edindiği dil aracılığıyla bu tanıklığı gerçekleştirir.
O’nun şiiri her şeyden önce onulmaz zıtlıklar, baş edilmez çelişkiler, güçlü karşıtlıklar dolayımında kurulur. Bu zor ikilemleri, şair kendi iradesinde diyalektik bir çözüme kavuşturmayı başarabiliyor. Bu çözüm, şiirin ‘yoksunluk zamanları’ında benliklere taşıyacağı umudu içinde barındırıyor her defasında. “Acıyı okşadın mı hiç / sana acıması için” dizesinde olduğu gibi, karşıtlığı kendi karşıtının karşısına koyarak bir uzlaşıma sokabilmektedir. Bu nedenle, “gecenin Leyla’sı / gündüzün Mecnun’u” dur O. Çelişkileri kendi karşıtlıklarıyla bir uzlaşıma sokma çabası gücünü şiirin kimi durumlarda omurgasını oluşturan doğa tanrıcılık anlayışının özüne dayanıyor açık ki. Çünkü bu şiir doğaya insan özelliklerini yüklerken; çoğu zaman insanın kendisine de doğa özelliklerini yüklemektedir. “İnat ediyor ve yağıyor yağmur / bir ağaç altında kelimeler sırılsıklam” dizelerinde okunduğu şekliyle bu ‘evren ruhu anlayışı’ şiire içkin bir özellik olarak sürekli karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden, doğurgan doğa şairin “Bir salkım özlemeye bir bağ yeşerir koynumda” demesinde olduğu gibi hep ‘nar’ gibi çoğalmayı, patlamayı anlatır. Ve “Bulutların arkasına gizlenmiş ürkek rüzgarın” yanında “Ay yine bir çocuk tebessümünde” görünür bize.
Toplumcu tavrın bireyci bir eğilimle bir arada hissedildiği; toplumsallığın kolaylıkla bireysel bir düzleme evrildiği, toplumcu damar yanında bireysel yönün ezilmediği bir şair duruşu karşısındayız: “Hem seni severken / serçelere ekmekte atabilmeli” derken yaşam ve varoluş birlikteliği güçlü bir kurguyla sunulabiliyor okura. “Çukurova’da pamuk toplarım kendi yaralarıma” dizelerindeki gibi işçi duyarlılığının bütün saflığıyla ortaya çıktığı bir duyuşla karşılaşırız. Sadık Toraman’ın şiir dünyasında bize betimlediği günümüz toplumsal yaşamı, “Ucuz bir resim gibi artık hayat”tır ve “Dostluğun faiz oranı sıfır” dır. Sokak çocukları, “Tükürülen bir çöp bidonunun içinde umutlarım” derlerken; “Derin mevzulara dalmış köşe yazarları / her gece ise üzeri gazete ile kapatılmış cesetler” vardır sokaklarda, ve yine çünkü; “Aç karnına kurşun yemek”teler dünyanın lanetlileri bu yaşamda.
Uzlaşmaz karşıtlıkların şairi kimi zaman bu zıtlıkları can acıtan bir kara mizah ile birlikte ortaya koyar. Bu nedenle Sadık Toraman’ın şiirinde ironiyi çoğu yerde ustaca kullandığını görüyoruz: “Ayrılık çiçekleri satılıyor sepet sepet / vazolar bomboş ve kırık”tır oysa. “Bir kahve fincanın / kırk yıl hatırı vardı borç defterinde”. Ya da, “Seni kahpe kurşuna sıktım / ölmedin yine içimdesin” dediği gibi. ‘Kırık Kalemler Sınıfı’nın öğrencisi olan çocuklar “İçimde çalardı okulun zili / sınıfta kalmıştı yine gözlerim” diyerek itiraz ederlerdi bu ‘öğrenim’ oyununa. Ve çünkü bu oyunda “Karlı yollar…/ üşüyen eller…/ ve yırtık ayakkabılardı yine cahil kalan”. Şair kendi içinde bulunduğu durumu ve ruh halini de kimi zaman iç acıtıcı bir mizahla, “Yalnızlığımı üstüme örtüp yatardım”, bazen de “Evraklarım eksik sevmeye” dediğinde olduğu gibi yumuşak bir tebessüm duygusu içinde dillendirir.
Şair ait olduğu coğrafyaya dair güçlü imgelerin olduğu dizeler üretiyor. Büyüdüğü Silvan ‘mezarlara sığmayan çocuklar kenti’dir. Bu ‘yasak ülke’de “Dağların heybetinden kaçar kartallar” ve “Düşmez ihanetin gölgesi göçebe yaşamlarımıza” bu topraklarda. Burası emeğin bedeli için destansı bir çaba gösterilen bir yerdir aynı zamanda: “Güneşi terletirdik buğday tarlalarında”. Ve elbette ’33 Kelebek Sol Yanımda’yken, yaslı tarih bir kez de şairin dizelerinde dile gelir: “Vuruldu tarihim köstekli saatimde katlettiler beni / gözlerimi yıkayan dağlarımızda düştü boynum”. Bir kez daha şair umudu doğaya yükler; ama doğaya direnerek-direnenlerle birlikte zulümle hesaplaşır: “İki bot izi bir bağcık şahitti toprağın suskunluğuna / dişledim toprağın uyuyan damarlarını 33 dişimle”. Ve son kertede şair kendi yazma uğraşısının hiç bitmeyeceğinin haberini verir bize; “Daha da bitmez kelimelerim tarih yas tutana kadar” diyerek.
..

Devamını Oku
Sinan Öksüztepe

Resimlerin özgürlüğü var mı asılı duvarda,
Hikayenin uzunluğu sayfalarca, yarışlar 4 kulvarda.
Bu dünya da kul var da, kölelere yok ihtiyaç,
İhtiyarlayacağız, her birimiz uzak kalacağız bu diyardan!
Bir yardan bin insana sosyal olmak gibi
Şiirlerimin uzantısı saçların, aşka uzak mı kibir.
Kim bilir sen gibi, hüzünler birilerinde gölgedir,
..

Devamını Oku
Kanber Gürbüzdal

Kurmuş yapısını orman içine.
Dağları süslenmiş geline benzer.
Köprü olmuş Yozgat ile Sivas.a.
Kervan yolu olmuş Bozhüyük.

Akpınar bade olmuş suyun içirir.
Gelen dostlarını buradan geçirir.
..

Devamını Oku
Sezai Ünal

Ben hoslandim bir kere, ama seni bilmem
Eger ben seversem seveni silmem
Birakirim her seyi askim ugruna
Sevdigimden ayrilsam bir gun gulmem
***************
Anla be! Tutuldum ben guzel yuzune
Bogulmustum derde, ofkeye ve huzune
..

Devamını Oku
Kanber Gürbüzdal

Kızılırmak yolun başlar kızıl dağından
Ozanlar yarattın her bir çayından
Pir Sultanı alıp gittin ardından
Pirimizi sana sormaya geldik

Kızılırmak yolun geçer Çerkez köyünden
Çok alemler geldi geçti üstünden
..

Devamını Oku