Eylül sonuydu
Geceydi
Ulucanlar'daydık
Tutsaktık
Uyuyordu kimimiz
Kimimiz sohbette
Bir prenses yaşarmış uzaklarda
İstanbul'un en güzel yeri Bostancı'da
Ela gözlüymüş prenses
Ne görenler anlatabilirmiş güzelliğini
Ne herkes görebilirmiş prensesi
Rüyaları varmış prensesin
Bir damla gözyaşına
Değişmem dünyanın hiç bir varını
Kim ki bir anlık bile üzerse seni
Ömrümce keserim ondan selamı
İncinse ayakların topraktan
Öfkeyle basarım toprağın bağrına
Ela gözlü nazlı yarim
Al bu canım sende kalsın
Bende yaşaması imkansız
Al bu canım sende kalsın
Ekmek istemez su istemez
Niceydi yaşadıklarım
Acıya kahra banmıştım senden önce
Hep uçurum kenarında karşılaşırdım kendimle
Bin kez tuttum kendimin ellerinden
Umutla sağalttım özlemlerimi her gün
Zulmün her tonunu yaşadı insanlığım
Senden öncem
Öyle cılız
Öyle monotoduki
Geçen yıllar
Hepsi başı boş
Hepsi öyle çekilmezdiki
Telefonun öteki ucundaydı adamın gözleri
Masanın üzerinde oturuyordu ahize
Fişlenmişti konsol yardım ve yataklıktan
Yalnızlığın yangınındaydı zaman
Tahta bir sandalye de duruyordu adam
Konyaksız içmeye alışmıştı gece çayını
Sevgilim ne olur gel
Uyandır kabusumdan
Sarıl bana sımsıkı
Teninin kokusuyla uyandır
Öp beni ağzımdan
Nefesinin buğusuyla uyandır
Şair yağmurlar giyinmişti yine
Saklamıştı acılarını gözbebeklerine
Kimseyle konuşamadığı
Tümüyle yazamadığıydı yaşadığı
Yaşlanıyordu otuzbeşinde
Biriktirdiği özlemleri
Akşamın üzerine yaslanıyor zaman
Aynı laciverdi bölüşüyor deniz ve gök şu an
Ufuktaki birleştikleri yerden
Usul usul üzerime geliyorlar sanıyorum an be an
İmdat diyecek kelime yok dağarcığımda
Şimşek şimşek gözlerini arıyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!