Yüküm, ağırdır yüküm.
Sende takmazsan kemendini,
Ben rüzgâr önünde bir esrik yaprak…
Hani kibrit çaksan,
İçimde barutum kalmaz yanmadık…
Bir hazan sabahı düşmüşüm yola,
Cennet eyleriz dedik,
Bu mekân cehennemdi.
Göklerde buharlaşan,
Gözlerde kalan nemdi.
Pırlantaydı umutlar,
Kalpte açan çiğdemdi.
Zor bir imtihandayım.
Zor her şey.
Kararım, gecelerden karanlık.
Ne yapsam ısınamadım yokluğa.
Kaldı ki yeniden var olacağım.
İslam kökünden miras bir fısıltı, kulakta…
Savulun küçüklükler,
Direnin büyüklükler.
Sizinleyiz.
Bin gecenin dayatmasına karşı çıkışan gün, Örülü duvarlar arasında, prangalarıyla mutlu, mesut, mahkûm.
Seninle mücadelemiz ve sana rağmen ve senin için.
Apoletlerinin sınırladığı çizgideki kafes kuşları,
Görüyorum rengini, yalnızlığının.
Koyu kaldırım,
Loş ışıklar,
Baş edemeyeceğim devler çıkıyor önüme.
Durgun saatlerinde günün,
Kendime yol alıyorum.
Başka bir yol var mı bilemiyorum,
Yüreğim değdikçe, göz bebeğine.
Seni talihimden dilemiyorum,
Ve inanmıyorum geleceğine.
Taşlara kazındın, silemiyorum.
Bir parmak boyu ayrıldığında kalem,kâğıttan,
Mürekkep, yoğunlaşmış bulutlar gibi,
Çok yağmurlara gebe…
İç çekerek soluklanan heyecan,
Punduna gelmiş sevdaların,
En müşahhas gülşenidir kelimeler.
Karlar altında bir çocuk...
Eve girerken,
Eşeğini kaybettiğini söyler babasına.
Aklı hafsalası almaz babanın.
“Kendin kaybolsaydın.” der.
“Eşeği kaybedeceğine,
Sessizliği arayan, baygın bakışlarımla deniz,
Kusursuz bir tablo sunan yalnızlıklar...
Koyulaştıran mevsimle, sarartan güneş arasında yeşili,
Bir duman tüter uzakta.
Çok uzakta, belli belirsiz,
Gemiler geçer.
Meltemini kaybetmiş, ufuklara dalar,
Umarsız biz sevdaya salar başını.
Kâh belirir yakamozlarda,
Kâh bir fenerde bulur kendisini.
Ormandır parkası, yaşamak gibi.
Uzanır, yıldızlara hasret,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!