Bir gezidir bizimkisi,
Çöl ortasında
Kum
Misali…
Dala konan kuş
Örneği…
bir gün
bütün güzellikleri
söküp atacağım kalbimden
seversen
bir çirkini sev
adam
baş çalan diyor ki
"zehir zemberek"
bir ülke düşünün ki,
taşı toprağı şehit kanlarıyla sulanmış
ve bu adam, bu ülkeye
tutup saçlarından başımı
ibret pazarlarında gezdireceğim
boyun eğmiştir... diye
bu gafil başı teşhir edeceğim.
dimdik duramadığı için kulların
tutup saçlarından başımı
ibret pazarlarında gezdireceğim,
boyun eğmiştir... diye
bu gafil başı teşhir edeceğim.
dimdik duramadığı için kulların karşısında
İnsansın, en üstün yaratıksın
Ama öğünmeye
Hiç yok hakkın...
Çünkü aç karnın...
Ayıda dağda yürüyor
Hemde aç değil karnı
Anam orospu ruhluydu,
Boynuzlayacaktı da Babamı,
O'nu durduran korkuydu...
Namuslu göçtü velhasıl-ı kelam,
Alkolik,kumarbaz dı Babam.
Körkütük geceyarılarının,
şu
suskun akan dere
değil mi bizim dere.
gel
de söyle
çare
Bazı bazı anlaşılmak ya da anlaşılmamak sorunu yaşarım. Bunu yaşadıktan sonra, bunda kendi katkı payımın ne olduğunu düşünürüm. Sorun katkı payımın ne düzeyde olduğunu tespit ise, karşı tarafın da taraf olduğu konuda, bu anlaşmazlıktaki katkısının da önemli olduğunu göz ardı etmemek gerek, kanaatine varınca her iki tarafı tarafsız bir şekilde ortaya koymak gerekir diye düşünürüm.
Burada taraflardan biri ben, diğeri o ise, ben benden kaynaklanan sorunu bence tespit edip sorunun kendimden olan kısmını giderebiliyorsam, (gidermem gerek) aksi halde sorunu karşı tarafın aldığı ve ya algılattığı gibi kabule yönelmem gerçeğine göre hareket etmem gerek. Sorunu, ben kadar karşı taraf olan, o taraf da tarafsızca kabullenmeli ki taraflar gerçek anlamda doğru ne ise, o doğruya ulaşabilsin. Yaşamdan edindiğim gerçek, taraflar taraf oldukları konu hakkında ya yeteri kadar bilgiye haiz değil, ya da taraf, taraf olmak zorunda olduğu tarafın tarafında yer alma iradesinden vazgeçmediğinden kendince, kendine ait olmayan değerleri kabullenip taraf olduğu “kendi tarafı değil” tarafa yaslanıp bi taraf olma biçimini karşı tarafa kabul ettirme heves ve iradesiyle hareket etmekten kendini alamaması..
Oysa benim taraftan kastım, bizzat kişinin kendisi. Oysa kişi, kendi kişiliği ve görüşünü tam olgunlaştıramadığından hep tarafı olduğu kişi ve kişilere yüklenerek cümle kurar, ve bu cümle ve cümlelerden aldığı güçle kendince haklılığını ispata çalışır. Bu durum aslında bir gerçeği ortaya çıkarır. Ki o da toplumda bireyin, neyi nasıl algıladığıdır. Burada birey, neyi nasıl algılıyor sorusunun sağlıklı cevaplandırılabilmesi hiç de kolay değil gibi gözükmekte. Oysa bu o kadar da zor bir olgu değil. Peki zorluk nerede, zorluk taraflardan birinin, toplumda bireylerin iletişimden ne kadar etkilendiğini bildiği ve bundan dolayı dürüst davranmadığından kaynaklanmaktadır. Yani; adam Marx’ı eleştirir, Mao’yu eleştirir, Darwin’i eleştirir, yetmez Atatürk’ü eleştirir. Sorun bu eleştiriler değil, sorun; eleştiriyi yapan kişi Mao’yu ne kadar biliyorda eleştiriyorda düğümlü. (Burada eleştiri olumsuz anlamda kullanılmakta.) İşte bu eleştiriyi yapan taraf, şunu biliyor ben Lenin’i eleştirdiğimde daha önce yapılan kara propogandalardan güç alarak, kütle beni benimseyecek. Ve de öyle oluyor. Yaslandığı en büyük mesnedi bu olan bu kişiler aslında dini de bilmezler. Bildikleri dini, dillerine doladıklarında bir toplum da bireyin dinden uzaklaşacağı, ikincisi de bu dinden uzaklaşan bireyin kendisini dindar zannedeceğidir. Ki bu iki tespit de doğrudur. Din burada islamiyettir. Bu şekilde ele alındığında toplumun gerçekte, din ile bağlantılarının koparıldığını herhangibir il, ilçe veya kasabada hatta köyde ne kadar camii var, ne kadar kütüphane ve kahve var karşılaştırılması bizi, toplumun din kullanılarak nasıl uyutturulduğu gerçeğini tüm çıplaklığı ile görmemizi ortaya koyar. Camilerin ta geçmişten bugüne nasıl şatafatlı yapıldığı, o gün de bugün de toplumda bireylerin ne yoksulluklar çektiği düşünülürse, firavunların piramitleri yaparken, insanları nasıl sömürdükleri gerçeğinden ne farkı var ki diye düşünmek gerekmez mi? Buradan bireyin, bir fikir beyanında bulunurken, birey kendi fikrinin ne kadar fikir olduğunu da bilmesi gerek. Gerek ki en azından kendine saygı duyabilsin. Yani, günümüzde dünyada belki de eşi ve benzeri görülmemiş bir manüpülasyon devri yaşandığından bireyin de aklı hiç şüphesiz karışmıştır. Burada birey kendine yön verirken, tüm ön yargılardan uzak dünyada insanın, insanlığın nasıl bir evrimden geçtiği gerçeğini kabullenerek fikir üretme mecburiyeti vardır. Bunun dışında tüm uğraşlar hem toplumu hem de toplumda bireyi felakete sürüklemektedir. Zaten emperyal güç, bunu bildiğinden bireyi, bireyin aydınlanmasına mani olma adına sanatı, sanatçıyı, romanı, şiiri, hikayeyi, hatta adı bilimsel olan makaleleri bile kullanmaktan çekinmemekte. Hızla tekelleşen dünya piyasası toplumu ve bireyi, suni mutluluklara boğmakta, tüm olguları metaya dönüştürmekten kaçınmamaktadır.
kutlarım hayatın acı acayip yönleri çok duyarlı kaleme sağlık. rabbim rezillikten ırak eylesin P:PEHLİVAN
kutlarım güzel anlamlı bir şiir okudum tam puan ben PERİHAN PEHLİVAN her yorumda başka ad çıkıyor az önce başka şiirlere yorum yaptım sizin isminiz çıktı şimdi size yorum yapıyorum bu seferde başkasının ismini görüyorum on günü aşkın antoloji bu işi düzeltemedi.
anlamlı olmuş. sevgive ayrılık güzel vurgulanmış. kaleme sağlık.Perihan Pehlivan.