Suyun üzerinde bir dünya kurdum, serin mi serin.
Kuşlar konar, balıklar yüzer, denizanaları parıldar.
Dalgalar gelip gider, sandallar beşik misali sallanır.
Semada yıldızlar, her yanımda yosunlar, vapurlar.
Rıhtımdan yüzüme esen rüzgârda buldum kokunu.
Ruh hastası olmanın güzel yanları vardır. Kederi, kader olarak görmezsin. Kaderin yaşattığı kederden bir komedi yaratırsın ve sahnede oynarsın. Çünkü seyirci de oyuncu da sensin. Kendini alkışlamayı unutma. Işıklar yansın. Salon aydınlansın. Kollarını yana açarak gururla başını yukarı kaldır. İşte sen yalnızsın.
Neresinden kaçarsan çaresizlik. Neresinden tutarsan mecburiyet. Bıkkınlık hissi veren günlerin çekilmez ıstırabı çökmüş havaya. Leş kokulu, katran karalı, olabildiğine kederli. Duvarlar üzerimize birer birer yıkılıyor, enkaz altında umudun mahkûmu oluyoruz. Sesimiz duyulmuyor. Yardım eli uzanmıyor. Toza, dumana batmış eli kelepçeli gölgeler konuşmuyor. Gölgelerde bizi öldürüyor devler.
Gönlüme vurduğun kiliti
hangi çilingir açabilir ki?
Düşlerimdeki gizli seni
hangi ressam silebilir ki?
İşitmiyorum sanma,
gece gündüz dinliyorum.
Ben kadar hüzünlü,
ben kadar sessizsin.
Bütün kuşlar uçtu gitti.
Bir ben kaldım geriye.
Kolum, kanadım kırık.
Sorsalar keyifsizim.
Oysa ben kederliyim.
İçim parçalanıyor.
Bakma öyle ey dilber.
Bendeki sen öldü.
Göm beni ey dilber.
Hani, nerede gözlerin? Nerede gülüşlerin? Kar beyazı ellerin, nefesin, sesin nerede? Neden tek ismini gördüm? Neden ilk defa senli bir rüyadan korktum?
Bir ürperti yapıştı üzerime, korkunun dibine kadar düştüm. Karabasan çökmüş gibi terledim. Sonra ismin mıhlandı baktığım her yere, tüm gece, kâbus gibi bir düşte. Günün ilk ışığında bölündü uykum, dikenli tellerle.
Göğe bir merdiven dayamalı.
Yıldızları birer birer avuçlamalı.
Koynumda büyüdü umutlar.
Umudu semayla harmanlamalı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!