Saatlerce bir köşede oturmuş, bileğindeki o kesik izini ovuşturup durdu. Belli ki canı acıyordu..
Ama canını acıtan asıl şey; yüreğindeki o keskin acıyı şefkat dolu bir elin dokunmamasıydı..
O acı ciğerine yapışıp kalmıştı ve ömür boyu kan tükürse de o acı oradan eksilmeyecekti...
Ve o köşede oturmuş saatlerdir bileğindeki kesiği ovuştururken, aklını bulandıran bir kaç soru vardı.
- Hatam neydi?
- En başında bileklerimi kesmem mi?
Bazı geceler saç diplerime kadar acı çekiyorum.
Kafa derimin altında her saniye beynini kemiren böceklerin olduğunu hissediyorum.
inanın 24 saat, bu acı için fazla uzun..
Artık son iki veya üç haftadır üzüldüğüm şeylere ağlayamıyorum bile. Üzülüyorum ama ne kadar zorlarsam zorlayayım gözlerimin dolmasından ileri gidemiyorum. Bilmiyorum, belki de ağlamak için bile yorgunum artık.
Ağlamak güzel şey derler, rahatlatıcı şey.
Peki ya, ağlayamayacak kadar dolmuşsa bir insan?
Ağlayamayacak kadar tükenmişse?
Bana göre ağlamak acizliktir,
Ama bazen insanın elinden ağlamaktan başka bir şey gelmez.
Belki de yalnızlığımın nedeni bendim. Ben ve düşüncelerimdi. Çevremde gördüğüm tonlarca saçma ilişki, çıkar uğruna yapılan dostluklar, saçma amaçlar uğruna birbirleriyle yeni tanışan insanlar... Gözümde böyle bir insan olmayı kabullenemiyorum. Kendime yediremiyor, yakıştıramıyorum. İşte, böyle bir insanım. Pislik olup çevremde yüzlerce insan olacağına, namusumla yaşayıp yalnız olmayı tercih ederim. Tıpkı yalnızlığı seçen diğer insanlar gibi.
Her yanlış yaptığım şeyi bir daha yapmayacağım deyişimde, birde bakmışım tekrar yapıyorum. Girmeyeceğim dediğim yanlışların içine tekrar tekrar giriyorum. İnanın, artık kendime değil bedenime acıyorum. Tüm bu ağırlığı yüklenen o. Çekilen acının hiddeti arttıkça, bedenim de zayıflıyor ben de. Her sabah uyandığımda "acaba bugün ne olacak? " diye düşünüp uyanmak çok zor. Hayır, her şey yolunda gidince şaşırıyorum. Sanki acının müptelası olmuş gibiyim. Bir şeyler iyi gittiğinde huzursuzlanıyorum. Bir insan düşünün; hayatında hiçbir şey iyi gitmeyen. Büyük acılar çekmiş ve bu acılar onu ihtiyarlaştırmış. Bedenen genç, ruhen ihtiyar. Geceleyin yıldızları izleyip müzik dinlerken, senelerce yaşadığı acıları bir kaç dakikada yaşayan. İnsanlara güveni öyle kırılmış ki yalnızlığı vatanı benimsemiş, yatağını huzur. İşte bu insan sensin. Benim. Biziz.
Her üzüldüğünde, her kırıldığında, her pişmanlığında temiz bir sayfa açamazsın. Bazen üstünü karalayıp yeniden yazmak zorundasın. Bazen savaşmak zorundasın. Kızsan da yorulsan da bıksan da ağlasan da dimdik ayakta durup o sayfayı tamamlamak zorundasın.Ama her güçlü olmaya çalıştığında omzuna yüklenen yükler biraz daha bükecek belini. Ömür geçiyor, ömründen ömür gidiyor ve sen tek başına mücadele verdikçe bugünlerini kaybediyorsun.
Ve ömür geçtikçe beden çaresizleşiyor.
Ağlatan değil ağlatılan oldum hep hayatta. Onlar anlattı ben ağladım. Onlar gitti ben ağladım. Onlar üzdü ben ağladım. Ben kimse üzülmesin kimse kırılmasın diye uğraşırken her defasında paramparça buldum kendimi. En çok da sevdiğim, güvendiğim insanlardan kazık yediğim gün parçalandım. Öldüm. Sonra katil oldum. Güvenimi katlettim. Çünkü saf olduğum için, iyi kalpli olduğum için yüzüme gülenlere güvendim. Ana yüreği derler ya; ana bile çocuğunu sokağa atıp gidebiliyorsa, bana insanlara güvenmekten bahsetmeyin. Çünkü güven denilen şey insanın uydurduğu saçmalıktan ibaret değildir.
Benim hayatımda hiç bir şey hiç bir zaman kolay olmadı öyle. Hep mücadele...etmek zorunda kaldım. Sevdiğim sevdiklerim yada sevenlerim için. Yaşamak için.Yalnızda devam edebilmek için. Yarım kalsamda çoğu zaman hiç vazgeçmedim. Bunun için yüreğim nasırlaştı yüzüm duvarlaştı. Duygularımı belli edemez oldum. Yada duygu nedir bilmez. Acımasız görüldüm hatta bazen katı. Birazda soyutlamış kendini. Ama bilmediler içimi.. içim hala kırılgan benim. Hala var gözyaşlarım. Öyle dışımdan bilmediğiniz içime akan gözyaşlarım. Öyle gördüğünüz gibi değilim. Ağlayan bir çocuk var halen içimde. Her ne kadar gülsemde. Ağlayan bir çocuk var içimde...
İnsanlar yanında taşıdıkları sözleri yol ayrımında bırakırlar. Çünkü insanlar nerede saçma nerede kötü yol varsa orayı seçerler. İyi yolun başında bekleyen bizler ise gözümüz yollarda bir umut bekler dururuz. Aydınlık bir ışık. Bırakamayız beklemeyi. İnanırız bir gün o yoldan iyi birinin geçeceğine. Çünkü umut, bir gün mutlu olabilmeye inanmaktı. Çünkü umut, insanların değişebileceğine inanmaktı. Çünkü umut, her şeye rağmen sevebilmekti. Çünkü umut, yaralarımızın bir gün geçeceğini düşünmekti, kalacak olan ize aldırmadan. Çünkü... Çünküsü yok. Çünkü umut, yalnızın ekmeğiydi.
Alıştım biliyor musunuz? tek başıma yaşamaya, tek başıma büyümeye öyle çok alıştım ki. hep tek başımayım, hep yalnızım. sitem etmiyorum, ben seçiyorum her seferinde yalnızlığı. ne zaman rastlasam bir kadına, bir süre sonra giderken buluyorum kendimi. alışıyorum sonra, sonra yine aynı. bu hep böyle sürmese keşke. keşke keşkeler olmasa. keşke hayatımı yeniden düzenleyebilsem. ya da başa sarabilsem. çünkü inan çok zor, diğer insanları mutlu gördükçe içim acımıyor değil. kıskandığımdan değil aslında. hüzün bu, acı bu, keder bu. oysa ben şimdi mutlu bile olsam onu acıya çeviririm. mutluluk bana yakışıyordur belkide, uzun zaman oldu görmeyelim mutluluğumu yüzümde. aynaya ne zaman baksam, o asık yüzlü adamı görüyorum. şikayetçi olamam çünkü yalnızlığı her seferinde ben seçiyorum. birisi elini uzatsa, itiyorum o eli. Hayatta iyi insanlar yok değil, bana raslamıyorlar o ayrı konu. Gerçi çevremde iyi insanlar görünce onları kırıyorum canlarını acıtıyorum çünkü hayatımda iyi insanlar görmeye alışkın değilim. şimdi yalnızım diyemem ki. hakkım yok. ama canımı yakıyor bu durum. bu haller, bu adam değilim ki ben. neşeliydim ben, arkadaşlarım vardı mesela. dört duvara kapatmazdım kendimi, mesela geceleri ağlamazdım. duygusal olduğum halde, yalnızca filmlerde ağlardım ben. kim bu adam peki? neşemi, mutluluğumu, arkadaşlarımı elimden alan bu adam kim? çukura düşmüş gibiyim, o boşluk öyle derin ki kim gelirse gelsin kurtaramıyor beni o çukurdan. belkide ben istemiyorum.Çoğu gece aynanın karşısına geçip; 'Şamil nerde lan? ' diye soruyorum. Cevap sonsuz hüzne boğuyor geceyi.. Çünkü kaybettiklerim arasında en çok kendimi özlüyorum. O geceki aynada bana bakan adamı tanımıyordum. o gece nerede olduğumu kim olduğumu bilmiyordum. Kim olduğumunda bir önemi yoktu o gece, kim olamadığım daha ağır basıyordu çünkü.yaptıklarımdan çok yapamadıklarımı düşünüyordum. Ne çok şey kaybetmiştim kazanmaya ramak kala.. Yapmak istemediğim şeyleri yapmış, yapmak istediğim şeyleri yapamamıştım bu yaşıma kadar. Bunu farketmiş olmanın verdiği rahatsızlıkla çekildim aynanın önünden.Çektim kapıyı çıktım evden. oğlum dedim, oğlum ölünecek haline yaşıyorsun lan. koy ellerini cebine yürü gidelim bu şehirden.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!