Bilimsel tahminlere göre, Samsun'dan Adana'ya bir hat çizildiğinde, 2071-2100 yılları arasında bu hattın batısında kalan bölüm 3-4 derece, doğusunda kalan bölüm 4-5 derece ısınacak. 2030'da Türkiye'nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girmiş olacak. Deniz seviyesi yükselerek tatlı su kaynaklarını ve deltalarındaki tarım alanlarını yok edecek
Başlarken...
Dünya, 'Küresel ısınma' kavramıyla 19. yüzyılda tanıştı. Ama popülerlik kazanması 20. yüzyılın sonlarında oldu. Son yıllarda ise günlük konuşmamıza yerleşti. Günümüzde ortalama eğitim almış herkes, az veya çok 'küresel ısınma' ve 'iklim değişikliği' kavramlarından haberdar. Sıcaklıkların artması, aşırı yağmurlar, seller, beklenmedik hava değişimleri bilgili bilgisiz herkesi ürkütüyor; hemen, 'Neler oluyor? ', 'Dünya nereye gidiyor? ', 'Bütün bunlar kıyamet alametleri mi? ' gibi çeşitli soruları akla getiriyor.
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler, açıklamalar vb, [...] ile gösterilmiştir.
'Teknolojiyi eleştirmek demek,... onu basitçe makinaların montajlanması [biraraya getirilmesi] olarak değil, toplumsal bir ilişki, bir sistem olarak ele almak; onun genel çatısını ele almak demektir. Bu, teknolojik aracın onu üreten toplumu yansıttığını, ve onun [teknolojinin] temerküz etmesinin [ing. introduction] bireyler arasındaki ilişkileri değiştirdiğini anlamak demektir. Teknolojiyi eleştirmek demek, insani faaliyetinin kâra tabi kılınmasını reddetmek demektir.'
- Daggers Drawn'dan
Batı Papua Avustralya’nın kuzeyinde bulunan Yeni Gine Adası’nın batı yarısıdır.
- Batı Papua’nın kabile insanları öncelikle zalim Endonezya rejiminden bağımsız olmak için mücadele ediyor.
- İkincisi; bizler doğamız, kültürümüz ve ayrıca çevremiz için mücadele ediyoruz.
1960'ların ortalarında makak maymunları üzerinde bir deney yapıldı. Maymunlara, yiyecek elde etmeleri için bir kolu çekmeleri gerektiği öğretildi. Maymunlar bunu öğrendikten sonra bitişik kafese ikinci bir maymun kondu. Birinci maymun yiyecek elde etmek için ne zaman kolu çekecek olsa, ikinci maymuna şiddetli bir elektrik şoku veriliyordu. Birinci maymunun, yemeğini elde etmesi için diğer maymunun acı çekmesi gerekiyordu.
Maymun ne yaptı dersiniz?
Çok 'insancı' bir davranışla kolu çekmeyi bıraktığı için kendisine yemek verilmedi ve birkaç gün aç kaldı.
Enerji yakıtı, ideal olabilmesi için aşağıdaki koşulları sağlamalıdır:
· Kolayca ve güvenli olarak her yere taşınabilmeli
· Taşınırken enerji kaybı hiç veya çok az olmalı
· Her yerde, örneğin, sanayide, evlerde, taşıtlarda kullanılabilmeli
· Depolana bilmeli
Bahar günlerini geride bırakırken, siyasetle, ülke ve dünya gündemiyle pek ilgili olmayan; ne seçimlere ne de Almanya´daki G-8 görüşmelerine ve protestolara kafasını takmayan gençlik 68´lerden, 70´li yıllardan çok farklı olarak, devrim marşları değil daha soft, lolipop şarkılar söylüyor. Bunlar arasında en popüler olanlardan biri ise Nil Karaibrahimgil´in 'Bu mudur? ' şarkısı oldu. Karaibrahimgil şarkısında 'Modern zamanlarda aşk / yorulmuş mudur? / bu mudur? ' diye soruyor. Gündelik ilişkiler aşkı silip süpürürken Hazır Kart´ın 'özgür kızı' (aslında kapitalizmin reklam endüstrisine hapsolmuş bir 'köle kız' mı desek ona! ?) gençlere soruyor: 'Modern zamanlarda aşk / buharlaşıp uçmuş mudur? / bu mudur? ' Umarsız ve duyarsız gençlik bu çerez şarkılarla hayatı tüketirken, bize hep örnek gösterilen, Batılılaşma yönlü arzularımızın cezp edici çekim merkezi olan Avrupa´nın gençliği başka bir yaşam tarzını ortaya koyuyor; Almanya´nın Rostock kentinde, G-8 zirvesinde bir araya gelen dünyanın egemenlerini, kapitalizmin ve ekolojik felaketlerin başaktörlerini protesto ediyor. Göstericilerin başında ise, her zaman olduğu gibi en uzlaşmaz ve devrimci çizgiyi temsil eden anarşistler gelmektedir.
'Bu mudur? ' şarkısından yola çıkarak, biz de anarşistler olarak şu soruyu soralım: 'Modern zamanlarda devrim nedir? ', acaba şarkıdaki gibi 'buharlaşıp uçmuş mudur? ' yoksa 'yorgun mudur? '. Elbette bu sorunun, devrimin ne olduğu mevzusunun, kimsenin elinde hazır bir cevabı yoktur. Kesin olan bir şey varsa, o da devrimin hiç de buharlaşmış veya yorgun olmadığı, hala canlı ve dinamik bir şekilde devinmeye devam ettiğidir. Bugün her şeyden önce iktidar yapıları çok karmaşık ve iç içedir. İktidar kendini bir merkez ve yukarıdan aşağı uzanan bir piramit gibi değil, her tarafa yayılmış olan bir ağ olarak kurmaktadır. Michel Foucalt´nun iktidar teorisini dikkate aldığımızda, 'tıpkı güç ilişkilerinin karmaşık ve yayılmış olması gibi, direnişin de çok merkezli ve muhtelif olması gerekir' (David West, Foucault´da Öznenin Jeneolojisi, Anarkotopya, 2007) . Bugün anarşizmi kabaca devletin ortadan kaldırılması, devletsiz toplum ideali olarak görmek yeterli olmayacaktır. Anarşizm; sömürü, iktidar ve tahakkümün her biçimine karşı çok yönlü ve yıkıcı olduğu kadar yaratıcı ve yapıcı bir tarzda verilecek özgür, sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinin adıdır. Bu mücadele kaçınılmaz olarak her anarşist bireyi ve grubu bir kararın eşiğine getirir: kapitalizme ve iktidarın tüm biçimlerine karşı 'devrimci' bir duruş ve yaklaşımla mı mücadele edeceğiz; yoksa bazı ara 'çözüm'lere, yani reformlara ikna mı olacağız. Bu konuda, her anarşistin farklı tercihi olacaktır. Bizim tercihimiz ve yanıtımız, 'devrim'dir. Ernesto Che Guevara´nın sözleriyle: 'Devrimin dışında başka bir hayat yoktur! ' (Che Guevara, Sosyalizm ve İnsan, Yar Yayınları, Haziran 1990) . Kapitalizm her yere yayılırken, sistem insanları kitle kültürü, eğlence endüstrisi, alkolizm ve uyuşturucularla esir alırken; biz özgürlüğün ve gerçek hayatın ancak devrim içinde yaşanabileceğini düşünüyoruz. Birkaç on yıllık hayatları boyunca insanlar birer esir gibi, sistemin rehineleri gibi yaşamak için gönüllü oluyorlar. Anarşistler olarak devrimi yaşamaya, ruhlarımızda ve bedenlerimizde, sokaklarda, kentlerde ve kırlarda; fabrikalarda, okullarda ve tüm griye boğulmuş binalarda yaşadığımız baskılara karşı koymaya, devrimin ta kendisi olmaya çağırıyoruz. Devrimci anarşizm bu temel noktada, devrimci yönelimiyle diğer ekollerden ayrışır. Devrim, sokaklarda, barikatlarda olduğu kadar; hayatın en mikro alanlarında da süren bir süreçtir. Devrimci anarşistler için, G-8´e karşı yapılan küresel direniş de, bir aile içinde patriyarkaya karşı verilen mücadele de çok önemli ve anlamlı, genel anarşist sürecin olmazsa olmaz bileşenleridir. Saldırı her yerdedir, öyleyse devrim de her yerde, her sosyal alanda, örgütlü olarak yaşanmalıdır.
Türkiye´de devrimci anarşistler, verilen mücadelenin bir Anarşist Cephe içinde sürdürülmesi gerektiğini, hareketin farklı bileşenlerinin cephe tarzında birbiriyle ilişkilenmesini ve merkezi olmayan bu cephenin özgürlük mücadelesi içinde genişletilmesini savunurlar. Özgürlük bizce toplumsaldır. 'Tek bir bireyin gerçek hürriyeti, tüm herkesin kurtuluşunu ima eder; çünkü tüm insan topluluğunun doğal temeli olan dayanışma yasası sayesinde kendim gibi özgür olan insanlarla çepeçevre sarılmadıkça, ben kendim gerçekten özgür olamam, [özgür] hissedemem, bunu bilemem. Her birimizin köleliği benim köleliğimdir.' (Mihail Bakunin, Hürriyette Dayanışma, Anarşist Bakış) . Bakunin´in, bu görüşlerine katıldığımız için bizler toplumsal örgütlenme, dayanışma ve birlikteliğe inanıyoruz. Bireysel bir kurtuluş mümkün değildir!
'Ekoloji 'sözcüğü yeniden tanımlandı Türk Dil Kurumu (TDK) , Türkçe Sözlük'te 'çevre bilimi' olarak geçen 'ekoloji' kelimesini yeniden tanımladı. Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi öğretim elemanı Tahir Çalgüner'in yaptığı çalışmanın ardından TDK daha önce çevre bilimi olarak tanımladığı 'ekoloji' kelimesini yeniden tanımladı.
TDK Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, tarafından yapılan açıklamada da ekoloji kelimesiyle ilgili olarak da çok sayıda başvuru aldıklarını, bunların, ekoloji kelimesine karşılık gösterilen çevre biliminin bu kelimeyi tam olarak olarak karşılamadığı, çevre biliminin daha alt bir dal olduğunu kaydetti.
Üniversitelerden gelen görüşler doğrultusunda ekoloji kelimesinin tanımını değiştirdiklerini belirten Akalın, internetteki sözlükte değişiklik yaptıklarını, Türkçe Sözlük'ün yeni baskılarında da ekolojinin yeni tanımına yer vereceklerini bildirdi.
Charles Darwin, 1859’da doğal seçilim yoluyla evrim kuramını yayınlamadan önce yirmi yıl kadar beklemişti. Ne tembel, ne kayıtsız, ne de ilgisizdi Darwin. Erken tarihli defterlerinde -1838 yılında- kuramının tümü yazılıydı. Aradaki sekiz yılda barnacle anatomisi (kayalara, gemi altlarına yapışan midye türü) konusunda şaşırtıcı bir emek harcamıştı. İnsanlığın kendisine bakışını değiştirecek bir kuramı yazıp bitirmişken, bir de defterin üzerinde, ölürse yayınlanması dileğini belirten bir not varken, midyeler konusu! Kafirce düşüncesini açıklamasının bir nedeni, canlı biçimlerinin evrimini ilahi amacın yardımı olmadan açıklamayı başarırsa, karısı da dahil olmak üzere inançlı insanlarda yaratacağı üzüntüydü. Bir diğer neden ise, toplumsal konumu ve bilimsel saygınlığından intikam alınacağı korkusuydu.
Sonra 1858’de, Alfred Russel Wallace, Endonezya’dan, doğal seçilim ilkesini birkaç sayfada özetleyen kısa bir mektup yazdı. Sonunda budurum Darwin’i, kuramı için 500 sayfalık “ön çalışma” niteliği taşıyan bir kanıt yayınlamaya itti.
On the Origin Species in means of Natural selectio, or the Preservation of Favoured Races in the Struggle for Life (Türlerin Kökeni) , bir formun bir diğerinden evrildiği önerisini yapan ilk kitap değildi. Hem Charles Darwin’in büyük babası Erasmus Darwin, hem de Fransız natüralist Lumarck ve İskoç Robert Chambers bunu yapmışlardı. Havada evrim kokusu vardı: İma ettiği yenilikler ve tür tükenmeleriyle evrim! Tennyson’ın şiiri Türlerin Kökeni’nden dokuz yıl önce yazılmıştı. Darwin’in yaptığı; evrime bir mekanizma kazandırmaktı; yaşayan ve fosil haline gelmiş yaratıkların çeşitliliğini bilinçli bir amacın varlığı olmaksızın kavramaya yarayan bir araç Filozof Daniel Denett, bunun gökyüzünden aşağı inen bir çengel ile bir vinç arasındaki farka benzediğini söyler. İyi kalpli bir tanrı göklerden uzanıp kendi ilahi amaçları için yaşamı çengelle yukarı çekmiş olsa evrim bir tehdit olmayacaktı. Darwin, bunun yerine, yaşamın karmaşıklığını topraktan inşa etme aracı olarak bir vinç önermesinde bulunmuştu; korkutucu olan da işte buydu.
Tekno-endüstriyel kapitalist uygarlık Tabiat Ana’ya ve sakinlerine saldırılarını sürdürürken ve bu ölümcül yaşam biçimi insanlığın içine gün be gün daha da sinerken TOTAL bir Kurtuluşun çığırtkanı olan tekno-endüstriyel uygarlığa savaş açan anarşist hareketin bir parçası olarak kendi bölgelerimizde ve yerellerimizde arzuladığımız özgür, yabancılaşmamış, tahakkümün zerresinin bile olmadığı ve doğayla ahenk içinde olan bir yaşam biçimi için başladık mücadeleye…
Mücadele, tekno-endüstriyel uygarlığın yıkımına yönelik olduğu kadar başka bir yaşam biçiminin yaratılmasını amaçlamaktadır…”Yaşam Tarzı mı Toplumsal mı” gibi sahte ikilemlere düşmektense yabancılaşmamış ve parçalanmamış bir yaşamı gerçekleştirme yolunda mücadele biçimimiz de “yabancılaşmamış-parçalanmamış ve doğrudan” ilişki biçimleri ve yöntemleri içermesi gerekiyor…Bunun için her türlü formal örgütlenme (örgüt, parti, sendika, federasyon, platform vs.) yöntemini reddediyor yerine doğrudan, organik ve samimi ilişki biçimlerinde buluşmayı, çoğalmayı ve toplumsallaşmayı tercih ediyoruz. Çünkü bizler toplumsal devrim mücadelesinde hiçbir üyeliğin, aidiyetin ve temsiliyetin TOTAL ÖZGÜRLEŞME’yi gerçekleştiremeyeceğine inanıyoruz.
Kemikleşmeyen, geçici ve samimi ilişki biçimleri yabancılaşmamış ve parçalanmamış başka bir yaşam biçimini yaratmak için en iyi araçlardır. Benzer düşünen kişilerin arzuları doğrultusunda, hiçbir grup baskısı olmadan gerçekleştirilen kolektif etkinlikler ve doğrudan eylemler gerçekleştirmek birincil amaçlarımızdandır.
Procter & Gamble Amerika’nın en büyük ev ürünleri üreticisidir. 6 ana kategoride en az 250 markası vardır: deterjanlar, kağıt ürünler (tuvalet kağıtları) , güzellik ürünleri (şampuan, kozmetikler) , yiyecek ve içecekler (kahve, abur cubur) , kadın bakım ürünleri (hijyenik kadın bağı) ve sağlık bakımı ürünleri (diş macunu, ilaçlar) . Procter & Gamble bunların yanı sıra evcil hayvan maması, su filtresi ve pembe dizi de yapmaktadır.
Procter & Gamble günümüzde ürünlerini 130 ülkede 5 milyardan fazla tüketiciye pazarlamaktadır. 106.000’den fazla çalışanı vardır. 2000 yılı iş hacmi 37 milyar dolardır.
Procter & Gamble dünyanın en çok reklam yapan şirketlerinden biridir. 1999 yılında medya harcamaları 4.7 milyar dolara ulaşmıştır. Şirketin başlıca rakipleri Johnson & Johnson, Unilever ve Nestle’dir.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!