Toprak damlı bir göz odanın
Tavanında asılı iki kancadan uzanmış ipler
Ve o iplere asılı demirden sallanan bir beşik
Beşik içerisinde beyaz çiçekli oyalarla belenmiş
Cennet kokulu, sarıya yakın, kumral bir bebek
Ne gün bilirdim, ne ay, ne de yıl
Varsın rüzgâr seni bir yana,
beni bir yana savursun.
Varsın sen batının ufkunda,
ben doğunun en ücra köşesinde olayım.
Varsın bir kez olsun
yüzüne bakmak,
Zifiri karanlıktı ortalık
Göz gözü görmüyordu
Sis bir karış
Soğuk hava derecesini ikiye katlamış
Gece dahi donmuştu
Ağır ağır ilerliyor
Dizilmiş sıra sıra vagonlar demir raylar üzerine
Son kontrolleri yapıp, çevirdi kontağı makinist.
Açıldı demir kapılar, çaldı son kez siren
Son vedalar, son sarılışlar, son öpüşler
Ve ayrılıp giderken tren perondan o son bakışlar.
Yıllarca içindeki gölgeye ışık taşıdım,
kırılan yanlarımın arasında sessizce durdum.
Her yanlışını görmezden geldim;
incinmesin diye
bütün fırtınaları içimde sakladım.
Yarım doğdu nefesi;
tamamlanmayı bilmedi.
Gülüşü kırık bir ışıktı,
yüzünde tutunamadı.
Mutluluk kapısına vardı;
Seni severken
kendimi mezara indirdim.
Adını her andığımda
bir parça daha kapattım üstümü.
Günleri sabır diye yuttum,
Gençlik geniş gelir,
hiç bitmeyecek sanırsın.
Ama zaman usul usul yürür
sen başka yerlere bakarken.
Fark edemezsin
kaç günün, kaç gülüşün,
Ben henüz
daha hayata alışamamışken
bir gölge düştü adımlarımın önüne.
Adı konmuş bir korku,
ama bana sorarsan
zamansız.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!