Kimsesizler mezarlığında yatar
kimliksiz çocuklar.
Ne dünyada bir yer edindiler,
ne de toprakta bir adları oldu.
Bir gün olsun kapısı çalınmadı,
Bir can yatıyor bak, soğuk odada,
Zaman donup kalmış, acı sırada.
Bir kurban gerekse, işte burada,
Dursun artık dünya, kopsun kıyamet.
Koridorda yankısız ayak gölgesiz,
Aladağlar eteğinde, bir köy evinde başladı benim hikâyem
Bakmayın hikâyem dediğime
Ne öyle ciltler dolusu bir hayat
Ne de tarihte bir nokta
Lafın gelişi işte benim hikâyem.
Samsun’da bir sabah vardı,
dalgalar çekildi, rüzgâr sustu.
Bir millet, sessizce aldığı nefesle
kaderini kendi omzuna astı.
Sakarya’da toprağın sesi duyuldu,
Muhtar bi koşu daldı gaveye,
“Noluy la?” deduk, nefes nefese.
“Bırakın şu elinizdeki kağutları,
Atun taşları,
Memet emmi, kapat hele gaveyi de
Heç kimse gelmesin içeri!”
Severken kaybolduğumu geç anladım;
meğer en büyük yoruluş,
sevilmeyen bir kalpte kendine yer aramakmış.
Ben, seni taşırken
kendi ağırlığımı unutmuşum.
Oğul sana derim sözüm öz olsun,
Kalbin pak, gönlün saf, yüzün düz olsun.
İyilikle bak hep, gönlün nur olsun
Kardeşinle dostun sana göz olsun.
Hak yoldan ayrılma, yanlışa gitme,
Bulandırır gönlü, söndürür nuru,
Bilmez mutluluğu, kaçırır huzru,
Hak sözünü duymaz, bozulmuş ruhu,
Kalbi fesatlarla yürüme, sakın.
Sözü bal sanırsın, içi cefada,
Sen olmadığın her gece…
kaç kere canıma kıydım ben.
Sen olmadığın her gece
içimde yeniden
öldürdüm kendimi ben.
Her ne kadar “üç günlük dünya” denip
uzatılmaya çalışılsa da ömür,
aslında bir anlıktır.
Ne sıra dinler,
ne yaşlı,
ne genç,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!