Ayrılığın kavşağında buluştuk.
Biliyorduk… başlangıca değil,
bitişe gidiyorduk.
Konuşmadık, konuşamadık;
çünkü bir kelime daha etsek
kopamayacağımızı biliyorduk.
Bir pişmanlıktır alıp başını gider
Her köşe başında bir “keşke” yankılanır sessizce.
Seven, sevdiğine kırgın,
Sevilen, sevgiden yorgun.
Bir el uzanır geçmişe,
Ama tutamaz artık hiçbir şeyi.
Bir dağ ceylanıdır
Kayalardan kayalara seken Reşee.
Çıkar bir başına zirveye
Kocaman kocaman açar gözlerini
Ovayı baştan başa keser Reşee.
Bir güvercinin kalbi gibi
Şair, senden vazgeçtim demek istememiş de,
“Merhamet bilmeyen kalbinden öpüyorum.
Benim seninle olan savaşım bitti.
Gözlerin istediğine gülebilir.” diyerek bitirmiş sözleri.
Geçip gitmiş onca yıl…
Sen de “otuz” dersin, ben “elli” yıl.
Ne varsa bildiğin,
avuçlarından süzülmüş bir bir.
Ne el ele dolaştığımız o üniversite avlusu,
ne mahallenizin dar sokakları…
Akşam yine ağır indi şehrin omuzlarına,
Gün boyu biriktirdiklerim gecede çoğalıyor.
Zaman, içimde durmadan kanayan bir yara,
Adını anmasam da kalbim seni çağırıyor.
Yokluğun, her köşede karşıma çıkan bir yüz,
Her gelen bir yara açtı içimizde
sevgiye dair.
Benim de vardı umutlarım, mutluluklarım
bir ceviz kabuğunu bile doldurmayan.
Öyle uzun, öyle uzadıya
hiç bitmeyecek sandık…
Sabahın ilk ışığının vurması,
Yorgun bir yolcunun gölgeye varması,
Kapanmış kapının usulca çalması,
Dünyanın sessizce dönmesi gibi
seviyorum seni.
Sevgi bazen bir sığınak gibi görünür;
en derin yarayı ise
sığınmak istediğin yer açar.
Yakınlığın gölgesi
uzaklıktan daha soğuk olur bazen.
Adımlarım yankılanıyor
gecenin tenhaasında.
Her köşe başına bıraktığım
gülüşlerim vardı eskiden
şimdi hepsi bir duvar kadar suskun.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!