Geçip gitmiş onca yıl
Sen de otuz, ben diyeyim elli yıl
Bildiğin ne varsa akıp gitmiş
Ne, el ele tutuştuğumuz o üniversite
Ne, mahallenizde dolaştığımız o sokaklar
Ne, o sabah, ne o akşam
Her gelen bir yara açtı içimizde
Sevgiye dair.
Umutlarım, mutluluklarım vardı
Bir ceviz kabuğunu doldurmayan.
Öyle uzun, uzadıya
Hiç bitmeyecek
Toprak damlı bir göz odanın
Tavanında asılı iki kancadan uzanmış ipler
Ve o iplere asılı demirden sallanan bir beşik
Beşik içerisinde beyaz çiçekli oyalarla belenmiş
Cennet kokulu, sarıya yakın, kumral bir bebek
Ne gün bilirdim, ne ay, ne de yıl
Varsın rüzgar seni bir yana
Beni bir yana savursun
Varsın sen batının
Ben doğunun en ücra köşesinde olayım
Varsın bir kez dahi
Yüzünü görmek
Zifiri karanlıktı ortalık
Göz gözü görmüyordu
Sis bir karış
Soğuk hava derecesini ikiye katlamış
Gece dahi donmuştu
Ağır ağır ilerliyor
Dizilmiş sıra sıra vagonlar demir raylar üzerine
Son kontrolleri yapıp, çevirdi kontağı makinist.
Açıldı demir kapılar, çaldı son kez siren
Son vedalar, son sarılışlar, son öpüşler
Ve ayrılıp giderken tren perondan o son bakışlar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!