Sen karanlık nedir biliyor musun?
Ben biliyorum.
Önceden karanlıktaydım.
Şimdi sen gelince ışığı da yanında getirdin.
Giderken de geri götürdün.
Artık karanlıktan korkmaya başladım.
Sana,
Senden önceki beni tarif edeyim.
Bir koza düşün,
Hani bir günlüğüne yaşayan kelebekler olur.
İşte o koza da benim,
İçindeki kelebek de.
Yüreğimde boş bir taht var.
Sahibi olmayan bir ülke,
Yönetilecek bir hanedanı var,
Ama yönetecek yok.
Tahtıma sen gelir misin?
Krallığıma gelir misin?
Zamana haykırdığım çok geceler oldu,
Hatalarıma da, sessizliğime de oldu.
Bazen seslerim isyanlara dönüştü,
Kimi zamanda pes etmenin çığlıklarına…
Hiç bocalayacağımı düşünmemiştim.
Seninle konuşmak, sana kendimi dinletmek,
Sahi sen hiç gördün mü kuru bir ağaç nasıl olur,
Neden kurumuştur, neden çürümüştür hiç düşündün mü?
Peki, hiç kuru bir ağaca sarıldın mı?
Öyle yıllardır kuru olarak bekleyen.
Kesilmesi unutulan bir ağaca değil…
Pencerende bir kuş olsaydım,
Beni içeri alır mıydın?
Belki beni çok severdin bir kuş olsaydım.
Belki biraz besleyip geri atacaktın dışarı,
Kuşlar özgür olmalı diyerek.
Belki de beni bir kafese koyacaktın.
Terk eyledi bende yarattığın kuş,
Hani şu seni görünce yerinde duramayan.
Göğüs kafesime kadar çarpan,
Uçmak ve sana gelmek isteyen kuş.
Bende öyle yapacak sandım;
Sana gelecek, beni sana anlatacak,
Yüreğine dokunmak için oradan çıkmam
Ve onun dışında yaşamam gerekiyordu.
Ama çıkmak istemiyorum.
Burada yaşamak ve
Beni burada yaşatman
Daha kutsal.
Seninle ilgili her şeyi çöpe attım
Geriye sadece anılar kaldı
Yarım kalmış hayaller
Kalbimdekiler kaldı.
Onları da atamıyorum işte
Çıkmıyor, gitmiyor.
Bu masa kaç defa seninle konuştu bilmiyordum
Başını eğdiğinde, damlayan gözyaşlarının izini
Hep aynı yerde duran bardağının izini
Saçlarını yüzüne akıttığında hiç fark etmemiştim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!