Ölüme kurşun sıkılmaz gülüm,
Sevdaya kilit vurulmaz.
Ölü bir şair olmadan önce bul beni,
Al kalemimi sar yar gibi,
Sök mısraları kağıtlardan,
Beni kendine mahkum eden menzil
Gittiğim yolun yoldaşı mısralar
Yutkunmalar, mırıldanmalar
Sübyan rüyası: Uçuyor bir melek
Korkunç kabuslar, kan ile terden
Avaz avaz bağırsam da duymazsın beni
Merkezini kaybetmiş bir pergel gibi,
Açılıyorum hayata.
Ki toparlamak isterken dünyamı
Yörüngemi kaybediyorum.
Cetvel gibi çizgi çekmek
Ve üzerinden yürümek,
Zamanı mı geri alalım?
Yoksa biz mi geri gidelim.
Akrep yelkovan dönüp duruyor,
Zembereği geriye mi çevirelim.
Çocukluğumun utangaçlığını,
Başucuma getirip koysalar,
Beni kırılmış aynalarda ara,
Su verilmeyen çiçeğin toprağında,
Çiğ düşse ne olur kuru yaprağa,
Şebnem gülde olur,
Hâle ayda.
Kahve cezveye küstü,
Katırlar fincanın üstünden geçti,
Ne telve ne köpük,
Ne de kırk yıl hatır,
Tepsiler, lokumlar ve ihtiyar falcı,
Hiç birisi yok artık.
Karanlık bir geceydi,
Yalnızlık sokaklarda sakince geziyordu,
Sığ bir liman arayan adam,
Yollara düşmüştü.
Ayaz yüzündeki sıcaklığı soğuturken,
Unutulmuş bir mısra, eski defter içinde
İki yaprak arasında sıkışmış bir yazıt
Karanlıklar elması manasız kılıyor
Hecelerine gün değse anlamını bulur
Derinlerde...
Uzatmam ellerimi,
Gel deme bana sen,
Teninden geçtim senin,
Ruhundayım ben.
Dediler ki bu hal ne,
MIRILDANMALAR
Etimiz kemiğinden düştüğü zaman
Gönül ne yana düşer
Kalp ne yana düşer
Seni gören gözlerim




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!