Dağ gibiydin,
Diktin; yerindeydin merttin.
Başın dumanlı olsa da,
Ordaydın.
Suskundun.
Görürdüm,
Dört mevsim perdeleri yıkar,
Her hafta camları silerdin.
Duyardım,
Titizmişsin,
İşte ben;
Kaybolduğum yılların altından kalkıp gelen sır gibi,
Sırrın ağırlığından bükülmüş her kelime,
Aşkın aşamayacağı yokuşlara tırmanıp,
Nefesi yetmeyen bir ölüyüm.
Göm beni.
Bütün yolların bitimi,
Bütün sokakların çıkmazı,
Limansız denizler,
Rüzgarsız yelkenliler,
Tayfasız gemiler,
Cezasız katiller,
Düşünebilmek bu yağmurda seni cam kenarında,
Bütün kurşunlarına rağmen yağmurun,
Ve saçlarına doğan gökkuşağını yakalayabilmek
Derin düşlerin arasından
Düşünebilmek bu yağmurda seni cam kenarında
Kasım sonuydu İzmir soğuktu,
Tarihi kent pazarı salı günüydü,
Eskimiş kimsesiz konak önünde,
Kaldırım üzeri eğreti bir tezgah,
Yaşı sekseni aşmış pazarcı teyze,
Üşümüş elleri hava rüzgarlı,
Ne kötü; bulup bulup kaybetmek seni,
Kaybedip de acıyla kahretmek kendini,
Susuzluğunu tuzla dindirmek,
Ne kötü, umudun bittiğini görmek...
Ne kötü; seni hissedip duyamamak,
Bu son dokunuşlarıydı gözlerimin,
Senin baharının çiçeklerine,
Ahh hüzün;
Ne kadar çok yakışıyorsun Eylül’e.
Sevdası yaman,
Sevdası hicran,
Şu benim gönlüm,
Güz ile hazan.
Aşığın derdi,
(Korkak ve Suskun)
Doğarken ağlamayan bebek var mı,
Gözyaşını yalamayan,
Sessiz ağlayıp kendine kıyan,
Taş bağlayıp yüreğine, boğazına düğüm atan,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!