Büyük bir nehirdi, buz tuttu yaşlar
Açsam gözlerimi bir, boğulursun!
Sımsıcak bakma, çözülmeye başlar
Taşırmadan paten yap, ne olursun!
Her aşkın içine çöreklenmiştir
Sevgiyle boylaşır, kinle yarışmaz.
Aşkın hamuruna o eklenmiştir
Allah sevgisine nefret karışmaz.
Özlem öyle güzel ki her anımda sen varsın!
Öyle hoş bir duygu ki hep yanımda sen varsın!
Hasret denizi ılık; girmişim, yüzüyorum
Kesseler kanım akmaz; yâr, canımda sen varsın!
Onur BİLGE
Babam anlattıkça amcamın yüzü aydınlanıyor, iç huzuru dışına yansıyordu. Gözlerindeki endişeli ve karamsar ifade, yerini umutlu ve mutlu bir bakışa bırakmıştı. Onlara meyve suyu ve poğaça getirdim.
“Nerden bildin acıktığımı? ” diye sordu, amcam.
Onur BİLGE
Amcam, o zamanlar gençler arasında moda olan siyah yün takım elbise, siyah üzerine açık sarı minicik bir nakış işli süet kravatıyla bir damat gibi dedemin arabasıyla kapımızın önüne geldiğini klakson çalarak bildirdiğinde, hemen annemin beyaz tülbendini bulup, bir kenarını büzerek, dört parmak alttan bağlattırırdım, bakıcıma; başıma takar, annemin yüksek topuklu terliklerini de ayağıma uydurmaya çalışarak gelin olurdum ve o, elinde kontak anahtarı, parmaklarının arasında sallaya sallaya içeriye girinceye kadar hazır olur, önüne dikilirdim:
“Yaşasın! .. Damat gelmiş! Damat gelmiş! ” derdim.
Onur BİLGE
Muratpaşa Camisi’nin avlusunda biraz dinlenmek istedi. Uzun yürüyüşlere dayanamıyor. Bu tarihi eserin önünde, asırlık ağaçların altındaki banklara oturduk, hatıralardan söz açmış, konuşuyorduk. Elimde evirip çevirirken, anahtarlığın kenarındaki, üzerinde ‘Allah’ yazılı küçük gümüş parça yere, çakılların arasına düştü. ‘Tık’ diye bir ses çıktı, eğildim, baktım, yok! Aradım taradım, yok! Üzerinde Laf-ı Celal olmasa, önemli değil ama o öyle bir yazı ki ayaklar altında kalamaz!
“Mutlaka bulmalıyız! Yer yarıldı da içine girmedi ya! Orada o, alacakaranlıkta göremiyoruz. Kalk, açık bir yer bulalım! Çakmak ya da kibrit, artık ne bulursak...” dedi, amcam.
Onur BİLGE
Diğer günlerden farklı olmayan bir Virane pazarı… Etrafa serpiştirilmişiz. Her birimiz bir âlemde… Sağ dip köşede tavla oynayanlar, ortada sohbet edenler, kapının solunda atıştıranlar, sağında Define ve baş belaları biz… Yani ilkler… Yani meraklılar, müdavimler… Biz, öykü meraklıları…
Dedenin elinde pipo, başında duman, önünde katlana katlana canından bezmiş günü geçmiş bir gazete… Masanın üstünde eller, dirsekler, çantalar, kitaplar… Dillerde sorular, cevaplar… Havada sıcaklık, yüreklerde ılıklık… Kalın sesler, ince sesler, tıkırtılar, kıpırtılar… Sonbahara hazırlanmakta olan bahçede loşluk… Gözlerde saflık, sözlerde hoşluk… Sık sık karşılaşan çocuksu bakışlarda berraklık…
Onur BİLGE
Sevginin doruk noktası aşktır. Aşkın da kemale ermesi zaman ister. Âşık, kalbinde taşımakta olduğu varlığın büyüklüğü, yüceliği ve ulaşılmazlığıyla doğru orantılı olarak aşama kaydeder.
Sevgi; sıcak, sıcacık olduğu, insanın içini ısıttığı halde aşk yakıcıdır, dayanılacak gibi değildir! Âşıklar yaya yana arar maşuku. Kalpte aşk, damarda kan, yana yana… Yana yana yol alır evrende dev kütleler. Kul, yana yana gider Mevla’ya… O kadar ki yana yana kömür, sonra kül haline gelir ve artık ateşten etkilenmez! Burada yananlar, orada yanmaz!
Hücre hücre Hakkı zikredeceksin
Arşı yıldız yıldız fethedeceksin!
Çiçeği solmayan o tek baharı
Sana senden yakın hissedeceksin!
Gelmiş gönül gönüle, diz dize sevgililer
Gülüyor, ağlıyorlar, göz göze sevgililer
Bakışarak konuşur, giz gize sevgililer
Sözlerin ötesinde, ne hoş beraberlik var!
Bir hayatı bir kaç mısraya sığdırmış Onur Bilge Hanım. Tebrikler.
Onur beyi henüz yeni tanıdım şahsen tanımıyorum antolojiden tanıdım iyikide tanıdım.
Kendimce bir karar aldım her gün bir şirini okuyacağım tabi bu arada ben şiirlerini okuyana kadar şiirleri burda olursa. ALLAHA EMANET OLSUN....
O Bir Seven O Bir Gönül Dostu
Bütün Dostlar Güzel Hatıralar Hatırlatsın
Beni Size Sizi Bana Ölürsek Bir Fatiha
Ölmez İsek Hepimiz Hepimize Ebedi Hatıra