Köklerini yaymış toprak altına
Gövdesini oynatamaz fırtına
Yaratıklar sığınıyor altına
Onun gibi kuvvetli duramadım
Tüm yapraklar zikirde tüm çiçekler
Bir tabut çivisi daha ver bana!
Dünyayı bir pula satmışız zaten.
Tabut hazır olsun, selâ ver bana!
Bedeni toprağa satmışız zaten
Ruhu, azaplara atmışız zaten.
Hasretlerle geçsin varsın bir ömür
Varsın sevdamıza dayanılmasın
Yansın kalplerimiz olsun bir kömür
Yeter ki orada da yanılmasın
Zikir dilimizde hep hece hece
Bu gece bir başka yatıyor deniz
Ağlamış hıçkırmış durulmuş gibi
Dalga dalga keder sarı bir beniz
Girdap girdap içi burulmuş gibi
Bir zalim yüzünden vurulmuş gibi
Onur BİLGE
Define, Virane’nin asırlık duvarlarına sırtını dayamış, rölyef gibi duruyordu. Sol elindeki piposunu arada sırada dudaklarına götüren hareket göze takılmasa ve savurmakta olduğu kesif duman da olmasa, tam cepheden vermiş olduğu pozla; sükûtu, o put gibi duruşu ve bakarkör heykel gözleriyle, taşlaştırılan II. Ramses’ten farksızdı. Bir, başında örtüsü eksikti.
Bu frontal duruşun haykırdığı ifade belki de insan hayatının ölümsüzlüğe ayarlı olduğunun hissedilme ve hissettirilme haliydi. Firavun da bunu biliyor, hissediyordu. Ancak hazırlığını maddesel yapmakla hata etti. Teslim olmadı. Tüm aczine rağmen kendisini bir şey zannederek kolları sıvayıp asla sahip olamayacağı sıfatları taşımakta olduğunu iddia etmeye cüret etti.
“En kolay ibaret, susmaktır.” denir
Çünkü pek çok cürüm, dille işlenir.
Tut, tutabilirsen, kaygan bir yılan!
Konuşmak kolaydır, susmak zor gelir.
Aşkın, yaşamımda hep kızılısı…
Kalbimin kronik şiir sızısı!
Bitmeyen yangınsın sen, yüreğimde
Sevgi tezgâhımın ipek halısı!
Kalbimin ışığı, özümde özsün
Anlaşılamayan, karmaşık sözsün.
Gizem dünyasında kördüğüm gözsün
Garip sevdamsın sen, tuhaf aşkımsın.
Onur BİLGE
Define, meşhur sandalyesinin yerine, Duygu’nun komşusunun evine fazla gelen koltuğu koymuş, artık ona kurulmaktaydı. Oldukça eski, içi saman dolu, bordo yüzü solmuş, iyice aşınmış fakat rahat bir koltuktu. Ahşap arkalığında, kol uçlarında ve ayaklarında el emeği oymalar vardı. İskemlesi kadar kolay olmasa da bir süredir oradan oraya onu sürüklemekteydi. Ne ehlikeyif insandı!
Ona geçer geçmez, elcik kedi ayaklarına sürünmeye başlar, karşısına geçer, gözlerini gözlerine diker, kucağına atlamak için sağ elini sağ bacağına vurarak:
Onur BİLGE
Asırlara meydan okuyan ağaçlar vardır. Çınarlar gibi… Toprak ayırt etmez, hava kirliliğine aldırmazlar. Kestane ve ıhlamur gibi gölge ağaçlarıdır onlar. Mekânları kırsaldır, şehirlerin de vazgeçilmezlerindendirler.
Herkesin bir çınarı olmalı, Define gibi. Soğuğa dayanıklı, güneş istediği halde gölgeye katlanabilen, verimli toprakların derinlerine rahatça kök salan, kumula kıraca aldırmadan apartmanlar kadar boy atan… Her türlü doğal olumsuzluklara aldırış etmeden dimdik ayakta kalmayı başarabilen dayanıklı bir çınarı… Pıtrak gibi meyveleri olmalı onun da bizim gibi… Yaprakları terk etse de acımasızca, ellerini bırakmamacasına tutan, dal uçlarından kışa kadar ayrılmayan, kopsalar da kolay kolay uzaklara sürüklenmeyen.
Bir hayatı bir kaç mısraya sığdırmış Onur Bilge Hanım. Tebrikler.
Onur beyi henüz yeni tanıdım şahsen tanımıyorum antolojiden tanıdım iyikide tanıdım.
Kendimce bir karar aldım her gün bir şirini okuyacağım tabi bu arada ben şiirlerini okuyana kadar şiirleri burda olursa. ALLAHA EMANET OLSUN....
O Bir Seven O Bir Gönül Dostu
Bütün Dostlar Güzel Hatıralar Hatırlatsın
Beni Size Sizi Bana Ölürsek Bir Fatiha
Ölmez İsek Hepimiz Hepimize Ebedi Hatıra