Artık hülyası kalmamış bir zamandayım.
Yıllardan sonra tek başıma Emirgan'dayım.
Akşamın bu tenha saatinde, her kaygıdan uzak,
Geçmiş günlerin özlemini derinden duyarak...
Hafiften esmeli bu rüzgar, hafiften.
Bu yağmur inceden yağmalı, böylece.
Bu şehir sarhoş olmalı her saat.
Bu caddeler alabildiğine benim.
Benim için kalkmalı bu tren.
Bahar mı, yaprak mı, ışık mı, su mu?
Yoksa muhacir kuşlar gibi, sade,
Sonsuz maviliklere düşmek korkusu mu?
Öyle dağlar gibi durduğuma bakma!
Işıl ışıl değil başımda karlar.
Gün artık vurmuyor doruklarıma;
Neyleyim hep sensiz geçti baharlar.
Kandilli'den geçtim dün akşamüstü;
Aradım seni hep o eski yerde.
Özlemlerin çiçek açtığı saat,
Bir hüzün, bir telaş yorgun yürekte.
Anladım; gecem sen, gündüzüm sensin.
Niyazda Tanrı'ya yönelmiş yüzüm sensin.
Rabbin bana lütfettiği erişilmez güçle,
Hayatta söylenecek en güzel sözüm sensin.
Güzellik mavide, yeşilde değil; denizdedir.
Giden geminin ardında kalan o köpükten izdedir.
Kalbim çırpınarak düşüyorsa maviliklere,
Kurtarmak onu sevdiceğim, elinizdedir!
I
Nerden estiği bilinmeyen rüzgar,
Hoyratça savurdu yapraklarımı.
Dallarımı büküp büküp bıraktı;
Çatırtısız, acısız, acımasız...
Ne dönmek istiyorum o eski bahçelere,
Ne yazmak istiyorum şiirini sonsuzluğun.
Bir gün boyun eğmeden acımasız kadere.
İstiyorum rahatça sona ersin bu oyun.
Sonunda sevgi çıkıp geldi; ağır, olgun.
Kurulup oturdu baş köşeye, kendinden emin.
Uzanıp tuttu ellerimi, yumuşak elleriyle.
Kaldırıp seyretti beni,
bakışlarının tılsımlı aynasında.
-ki içlerinde güneşler doğuyordu-
yüreğinize sağlık gerçek şiir tadı aldım.ömrünüze bereket..