Sarıyor ruhumu yokluğunun hüsranı bile.
Özledim birlikte geçen en kısa bir anı bile.
Başka bir haz veriyor bana hicranı bile.
'Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile.
İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile.'
Gel söyle, bu dar vakitte nereye bu yolculuk?
Saçların dağılmış, kalbin kırık, benzin uçuk...
Kim bilir, şimdi hangi uzak şarkıları söylüyor,
Mesafeler ötesinde bıraktığın güzel çocuk!
Sularda bir beyaz köpük,
Dağlarda bir mavi duman
Ellerin!
Açılınca bir esmer gül,
Yumulunca bir tebessüm,
I
Bu akşam dadaşlar bar oynadı gözbebeklerimizde.
Bu akşam seni bir daha duyduk Erzurum şehri.
Bir daha doldurduk göğsümüze
Uzak hatıralar gibi.
Gerilmiş oksan, dur!
Çıkma!
Atılmış kurşunsan, dur!
Vurma!
Boşanmış zamansan, dur!
Akma!
Şimdi bir düş gibi, hayal gibisin.
Çocukluk günlerimdeki masal gibisin.
İçimde baharlarla büyüyen
Bir yeşil yaprak, bir ince dal gibisin.
Yol kısaldı, bir şey kalmadı zamandan bekleyecek.
Hülyamıza bir ışık tutmuyor artık gelecek.
'Sure-yi Zümmer'de söylendi büyük gerçek;
'Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin,
onlar da ölecek! '
Bu aydınlık, bakışlarının güneşe vurmasıdır.
Bunlar saç değil, sarı güllerin savrulmasıdır.
Ne bahar, ne sonsuz mavilik, zamanı güzel kılan,
Kalbimin ansızın gözlerine vurulmasıdır.
Bir gün çıkıp geldin eski yollardan,
Güzellik büyüdü ellerimizde.
Sihirli şarkılar söylenir oldu,
Bakışlarımızda, dillerimizde.
Büyüdü korkulu zamanlar.
Açılan gül, düşen yıldız büyüdü.
Büyüdü toprağın, suyun, böceğin sükutu.
Dalda yaprağın sarısı büyüdü, kökte susuzluk...
Büyüdü tohumda sancı, karanlıkta gece.
Çocuğun gözlerinde büyüdü uykusuzluk.
yüreğinize sağlık gerçek şiir tadı aldım.ömrünüze bereket..