Artık bakamazsın gözlerime ağlayarak,
Tutamazsın ellerimi bir daha okşayarak.
Ölürsem bir gün, bir şafak üzeri,
Mezarıma gönlünü, bir de kokunu bırak...
Bir alçak tepenin üzerinde,
Issız, sesiz köy mezarı.
Bütün sevdiklerimin yattığı,
Issız, sessiz köy mezarı.
Ne bir haber soranı var,
Aylar sonra mektubu geldi;
Kargacık burgacık yazısı.
Devamlı acı çekiyormuş,
Devamlı bir kalb sızısı.
Havalar iyiymiş köy yerinde,
Gecenin bir vakti, körlerle körebe oynuyorum;
Önce onları saklayıp, sonra ben yumuyorum...
Ölüme terk etmeyin,
Sevgisiz bırakmayın çocukları.
Kendi evladını bile,
Köpeği kadar sevmez bir çokları...
Aramızda koca nehir,
Dost ağlar,
Düşman güler.
Dediler kan davası!
Bir sizden,
Kulakları zonglayan insanda,
Bir fişek, bir mermi sesiyim.
Ya Rabbi; ne olur izin ver de;
Rüzgarınla beraber esiyim...
Ah! benliğim biraz durulsa,
Gelip de geçme,
Kapımı çal Leydi...
Adını unuttum,
Kusura bakma, neydi...
Ha Ayşe olmuşsun,
Tövbe, tövbe... La havle, ve la kuvvete;
Baksana mayosu nasıl da yapışmış ete...
(Yanlış anlaşılmasın, şiirde mizah olsun istedim,
yüzünüzde tebessüm... Siz iyisimi hiç bakmayın...)
Şu İstanbul’un, yok dünya’da bir eşi benzeri;
Cennetten bir köşeyi andırır, bakınca her yeri…
Burası dünyanın kalbi, medeniyetlerin merkezi;
Yüzyıllardır hayran bırakmış, büyülemiş herkesi…
Biz onun sadece şiirlerini değil, kendisini de çok seviyoruz...