Nasıl tatlı nağmeler mırıldanır akan mürekkep
Kurumuş yatakların ağıtını dinlerken hayattan
Hangi kıyısında kırıldı kanatları bilmem
Göçmen kuşlar bile düşüyor
Tutunduğu ilk dalında
Yazgısından
İçime yağma bu gece
Bir şey var kaldıramıyorum
Nem gibi kesif
Ağır bir söz gibi keskin
Sus bu gece, ağlama
Ciğerimde bir ağrı
Yalnızlık kimsesizlik değildir
Gece yarıları vakitsiz uyanıp zamanı şaşırmak gibi
Kaldırımları çöp kutularıyla uyum içinde kullanmak
Ve belediye otobüslerinde tutunacak yer bulamamak gibi
Zamansız, uyumlu ve kalabalıktır
Ne şiirler yazdırdı bana yalan sevgililer
Ganimet yüklü korsan gemileriydiler
Soydum korsanlarını
Sevindiler
Bantlı gözlerinden mücevher çaldım uykularında
Yokluğunu fark etmediler
Bekleme beni gelemem
Bir şiire düştüm ki, gecede
Boğulmak üzereyim
Sakın çekme
Yıldırımların okyanusla konuştuğu en uç dizede
Yüreğim kabardı
Hâlâ varız, hâlâ
Bitmedik.
Yalpa vura vura
Bir düne bir yarına;
Sermaye isim babalı piç fırtınaların
Ve ayakta öleni yokken bu soysuz zamanın,
Hasretle büyüyorsa aşk
İşte geceler boyu yol
Günlerce kavuşmayan kol
Büyüt büyütebildiğin kadar
Göç kanatlı kuşlar
Çakıl devşiren deniz
Kalk lotus
Kırık bir tabak gibi durma suda darmadağın
Kalk ve geceyi uğurla, tozunu üfleyip yapraklarından gülümse
Gün seni ispatlamak için doğdu, an yine senin zamanın
Karanlıktan geriye kalanlarını derleyip kaldır köklerine
Sen onun atasıydın ve O
bunu bildiğinden güzelliyordu tapınakları.
‘’Kuraklığın kavuran ateşinden sakın’’
diyordu, Tanrı
‘’vahalarını korumak için diren içindeki şeytana’’
Duyuyordu kulakları, lakin
Gün ağrıyla doğdu başımda bu sabah
Kahvenin tadı zehir, sesim yoksun, sen yoksun
Yetmez gibi
Gecesi zor geçmiş belli
Pencereme dayamış hüznünü İstanbul
Katıla katıla ağlıyor, susturamıyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!