Gün geçmiyor ki mühim bir simayı, bir değeri kaybetmeyelim. Sanki bazı zamanlar Azrail daha sık çalıyor kapımızı… Zor yetişen isimlerin aramızdan ayrılması bizi üzmüyor değil. Çünkü onlar kültürümüzün kolektif şuurudur.
Basın camiasının önemli isimlerinin başında gelen Yılmaz Çetiner de aramızdan ayrıldı. 79 yaşında olmasına rağmen yazı hayatını büyük bir şevk ve heyecanla sürdüren Çetiner’i 2 Ağustos 2006 Çarşamba günü yitirdik. O basın hayatında daha çok röportajlarıyla tanınıyordu. Bu alanda çok başarılıydı; röportajın duayeniydi dersek abartmış olmayız. Saygın bir gazeteci, aydın ve demokrat bir insandı.
Yılmaz Çetiner, gazeteciliğe 20 yaşında başladı. Yeni Sabah, Vatan, Cumhuriyet, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde muhabirlik, röportaj yazarlığı yaptı. Afrika, Kızıl Çin, Sovyet Rusya gibi, o dönemlerin gidilmesi zor, renkli ülkelerinde yaptığı tehlikeli yolculuklarının röportajlarıyla Gazetecilik Başarı Ödülleri kazanan Çetiner, belgesel üç haberiyle de yılın gazetecisi seçildi. Yılmaz Çetiner için Edebiyat Sözlüğü’nde şöyle yazılıyor: “Röportajlarında izlenimlerini, görüş ve düşüncelerini canlı bir dille, Türkçenin sınırlarını zorlayarak, zevkli bir biçimde veren Çetiner, röportaj türüne ayrı bir dinamizm getirdi.” Yılmaz Çetiner’in, şu Bizim Rumeli, Mao’ya Tapanlar, El Fetih, Bilinmeyen Arnavutluk röportajları, kitap halinde çıktı. Son kitabı Milliyet Yayınları’ndan çıkan Son Padişah Vahdettin, dokuzuncu baskısını yaptı.
Onun büyük ses getiren eseri ‘Son Padişah Sultan Vahidettin’ çok konuşuldu ve çok da sattı. Aslında bu ilgi yazanın adından çok, yazılan kişinin kimliğiyle bağlantılıydı. Çünkü Vahdettin, Cumhuriyet tarihi boyunca çokça konuşulmuş ve tartışılmış bir simadır. Bazıları onu vatan haini ilan ederken bazıları da vatan sevdalısı bir mağdur olarak görmüştür. 422 sayfadan meydana gelen ve Doğan Kitap tarafından yayınlanan Çetiner’in ‘Son Padişah Vahidettin” kitabı okuyucuya şöyle tanıtılıyor:
“Son Osmanlı padişahının hazin sonunu ve çöken altı yüz yıllık imparatorluğu anlatan ‘Son Padişah Vahideddin’de, bir enkaz üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yaşananlardan izler de bulacaksınız. Sultan Vahideddin Mustafa Kemal Paşa’yla neler konuştu? Mustafa Kemal Anadolu’ya nasıl geçti? Padişahın kızı Sabiha Sultan’la evlendirilmek istendiği doğru muydu? Abdülmecit Efendi nasıl halife oldu? Padişah İstanbul’u nasıl terk etti? İngilizlerin, Fransızların İstanbul üzerine entrikaları... Ve nihayet padişahın İtalya’da, San Remo’da ölümü, alacaklıların tabutuna haciz koymaları... Yılmaz Çetiner akıcı, duru üslubuyla bu belgeselde bunları anlatıyor.”
Yılmaz Çetiner 59 yıldan beri durmaksızın yazıyordu. Onun köşe yazılarının ve röportajlarının kaç binlerde olduğunu kendisi de bilmezdi. Gazetecilik hayatı boyunca nice devlet adamlarını ve nice hükümetleri gördü, tanıdı, eleştirdi. O basın hayatıyla ilgili anılarını ‘Nefes Nefese’ adlı bir anı kitabında bir araya getirmişti. Bu eser onun bir nevi kişisel tarihi sayılabilir. Fakat bu eserde kendi sergüzeştini anlatırken yaşadığı devrin mühim olaylarına da parmak basıyor. Bu eseri, basın içerisinde olan ve basına ilgi duyanların mutlaka okuması gerekir. Bu kitaptan geçmişe dair ilginç gördüğüm kısımları sizinle paylaşmak istiyorum. Çetiner kitabında bir zamanlar CHP’de Ecevit’in liderlik kavgasını bakın nasıl anlatıyor:
“CHP’de ise bir başka kavga yaşanıyordu o sıralar. Bülent Ecevit yandaşlarıyla beraber ara rejimin yarasını almaktan kurtulmanın hesabını yapıyordu. Deneyimli lider İsmet Paşa’nın bu döneme müdahale etmesini istemiyordu. Asıl amacı başkaydı. İdeallerini gerçekleştirebilmek için genel başkan olmak sevdasıydı. Karaoğlan Türkiye’yi kurtaracak efsanesi görülmemiş bir kampanya ile köşe bucak, dalga dalga yurt sathına yayılırken bir yandan da İsmet Paşa’nın artık yaşlandığı, partiyi yönetemediği, ülkeyi hiç yönetemeyeceği propagandası yapılıyor, fakat asla İnönü’ye kötü laf edilmiyordu. O yine ortanın solunun CHP’nin değişmez lideriydi. İsmet Paşa’sız olmazdı.
Bülent Ecevit parti içerisinde tam bir darbe hazırlıyordu. Adeta sivil bir cunta kurulmuştu. Yurdun dört bir köşesine mesajlar, mektuplar gönderiliyor, örgütle temaslar sıcak tutuluyordu. Sorun İsmet Paşa değil, sorun paşanın çevresindeki fosillerdi. Bunlar artık demode olmuş siyasetçilerdi. Sol düşünceli, ilerici, genç bir lider gelmeliydi göreve. ‘Benden kolay kurtulamazlar’ diyen Ecevit, artık karar mercii olan parti meclisinde, Nihat Erim hükümetine güvensizlik oyu verilmesini istiyordu. Böyle bir hareket, TSK’yı yönetime tam anlamıyla el koyması için davet etmek demekti.”(Nefes Nefese- Yılmaz Çetiner)
Yarım asırdan fazla bir zaman boyunca yazan ve halkı bilgilendiren Çetiner aramızdan ayrıldı. Fakat dolu dolu yaşadı ve arkasında güzel hatıralar ve dostluklar bıraktı. Bugünün gazetecilerinin ondan öğrenmesi gereken çok şey var. Fakat günümüzdeki gazeteciler eski meslektaşlarına pek itibar etmiyorlar. Çünkü onlar her şeyi biliyorlar! ... Çetiner’e Allah’tan rahmet diliyorum. Basın camiamızın başı sağ olsun.
BASINIMIZIN BÜYÜK KAYBI YILMAZ ÇETİNER
M.NİHAT MALKOÇ
Gün geçmiyor ki mühim bir simayı, bir değeri kaybetmeyelim. Sanki bazı zamanlar Azrail daha sık çalıyor kapımızı… Zor yetişen isimlerin aramızdan ayrılması bizi üzmüyor değil. Çünkü onlar kültürümüzün kolektif şuurudur.
Basın camiasının önemli isimlerinin başında gelen Yılmaz Çetiner de aramızdan ayrıldı. 79 yaşında olmasına rağmen yazı hayatını büyük bir şevk ve heyecanla sürdüren Çetiner’i 2 Ağustos 2006 Çarşamba günü yitirdik. O basın hayatında daha çok röportajlarıyla tanınıyordu. Bu alanda çok başarılıydı; röportajın duayeniydi dersek abartmış olmayız. Saygın bir gazeteci, aydın ve demokrat bir insandı.
Yılmaz Çetiner, gazeteciliğe 20 yaşında başladı. Yeni Sabah, Vatan, Cumhuriyet, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde muhabirlik, röportaj yazarlığı yaptı. Afrika, Kızıl Çin, Sovyet Rusya gibi, o dönemlerin gidilmesi zor, renkli ülkelerinde yaptığı tehlikeli yolculuklarının röportajlarıyla Gazetecilik Başarı Ödülleri kazanan Çetiner, belgesel üç haberiyle de yılın gazetecisi seçildi. Yılmaz Çetiner için Edebiyat Sözlüğü’nde şöyle yazılıyor: “Röportajlarında izlenimlerini, görüş ve düşüncelerini canlı bir dille, Türkçenin sınırlarını zorlayarak, zevkli bir biçimde veren Çetiner, röportaj türüne ayrı bir dinamizm getirdi.” Yılmaz Çetiner’in, şu Bizim Rumeli, Mao’ya Tapanlar, El Fetih, Bilinmeyen Arnavutluk röportajları, kitap halinde çıktı. Son kitabı Milliyet Yayınları’ndan çıkan Son Padişah Vahdettin, dokuzuncu baskısını yaptı.
Onun büyük ses getiren eseri ‘Son Padişah Sultan Vahidettin’ çok konuşuldu ve çok da sattı. Aslında bu ilgi yazanın adından çok, yazılan kişinin kimliğiyle bağlantılıydı. Çünkü Vahdettin, Cumhuriyet tarihi boyunca çokça konuşulmuş ve tartışılmış bir simadır. Bazıları onu vatan haini ilan ederken bazıları da vatan sevdalısı bir mağdur olarak görmüştür. 422 sayfadan meydana gelen ve Doğan Kitap tarafından yayınlanan Çetiner’in ‘Son Padişah Vahidettin” kitabı okuyucuya şöyle tanıtılıyor:
“Son Osmanlı padişahının hazin sonunu ve çöken altı yüz yıllık imparatorluğu anlatan ‘Son Padişah Vahideddin’de, bir enkaz üzerinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yaşananlardan izler de bulacaksınız. Sultan Vahideddin Mustafa Kemal Paşa’yla neler konuştu? Mustafa Kemal Anadolu’ya nasıl geçti? Padişahın kızı Sabiha Sultan’la evlendirilmek istendiği doğru muydu? Abdülmecit Efendi nasıl halife oldu? Padişah İstanbul’u nasıl terk etti? İngilizlerin, Fransızların İstanbul üzerine entrikaları... Ve nihayet padişahın İtalya’da, San Remo’da ölümü, alacaklıların tabutuna haciz koymaları... Yılmaz Çetiner akıcı, duru üslubuyla bu belgeselde bunları anlatıyor.”
Yılmaz Çetiner 59 yıldan beri durmaksızın yazıyordu. Onun köşe yazılarının ve röportajlarının kaç binlerde olduğunu kendisi de bilmezdi. Gazetecilik hayatı boyunca nice devlet adamlarını ve nice hükümetleri gördü, tanıdı, eleştirdi. O basın hayatıyla ilgili anılarını ‘Nefes Nefese’ adlı bir anı kitabında bir araya getirmişti. Bu eser onun bir nevi kişisel tarihi sayılabilir. Fakat bu eserde kendi sergüzeştini anlatırken yaşadığı devrin mühim olaylarına da parmak basıyor. Bu eseri, basın içerisinde olan ve basına ilgi duyanların mutlaka okuması gerekir. Bu kitaptan geçmişe dair ilginç gördüğüm kısımları sizinle paylaşmak istiyorum. Çetiner kitabında bir zamanlar CHP’de Ecevit’in liderlik kavgasını bakın nasıl anlatıyor:
“CHP’de ise bir başka kavga yaşanıyordu o sıralar. Bülent Ecevit yandaşlarıyla beraber ara rejimin yarasını almaktan kurtulmanın hesabını yapıyordu. Deneyimli lider İsmet Paşa’nın bu döneme müdahale etmesini istemiyordu. Asıl amacı başkaydı. İdeallerini gerçekleştirebilmek için genel başkan olmak sevdasıydı. Karaoğlan Türkiye’yi kurtaracak efsanesi görülmemiş bir kampanya ile köşe bucak, dalga dalga yurt sathına yayılırken bir yandan da İsmet Paşa’nın artık yaşlandığı, partiyi yönetemediği, ülkeyi hiç yönetemeyeceği propagandası yapılıyor, fakat asla İnönü’ye kötü laf edilmiyordu. O yine ortanın solunun CHP’nin değişmez lideriydi. İsmet Paşa’sız olmazdı.
Bülent Ecevit parti içerisinde tam bir darbe hazırlıyordu. Adeta sivil bir cunta kurulmuştu. Yurdun dört bir köşesine mesajlar, mektuplar gönderiliyor, örgütle temaslar sıcak tutuluyordu. Sorun İsmet Paşa değil, sorun paşanın çevresindeki fosillerdi. Bunlar artık demode olmuş siyasetçilerdi. Sol düşünceli, ilerici, genç bir lider gelmeliydi göreve. ‘Benden kolay kurtulamazlar’ diyen Ecevit, artık karar mercii olan parti meclisinde, Nihat Erim hükümetine güvensizlik oyu verilmesini istiyordu. Böyle bir hareket, TSK’yı yönetime tam anlamıyla el koyması için davet etmek demekti.”(Nefes Nefese- Yılmaz Çetiner)
Yarım asırdan fazla bir zaman boyunca yazan ve halkı bilgilendiren Çetiner aramızdan ayrıldı. Fakat dolu dolu yaşadı ve arkasında güzel hatıralar ve dostluklar bıraktı. Bugünün gazetecilerinin ondan öğrenmesi gereken çok şey var. Fakat günümüzdeki gazeteciler eski meslektaşlarına pek itibar etmiyorlar. Çünkü onlar her şeyi biliyorlar! ... Çetiner’e Allah’tan rahmet diliyorum. Basın camiamızın başı sağ olsun.