Selamlar Nurgülcüğüm, unutkanlığın, dalgınlığın çok çeşitli sebepleri var. İyi bir nöroloji muayenesinden geçmek faydalı olur. Fiziksel sebepleri de geçelim, aşırı çalışma koşullarından tutun da, ekonomik koşullara ve çevresel koşullara bağlı aşırı stres altında kalmamak neredeyse mümkün değil gibi. Kime sorsan aynı şikayet. Aslında depresif durumlar devlet yönetim şekilleriyle de çok alakalı. Çoktan yaşanmaya başlayan daha önemli sorunlar artarak devam ediyor. İntihar vakaları çoğaldı. Geçenlerde konuştuğumuz sosyal medyada yaşanan olumsuzluklar da aslında buna bağlı. Toplumsal yozlaşmayı sağlayan neredeyse tüm unsurları tamamlayıp insanların ahlakını sorgulanın bazen ne derece doğru olduğunu düşünmüyor da değilim. Ülkenin içindekileri “ aile içindeki çocuklara benzetiyorum bazen “ düşünsene, ailede hırsızlık, fuhuş, cehalet, kavga, dayak… varsa orada yetişen çocuğun etkilenmemesi mümkün mü? Karakteristik özellikleriyle birkaçından korunsa da illaki bir tanesini psikolojik olarak bünyesine absorbe edecektir. İşte devletleri de bir aile olarak düşündüğümüzde toplumdaki suçları sadece suçluya yüklemek bana hiç de adil gelmiyor. Bizim ailemizden beklentimiz. Saygı, huzur, refah, sağlık, eğitim ve bunların sonucunda da gelişen sağlıklı iletişim ve medeni bir toplum. Yaşadığımız bunca olumsuzlukların sonucunda bir de üzerine sevdiğimiz ve sevgilerine tutulduğumuz insanların kayıpları… ( yaşamsal döngü) olduğunu bildiğimiz halde bizleri olması gerekenden daha fazla etkileyebiliyor. Her ne kadar psikiyatrik ya da sosyal açıdan değerlendirsekte. Elbette ki duygusal bir an’ ımızda yaslanacak bir omuz ararız ve böyle bir kişinin etrafımızda olması çok güzel ve önemli. Asıl konu olan yerinde ve zamanında konuşmamız da çok önemli bu konuyla ilgili aslında daha ayrıntılı konuşmak gerekiyor. Örneklendirmek gerekir. Bakalım ilerleyen saatler bize neler sunacak. :)
Aslında cevabı sorunun içinde vermişsin. Duygularımızı uygun zaman gelene kadar askıya almak ( erişkinlik göstergesi) gerekir. “Sağlıklı iletişim kurabilmek için.” İletişimin temel unsurlarından biri de alıcının, yoğun olmamasıdır. Bu açıdan bakıldığında aşağıdaki kısa anıda da bu kuralın gerçekleşmesi beklenmeden sağlıksız ve tamamen iyi niyet çerçevesinde gerçekleşir. Ve sonrasında hiç sağlıklı olmayan bir iletişim ile sadece özür, gönül alma seremonisiyle tamamlanır. Her zaman en iyi anı kollayıp böyle önemli meseleleri en iyi sonuçları elde etmek için müsait zaman kollamak; sağlıksız anlık duygu geçişlerini dile getirmektense, her iki tarafın da( kaynak ve alıcı) sağlıklı koşullarda iletişim kurmaları yeğ tutulmalı.
Biri meşgulken ona sizin için önemli olan bir şeyinizi anlatmayın…
Yerinde ve zamanında konuşmak.
Bir gün çok işim var sevdiğim bir kız vardı aynı iş yerinde kapıyı çaldı ve geldi oturdu ama benim kafamı kaldıracak halim yok. Kırmak da istemiyorum, Bir taraftanda. canı çok sıkkın belli. Hem onu dinliyorum hem de ufak ufak işimi yapmaya çalışıyorum. Annesini çok özlemiş ve canını sıkan bazı olaylar olmuş. Onları anlattı ve ağlamaya başlayınca ayağa kalkıp yanına gittim sarıldım ve teselli etmeye çalışıyorum ve “ üzülme lütfen her şeyin bir çaresi var tez zamanda inşallah annene kavuşursun dedim. Yerime oturduğumda Çok tuhaf bir şekilde gözümün içine bakıyordu… “ ne oldu? “ Aslı hanım benim annem vefat etti. Deyince konuşma esnasında maalesef onu kaçırmışım. Tabii başımdan aşağı kaynar sular döküldü ama nafile. “ neyse sizi rahatsız ettim “
“ yo yo hayır dedim özür diledim tabii ki gönlünü aldım.
Kısa bir anı bir kitap okurken yerinde ve zamanında konuşmanın önemini anlatan bir yerdeyim. Aklıma gedi anlatmak istedim. :)
Kişisel olarak da toplumsal olarak da Gerçek değerlerin pasifize edilerek, yancı tavırların hakim olduğu düzen, faşizmin can damarına ozon vererek yüceltmektir. Çünkü gerçek değerler hakkaniyetli ve adaletlidir.
Sevgili Nurgül, hep üzerinde durduğum bir şey var. Her insan psikometrik açıdan aynı değildir ve çevresel etkileşimleri de ruhsal durumları üzerinde, “bu bağlamda” farklıdır. Nadir özellikleriyle içimizde hayat bulan hayatı olması gerektiği şekilde yaşayıp değer yargılarını buna göre yönlendiren insanların sayısı maalesef ülke genelinde düşünürsek % 20 düzeyinde ancak oranlayabilirim. Zaten geldiğimiz koşullara ve yaşam kalitemize baktığımızda bu oran açıkça görülüyor. İnsanımız gerçekleri görse bile yeterli erişkinlik düzeyine erişemediği için. Kararları da aynı nispette uygunsuz ve yanlış yönleniyor. Bunu sosyal medyada da görüyoruz. Yazarları takip etmek ne kadar düşük ama saçma sapan bir figürü takip oranı, binleri aşıp milyonlara ulaşabiliyor. Kişisel gelişimimizle, eğitim seviyemiz ile kültürel acıdan bizleri eksilterek yozlaştırmak istenen oyunlardan sadece gözle görülen kısımları bunlar. Tam da söylediğin gibi dengesizce ve şuursuzca beslediğimiz kapitalist ve siyonist akımlara verilen haksız değerlerden sıyrılarak doğru yönlendirilen sosyal politikalar aracılığı ile ülkedeki SMA probleminden tutun da kimsesiz ya da bir şekilde yoksulluk sınırının altında kalan insanlara yardım etmek hiç de zor olmayacaktır. Vaktim elverdiğince cevap yazmaya çalışıyorum güzel insan sevgiyle kal. :)
Bazen ayrık otu gibi hissedersin, öyle yalnız ve çirkin. İlk bakışta kötümser bir his gibi gözüken bu hal. Aslında kişinin kendine yönelmesi ve dışsallığın etkilerinden sıyrılıp öz benliğini tanımaya başlaması ve içsel yolculuğun başlangıcıdır.
Hangi değişim sancısızdır ki?
Düşünsenize dünya gelişebilmesi için depremlerle sarsılır üzerinde milyonlarca yarıklar oluşur ve o değişimin sonucunda yenilenir daha çok hayat yeşermez mi? Ve insanda da en büyük devrimler işte içsel dünyasındaki kaoslardan sonra gerçekleşir. Düzene ve asıl haz aldığı yaşam koşullarına kavuşur. Yani;” gelişim için, değişim şarttır.”
(kendisine uzak ve başkalarının ya da çevresel faktörlerin etkisiyle kendinden uzaklaşan kişiler için)
O Mavilik Derdi Beni uykudan uyandırır uyandırmaz Dünyanın bütün huyları yüzünde Ben bunlardan birini seviyorum en çok Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa Tutsam tanelerini Sevincin gözyaşları derdim buna.
Bir süre bakışıyoruz karşılıklı Ben uykudan uyanır uyanmaz Benimle şiir gibidir bu Tam karşımda ama yazılmamış Durmadan bileniyor aklımda.
Seni unutarak baktığımda bile Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun Yayılıyorsun kalabalıklara Yalnız yayılmak mı Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.
Özlenirsin, alabildiğine varsın da Daha da var oluyorsun gün günden Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin Bir kuş olsa mavilik derdi buna. Edip Cansever
Yaşamdan:)
Selamlar Nurgülcüğüm, unutkanlığın, dalgınlığın çok çeşitli sebepleri var. İyi bir nöroloji muayenesinden geçmek
faydalı olur.
Fiziksel sebepleri de geçelim, aşırı çalışma koşullarından tutun da, ekonomik koşullara ve çevresel koşullara bağlı aşırı stres altında kalmamak neredeyse mümkün değil gibi. Kime sorsan aynı şikayet. Aslında depresif durumlar devlet yönetim şekilleriyle de çok alakalı. Çoktan yaşanmaya başlayan daha önemli sorunlar artarak devam ediyor. İntihar vakaları çoğaldı. Geçenlerde konuştuğumuz sosyal medyada yaşanan olumsuzluklar da aslında buna bağlı. Toplumsal yozlaşmayı sağlayan neredeyse tüm unsurları tamamlayıp insanların ahlakını sorgulanın bazen ne derece doğru olduğunu düşünmüyor da değilim. Ülkenin içindekileri “ aile içindeki çocuklara benzetiyorum bazen “ düşünsene, ailede hırsızlık, fuhuş, cehalet, kavga, dayak… varsa orada yetişen çocuğun etkilenmemesi mümkün mü? Karakteristik özellikleriyle birkaçından korunsa da illaki bir tanesini psikolojik olarak bünyesine absorbe edecektir. İşte devletleri de bir aile olarak düşündüğümüzde toplumdaki suçları sadece suçluya yüklemek bana hiç de adil gelmiyor. Bizim ailemizden beklentimiz. Saygı, huzur, refah, sağlık, eğitim ve bunların sonucunda da gelişen sağlıklı iletişim ve medeni bir toplum. Yaşadığımız bunca olumsuzlukların sonucunda bir de üzerine sevdiğimiz ve sevgilerine tutulduğumuz insanların kayıpları… ( yaşamsal döngü) olduğunu bildiğimiz halde bizleri olması gerekenden daha fazla etkileyebiliyor. Her ne kadar psikiyatrik ya da sosyal açıdan değerlendirsekte. Elbette ki duygusal bir an’ ımızda yaslanacak bir omuz ararız ve böyle bir kişinin etrafımızda olması çok güzel ve önemli. Asıl konu olan yerinde ve zamanında konuşmamız da çok önemli bu konuyla ilgili aslında daha ayrıntılı konuşmak gerekiyor. Örneklendirmek gerekir. Bakalım ilerleyen saatler bize neler sunacak.
:)
Aslında cevabı sorunun içinde vermişsin. Duygularımızı uygun zaman gelene kadar askıya almak ( erişkinlik göstergesi) gerekir. “Sağlıklı iletişim kurabilmek için.” İletişimin temel unsurlarından biri de alıcının, yoğun olmamasıdır. Bu açıdan bakıldığında aşağıdaki kısa anıda da bu kuralın gerçekleşmesi beklenmeden sağlıksız ve tamamen iyi niyet çerçevesinde gerçekleşir. Ve sonrasında hiç sağlıklı olmayan bir iletişim ile sadece özür, gönül alma seremonisiyle tamamlanır. Her zaman en iyi anı kollayıp böyle önemli meseleleri en iyi sonuçları elde etmek için müsait zaman kollamak; sağlıksız anlık duygu geçişlerini dile getirmektense, her iki tarafın da( kaynak ve alıcı) sağlıklı koşullarda iletişim kurmaları yeğ tutulmalı.
Biri meşgulken ona sizin için önemli olan bir şeyinizi anlatmayın…
Yerinde ve zamanında konuşmak.
Bir gün çok işim var sevdiğim bir kız vardı aynı iş yerinde kapıyı çaldı ve geldi oturdu ama benim kafamı kaldıracak halim yok. Kırmak da istemiyorum,
Bir taraftanda. canı çok sıkkın belli.
Hem onu dinliyorum hem de ufak ufak işimi yapmaya çalışıyorum. Annesini çok özlemiş ve canını sıkan bazı olaylar olmuş. Onları anlattı ve ağlamaya başlayınca ayağa kalkıp yanına gittim sarıldım ve teselli etmeye çalışıyorum ve
“ üzülme lütfen her şeyin bir çaresi var tez zamanda inşallah annene kavuşursun dedim. Yerime oturduğumda
Çok tuhaf bir şekilde gözümün içine bakıyordu…
“ ne oldu?
“ Aslı hanım benim annem vefat etti.
Deyince konuşma esnasında maalesef onu kaçırmışım.
Tabii başımdan aşağı kaynar sular döküldü ama nafile.
“ neyse sizi rahatsız ettim “
“ yo yo hayır dedim özür diledim tabii ki gönlünü aldım.
Kısa bir anı bir kitap okurken yerinde ve zamanında konuşmanın önemini anlatan bir yerdeyim. Aklıma gedi anlatmak istedim.
:)
Kişisel olarak da toplumsal olarak da
Gerçek değerlerin pasifize edilerek, yancı tavırların hakim olduğu düzen, faşizmin can damarına ozon vererek yüceltmektir.
Çünkü gerçek değerler hakkaniyetli ve adaletlidir.
Sevgili Nurgül, hep üzerinde durduğum bir şey var. Her insan psikometrik açıdan aynı değildir ve çevresel etkileşimleri de ruhsal durumları üzerinde, “bu bağlamda” farklıdır. Nadir özellikleriyle içimizde hayat bulan hayatı olması gerektiği şekilde yaşayıp değer yargılarını buna göre yönlendiren insanların sayısı maalesef ülke genelinde düşünürsek % 20 düzeyinde ancak oranlayabilirim. Zaten geldiğimiz koşullara ve yaşam kalitemize baktığımızda bu oran açıkça görülüyor. İnsanımız gerçekleri görse bile yeterli erişkinlik düzeyine erişemediği için. Kararları da aynı nispette uygunsuz ve yanlış yönleniyor. Bunu sosyal medyada da görüyoruz. Yazarları takip etmek ne kadar düşük ama saçma sapan bir figürü takip oranı, binleri aşıp milyonlara ulaşabiliyor. Kişisel gelişimimizle, eğitim seviyemiz ile kültürel acıdan bizleri eksilterek yozlaştırmak istenen oyunlardan sadece gözle görülen kısımları bunlar. Tam da söylediğin gibi dengesizce ve şuursuzca beslediğimiz kapitalist ve siyonist akımlara verilen haksız değerlerden sıyrılarak doğru yönlendirilen sosyal politikalar aracılığı ile ülkedeki SMA probleminden tutun da kimsesiz ya da bir şekilde yoksulluk sınırının altında kalan insanlara yardım etmek hiç de zor olmayacaktır.
Vaktim elverdiğince cevap yazmaya çalışıyorum güzel insan sevgiyle kal.
:)
Evet Tubacığım maalesef deprem haberiyle uyandık ben de Kırgızistan’ da olan deprem için geçmiş olsun diliyorum buradan.
DEĞİŞİM SANCILIDIR
Bazen ayrık otu gibi hissedersin, öyle yalnız ve çirkin. İlk bakışta kötümser bir his gibi gözüken bu hal. Aslında kişinin kendine yönelmesi ve dışsallığın etkilerinden sıyrılıp öz benliğini tanımaya başlaması ve içsel yolculuğun başlangıcıdır.
Hangi değişim sancısızdır ki?
Düşünsenize dünya gelişebilmesi için depremlerle sarsılır üzerinde milyonlarca yarıklar oluşur ve o değişimin sonucunda yenilenir daha çok hayat yeşermez mi? Ve insanda da en büyük devrimler işte içsel dünyasındaki kaoslardan sonra gerçekleşir. Düzene ve asıl haz aldığı yaşam koşullarına kavuşur.
Yani;” gelişim için, değişim şarttır.”
(kendisine uzak ve başkalarının ya da çevresel faktörlerin etkisiyle kendinden uzaklaşan kişiler için)
Aslı Birer
O Mavilik Derdi
Beni uykudan uyandırır uyandırmaz
Dünyanın bütün huyları yüzünde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.
Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.
Seni unutarak baktığımda bile
Dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.
Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.
Edip Cansever
Şu hayatta ne çok sevgi var paylaşmak için.
Ne az insan var payına düşen.
Aslı Birer
Evet uzak ve uzaylı takipçim sana gelsin bu sözüm:))