İnsanın kendi düşüncelerine dışarıdan, karşıdan bakması çok zordur. Düşünce ve davranış örüntülerini dışarıdan bakabilmek için ekstra bir göze ihtiyaç vardır. O da felsefedir.
Buddha, Buddha olmadan yani aydınlanmadan önce zengin bir hayat yaşıyordu. Günümüz insanının nirvanası ise ya zenginlik ya da bedensel haz olmuş durumda!
Kamu görevlileri devleti hem meşru kılan hem de onu kamusal çıkarların koruyucusu gibi inşa eden ve dolayısıyla da toplumsal düzene hakim olma mücadelesinde sembolik iktidara sahip olan edimsel söylemi üreten kişilerdir. kamu personeli, diğerlerinin tabi olmasını ve itaat etmesini sağlayan inancı üreten faillerdir. yurttaşlık bilinci ve kamu yararı ile ilgili tüm çağrılar aslında devlet kurumlarının yönetsel gücünü artırmak içindir. Bu şekilde devlet, hem sivil toplumdan hem de ekonomiden görece özerklik kazanır. (Pierre Bourdieu)
Müdahil sosyoloji: Sessizliği ile bile toplumu kesen tahakküm ilişkilerinin biçimlenişinde kaçınılmaz olarak bir fail olduğunun farkında olan ve bu failliği, göz ardı edilenin, görünmeyeni, gösterilmek istenmeyenin, dillendirilmeyenin ifşası yönünde bilinçli ve zeminli, yani rasyonel bilgiyle tahkim edilmiş müdahalelere dönüştüren bir bilim pratiğidir.
İstemediği kişi olmanın tuhaflığı ile istediği kişiye dönüşme ihtimalinin çekiciliği arasında gidip gelirken tükenmektedir pek çokları. Hep bir başkasını yaşamakta, o bir başkasına dönüştüren sahtelikten gizliden gizliye nefret etmekte, bir başkasını arzu ederek de kendini daha fazla uzaklaştırmaktadır. Bu tükeniş, bu anlamsız bekleyiş, bu küçülme, ölümün soğukluğundan bile daha soğuk yapmaktadır insanı. Ruhsuz bir dünyaya kendi isteğiyle adım atmakta, yarattığı dünyada ise kendi ruhunu aramaktadır.
Yerlilik ve millilik adı altında savunulan her şey, en nihayetinde hiper kültürün dümen suyuna girer. Bir iç içelik oluşur. Artık sınırlar da ortadan kaybolmuştur. Yerine link ve bağlantılar mevcuttur. Hiper kültürellik varlığı olgusuzlaştırıp dizayna çevirir. (Byung Chul Han-Şeffaflık toplumu)
İnsanlar altınları, ziynet eşyalarını üstlerine takmazlar. Onların zihinleri ve karakterleri altındandır. Onlar o altınları tuvalette, muslukta ve lazımlıkta kullanırlar. Ne zaman üzerinde takı olan bir yabancı elçi ziyarete gelse, ütopyalılar onu önce köle zannederler. (Thomas More-Ütopya)
Keşke politikacıları illüzyonistlerin gösterilerini takip eder gibi takip etseydik. Dikkatli, heyecanlı ve gözleri dört açarak. Her cümlelerinde hata arayarak, hileleri fark etmeye çalışarak.
Az gelişmiş topluluklarda yöneticilerin rüyası kolay yönetilen bir halk yaratmaktır. Bunu da eğitim sistemi üzerinde küçük dokunuşlar yaparak sağlamaya çalışırlar.
Küçük ve sistematize iyilikler yap. Büyük iyilikler yaparsan devamı beklenir. Devamı gelmeyen büyük iyilikler senden nefret edilmesine yol açar. /(Niccolò Machiavelli-Prens)
Aynı anda hem muhafazakar hem de modern olmaya çalışıp ikisini de olamayan insanlar türemiştir. Bunlar kendilerini bir ara formda da konumlandıramayıp kimlik karmaşasına düşmüşlerdir. Bu içsel bölünmeye bir tür kültürel şizofreni demek mümkündür.
Satrançta filin kaybı mı daha kötüdür yoksa piyonun mu? fil diyecektir pek çokları. bu mutlak değerdir. ama bazen oyuncu piyonu değil de fili gözden çıkarır yeri gelince. piyonun da bir rölatif değeri vardır. işte hayat da mutlak değerlerle rölatif değerler arasında ustaca seçim yapabilenler için güzeldir. (Felix Guattari-Bin yayla)
Şahıslar tek başlarınayken doğru cevap verdikleri sorulara, grubun içindeyken yanlış ya da mantık dışı cevaplar verebilir kolaylıkla. en basit sorular için bile geçerlidir bu. Gruptan sapmamaya çalışmak, gruba tutunmaya çalışmak tamamen bilinçdışı süreçlerin ürünüdür.
Yeni kapitalizmle birlikte iletişim araçları ve kültür endüstrisi hızla gelişti. Bu da hakim sınıfın, sömürülen sınıf üzerinde ideolojik tahakkümünü mümkün kıldı. Çeşitli kitle iletişim araçları, eğlence endüstrisi vb. sektörlerle işçi sınıfı sömürüldüğünü fark etmeyen, sömürülürken neredeyse eğlenen, eğlendirilen, oyalanan, uyutulan bir sınıfa daha fazla dönüşmüştür.
İnsanlar tarih boyunca anlam arayışına girmiş, anlamlar oluşturmuşlardır. Anlamın oluşumu aslında dilsel bir durumdur yani dilin yapısı ve şekillenmesi ile ilgilidir. (Ferdinand de Saussure)
İnsanın kendi düşüncelerine dışarıdan, karşıdan bakması çok zordur. Düşünce ve davranış örüntülerini dışarıdan bakabilmek için ekstra bir göze ihtiyaç vardır. O da felsefedir.
Dış görünüşe baktıklarından ne iyileştiler, ne de iyileştirdiler. (Neville Goddard)
Yapmakla yükümlü olduğun şeyler, severek yaptığın şeylerden her zaman daha fazladır 21.asrın toplumlarında.
Baskının en güçlü hali, onu baskı olarak algılayamayacak kadar yavaş gelenidir. (Hannah Arendt-Kötülüğün sıradanlığı)
Hayatın anlamı açığa çıktığında en büyük sancı, insanlar da dahil hayattaki hiçbir şeyin göründüğü ya da sanıldığı gibi olmadığının açığa çıkmasıdır.
Modern toplum, insan ruhunu sömürmek için başarıyı yem olarak kullanmaktadır.
Gerçek engelli, bedenen eksik olan değil bedenine takık olandır.
Buddha, Buddha olmadan yani aydınlanmadan önce zengin bir hayat yaşıyordu. Günümüz insanının nirvanası ise ya zenginlik ya da bedensel haz olmuş durumda!
Kamu görevlileri devleti hem meşru kılan hem de onu kamusal çıkarların koruyucusu gibi inşa eden ve dolayısıyla da toplumsal düzene hakim olma mücadelesinde sembolik iktidara sahip olan edimsel söylemi üreten kişilerdir. kamu personeli, diğerlerinin tabi olmasını ve itaat etmesini sağlayan inancı üreten faillerdir. yurttaşlık bilinci ve kamu yararı ile ilgili tüm çağrılar aslında devlet kurumlarının yönetsel gücünü artırmak içindir. Bu şekilde devlet, hem sivil toplumdan hem de ekonomiden görece özerklik kazanır. (Pierre Bourdieu)
Birlik ancak öndekilerin arkadakileri görmeleriyle mümkündür.
Müdahil sosyoloji: Sessizliği ile bile toplumu kesen tahakküm ilişkilerinin biçimlenişinde kaçınılmaz olarak bir fail olduğunun farkında olan ve bu failliği, göz ardı edilenin, görünmeyeni, gösterilmek istenmeyenin, dillendirilmeyenin ifşası yönünde bilinçli ve zeminli, yani rasyonel bilgiyle tahkim edilmiş müdahalelere dönüştüren bir bilim pratiğidir.
Kavramsallaştırma yapmadan, bilinmez olanı bilinir kılamazsın.
İstemediği kişi olmanın tuhaflığı ile istediği kişiye dönüşme ihtimalinin çekiciliği arasında gidip gelirken tükenmektedir pek çokları. Hep bir başkasını yaşamakta, o bir başkasına dönüştüren sahtelikten gizliden gizliye nefret etmekte, bir başkasını arzu ederek de kendini daha fazla uzaklaştırmaktadır. Bu tükeniş, bu anlamsız bekleyiş, bu küçülme, ölümün soğukluğundan bile daha soğuk yapmaktadır insanı. Ruhsuz bir dünyaya kendi isteğiyle adım atmakta, yarattığı dünyada ise kendi ruhunu aramaktadır.
O derece hiç kimse için yaşama ki, hem yaşam saygı duysun hem de tavrın herkese iyi gelsin.
İnsan diğer hayvanlardan farklı olarak kendi bilincini kendisine nesne yaptığı andan itibaren kendi kendisine ait olamayan varlık haline gelir.
Yerlilik ve millilik adı altında savunulan her şey, en nihayetinde hiper kültürün dümen suyuna girer. Bir iç içelik oluşur. Artık sınırlar da ortadan kaybolmuştur. Yerine link ve bağlantılar mevcuttur. Hiper kültürellik varlığı olgusuzlaştırıp dizayna çevirir. (Byung Chul Han-Şeffaflık toplumu)
İnsanlar altınları, ziynet eşyalarını üstlerine takmazlar. Onların zihinleri ve karakterleri altındandır. Onlar o altınları tuvalette, muslukta ve lazımlıkta kullanırlar. Ne zaman üzerinde takı olan bir yabancı elçi ziyarete gelse, ütopyalılar onu önce köle zannederler. (Thomas More-Ütopya)
Keşke politikacıları illüzyonistlerin gösterilerini takip eder gibi takip etseydik. Dikkatli, heyecanlı ve gözleri dört açarak. Her cümlelerinde hata arayarak, hileleri fark etmeye çalışarak.
Az gelişmiş topluluklarda yöneticilerin rüyası kolay yönetilen bir halk yaratmaktır. Bunu da eğitim sistemi üzerinde küçük dokunuşlar yaparak sağlamaya çalışırlar.
Küçük ve sistematize iyilikler yap. Büyük iyilikler yaparsan devamı beklenir. Devamı gelmeyen büyük iyilikler senden nefret edilmesine yol açar. /(Niccolò Machiavelli-Prens)
Aynı anda hem muhafazakar hem de modern olmaya çalışıp ikisini de olamayan insanlar türemiştir. Bunlar kendilerini bir ara formda da konumlandıramayıp kimlik karmaşasına düşmüşlerdir. Bu içsel bölünmeye bir tür kültürel şizofreni demek mümkündür.
Satrançta filin kaybı mı daha kötüdür yoksa piyonun mu? fil diyecektir pek çokları. bu mutlak değerdir. ama bazen oyuncu piyonu değil de fili gözden çıkarır yeri gelince. piyonun da bir rölatif değeri vardır. işte hayat da mutlak değerlerle rölatif değerler arasında ustaca seçim yapabilenler için güzeldir. (Felix Guattari-Bin yayla)
Şahıslar tek başlarınayken doğru cevap verdikleri sorulara, grubun içindeyken yanlış ya da mantık dışı cevaplar verebilir kolaylıkla. en basit sorular için bile geçerlidir bu. Gruptan sapmamaya çalışmak, gruba tutunmaya çalışmak tamamen bilinçdışı süreçlerin ürünüdür.
Dünyanın yüzde kırkının henüz internet erişimi yok. Şanslılar mı şanssızlar mı bilemedim şimdi.
21.asırda insanlar kim olduğunuza, nasıl birisi olduğunuza değil kapitalist düzenin inşa ettiği piramidin neresinde olduğunuza bakar.
Çağdaş uygarlığın esasları bellidir. Belli ilkeler vardır. İlkelere değil de simgelere sarılan topluluklar asla bir yere varamazlar.
Artık hiçbir haritaya bakamıyorum. Kentlerin adları bile sanki yanık et kokuyor. (Elias Canetti-İnsanın taşrası)
Yeni kapitalizmle birlikte iletişim araçları ve kültür endüstrisi hızla gelişti. Bu da hakim sınıfın, sömürülen sınıf üzerinde ideolojik tahakkümünü mümkün kıldı. Çeşitli kitle iletişim araçları, eğlence endüstrisi vb. sektörlerle işçi sınıfı sömürüldüğünü fark etmeyen, sömürülürken neredeyse eğlenen, eğlendirilen, oyalanan, uyutulan bir sınıfa daha fazla dönüşmüştür.
İnsanlar tarih boyunca anlam arayışına girmiş, anlamlar oluşturmuşlardır. Anlamın oluşumu aslında dilsel bir durumdur yani dilin yapısı ve şekillenmesi ile ilgilidir. (Ferdinand de Saussure)
Mutluluk başarı ile değil, başkalarının onayını almaktan vazgeçerek gelir.