Mitik dünya tasarımının a-priori öncülleri tanrılardır. Mitik dünyada herşey tanrılar arası güç ilişkilerine göre açıklanır. Mitik dünya insanlar ve tanrılarca paylaşılır. Tanrılar bu dünyada güçlerini yiritebilecekleri gibi insanlar da yarı tanrı hatta tanrı mertebesine yükselebilirler. Zeus’un dilberlere aşık olması buna basit bir örnektir.
Her zaman vardı var olan ve var kalacaktır. Doğsaydı doğmadan önce hiçbir şey olması gerekirdi. Hiçbir şey var idi ise asla hiç bir şeyden hiçbir şey meydana gelemezdi. Demek ki var olan olmadığına göre vardır ve vardı ve daima var olacaktır. Başı sonu olmayıp zamanca sınırsızdır. Olsaydı bir başlangıcı olurdu. Olduğuna göre bir kez başlamış olmalı, bir de sonu olduğuna göre sona ermesi gerekirdi. Başlamadığına ve sona ermediğine göre daima vardı ve olacaktır. Sınırsız olduğundan bir tektir. Çünkü iki olsaydı sınırsız olamazdı. Bilakis birbirlerine karşı ikisinin de sınırları olurdu. (Samoslu Melissus)
Doğada gezen pek çok güzellik görür, doğa ile iç içe olan ondan pek çok şeyi alır da doğanın umursamazlığından bir parça bile çekip çıkaramaz. O umursamazlığı benliğine sokamaz.
Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır demiş Voltaire. Şu devirde de konu sadece para. Başka hiçbir şey değil. Paranın dışındakiler ayzberkin su üstünde kalan kısmı. Sadece bilinçli olarak, rasyonel kararlarla yönelmiyoruz ona, bilinçdışı da tamamen onunla dolmuş durumda. Çilingirin bile açamayacağı kapıları açar para.
Medeniyet kavramının yerelleşmesi medeniyet kavramının özüne aykırıdır. Medeniyet kavramı doğu batı ayrımını reddetmekle başlar. Tüm dünyadan sorumlu olmak. işte bütün mesele bu. Bütün dünyaya ait hissetmek. Yalnızca yaşadığı coğrafyaya değil. kendini tüm insanlığın bir parçası olarak algılamak. Medeniyet taşralılığa alternatif olarak geliştirilmiştir. Bütüncüldür özü itibariyle. Farklı olanı tanımlamak fakat kabullenmek önemlidir.
Yalnızlık yükünü tek başına sırtlanır insan. Bir başkasına yükleyemez bunu! Paylaşamaz da kimseyle! Kalabalıkların, hatta en sevilenlerin içinde bile hisseder bu ağırlığı. Bu akıl bu bedende durdukça durur yalnızlık. Ebedidir. Aklın ve gücün yan etkisidir adeta. Kazananları kayba götüren, sevinenleri hüzne boğan bir tür dengeleyici gibidir bir taraftan da!
Ne almaman gereken sorumlulukları alacak kadar apTAl ol, ne de alman gereken sorumluluklardan kaçınacak kadar korkak ol! ortası dengeli bir cesaret, yiğitliktir. (Aristoteles)
Bilgi verenlerin içinde kendinden geçip aynı zamanda akıl da verenlere çok şahit oldum ama akıl verenlerin içinde aynı zamanda bilgi sahibi olanına çok az rastladım.
Mao ekinlere zarar veriyor diye serçelerin avlanmasını emretmiş. Tüm Çinliler serçeleri öldürmeye başlamış. Ardından büyük bir kıtlık başlamış. Mao’nun niyeti elbette ki ekosisteme zarar vermek ya da doğa felaketi yaratmak değildi. Hatta onun iyi niyetli olduğunu düşünenler de vardı Çin’de. Sadece bu salakça düşüncesi zarar vermişti dünyaya. Ne demişler: Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
İnsan kendiNİ kutsal gördü asırlarca. Kendini evrenin merkezine koydu. Dolayısıyla her bir insan teki yalanı hep dışsal nedenlere bağladı. ‘’Kötülük benden değil dışarıdandır!’’ anlayışı tüm benliklerde yer etti!
Önyargıyı sınamaya tabi tutmadan yargıya dönüştürdüğümüzde hak ihlali yapmış oluruz. Her yargı doğası gereği bir önyargıdan köken alır. Önemli olan akıl süzgecinden geçirmektir. (Immanuel Kant)
İnsan sadece iyi bir yaşamı elde etmek değil, o elde ettiği iyi yaşamı güvence altına almak, bu konudaki istikrarı sürdürmek ister. Bu güvenlik sorunu insanın temel sorunlarından biri olagelmiştir. Dünya, herkesin herkesle savaş halinde olduğu bir yerdir. (Thomas Hobbes)
Gencecik, dipdiri bedenlerin içinde kendi ağırlığını dahi kaldıramayıp ezilen yaşlı ve hasta ruhlar bariz şekilde gözükmekte! Anlamsız imajlar, sahte görevler ve gereksiz kimlikler! Hızlı çürüyen, bu çürümeyi fark ettiğinden kendinden uzaklaşmak, diğer bedenlere tutunmak isteyen, bu yüzden soluğu her daim kalabalıkların ortasında alan 21.asır insanları!
Gelenekselliğin kurallarını tekrar tekrar hatırlatan, yeniden üreten etkinliklere ritüel denir. Sayısız ritüel ve etkinlikle toplumsal yapı rızasını yeniden inşa eder. İnsanları kendi bünyesine ait hissettirir. Her etkinlik kendini, ritüel araçları ile üretir. Evlilik, ölüm, açılış, şenlik vs… Toplumsal davranışlar durmadan tekrar eden ritüellerle pekiştirilir. Toplumsal görevler durmadan hatırlatılır.
Aklını başına topla Ariadne! Küçük kulakların var, Benim kulaklarım var sende! Bir akıllıca söz sok onların içine, Kişi kendini sevecekse Kendinden nefret etmesi gerekmez mi önce? (Friedrich Nietzsche-Dionysos Dithyrambosları)
Toplumun hudutları ile bireyin hudutları arasında fark vardır. İşte bu farkın fark edilemeyişidir tutsaklık! Bu basit yanlış anlamadır koca koca ömürleri yok eden, yemyeşil dünyaları kurutup yere düşüren.
Farklar kültürel ve tarihsel olarak iktidar ilişkileri matrixi içerisinde inşa edilir. iktidarlar bir grubu farklı olarak inşa eder ve gruplar arasında asimetrik güç ilişkileri meydana getirir. Bir grubu diğerine tabi kılar. Bir grubu diğerinin hizmetine verir ve sömürüsüne maruz bırakır. Bu komplex dinamiklerin deşifre edilmesi, bunların dekonstrüksiyonu, bu farklılıkların nasıl kurulduğunun ortaya çıkarılması etiğin bir koşuludur. temeli değil koşuludur.
Köprü altında gecelemek, zengine de fakire de eşit şekilde yasaktır. işin yanlışı zenginin zaten köprü altında geceleme zorunluluğunun ya da ihtiyacının olmamasıdır. ona bu yasağı koymanın manası yoktur. (Anatole France)
İçinde özgürlük olmayan eşitlik, sonunda despotizme götürür. Eşitliğin farklılığı mümkün kılması için eşitliğin içeriğinin özgürlük olması gerekir. (Hegel-Tinin fenomenolojisi)
Düşünme yöntemleri konusunda eğitilmemiş topluluklar, sorunların sonuçlarıyla mücadele eder dururlar. Oysa yapılması gereken sorunların sebeplerini tespit etmektir. Söz gelimi düşüncesiz insanların hastalık karşısında neler yaptıklarına bakın. Ağrı kesiciye yönelirler ağrının kaynağını umursamadan.
Her belirlenim aynı zamanda bir yadsımadır. Belirlenimlerden şiddet doğar. Kişiler hakikatleri kendileri belirledikleri ölçüde birileriyle çatışırlar. (BaRuch Spinoza)
Düşünmeye başlamak için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçlarda toplumun fazla bir etkisi yoktur. Kurt insanın yüreğindedir. Yürekte aramak gerek onu. Yaşam karşısında uyanıklıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izlemek ve anlamak gerekir. (Albert Camus)
Eğer insan uygun koşullar bulursa komşusuna da, en sevdiği insanlara da kötülük yapmayı becerir. (Sigmund Freud- Uygarlığın huzursuzluğu)
Kanıt olmadan iddia edilen şey, kanıt olmadan reddedilebilir. (Christopher Hitchens)
Mitik dünya tasarımının a-priori öncülleri tanrılardır. Mitik dünyada herşey tanrılar arası güç ilişkilerine göre açıklanır. Mitik dünya insanlar ve tanrılarca paylaşılır. Tanrılar bu dünyada güçlerini yiritebilecekleri gibi insanlar da yarı tanrı hatta tanrı mertebesine yükselebilirler. Zeus’un dilberlere aşık olması buna basit bir örnektir.
Her zaman vardı var olan ve var kalacaktır. Doğsaydı doğmadan önce hiçbir şey olması gerekirdi. Hiçbir şey var idi ise asla hiç bir şeyden hiçbir şey meydana gelemezdi. Demek ki var olan olmadığına göre vardır ve vardı ve daima var olacaktır. Başı sonu olmayıp zamanca sınırsızdır. Olsaydı bir başlangıcı olurdu. Olduğuna göre bir kez başlamış olmalı, bir de sonu olduğuna göre sona ermesi gerekirdi. Başlamadığına ve sona ermediğine göre daima vardı ve olacaktır. Sınırsız olduğundan bir tektir. Çünkü iki olsaydı sınırsız olamazdı. Bilakis birbirlerine karşı ikisinin de sınırları olurdu. (Samoslu Melissus)
Yapay zeka, insanı sınırlandıracak diye korkmayın. İnsan zaten kendini sınırlandırmaktadır.
Doğada gezen pek çok güzellik görür, doğa ile iç içe olan ondan pek çok şeyi alır da doğanın umursamazlığından bir parça bile çekip çıkaramaz. O umursamazlığı benliğine sokamaz.
Cezasız kalan her suç failini daha da azgınlaştırır.
Konu para olduğunda herkesin dini aynıdır demiş Voltaire. Şu devirde de konu sadece para. Başka hiçbir şey değil. Paranın dışındakiler ayzberkin su üstünde kalan kısmı. Sadece bilinçli olarak, rasyonel kararlarla yönelmiyoruz ona, bilinçdışı da tamamen onunla dolmuş durumda. Çilingirin bile açamayacağı kapıları açar para.
Olması gerekeni gerçekleştirmek için olanın asgari bilgisine ihtiyaç vardır. (Claude Levi Strauss)
Medeniyet kavramının yerelleşmesi medeniyet kavramının özüne aykırıdır. Medeniyet kavramı doğu batı ayrımını reddetmekle başlar. Tüm dünyadan sorumlu olmak. işte bütün mesele bu. Bütün dünyaya ait hissetmek. Yalnızca yaşadığı coğrafyaya değil. kendini tüm insanlığın bir parçası olarak algılamak. Medeniyet taşralılığa alternatif olarak geliştirilmiştir. Bütüncüldür özü itibariyle. Farklı olanı tanımlamak fakat kabullenmek önemlidir.
Kapitalizm yapısı gereği insanı çeşitli fakat sığ olana yönlendirmektedir. Dikkatli olmalı! Sade fakat derin olana yönelmelidir.
Yalnızlık yükünü tek başına sırtlanır insan. Bir başkasına yükleyemez bunu! Paylaşamaz da kimseyle! Kalabalıkların, hatta en sevilenlerin içinde bile hisseder bu ağırlığı. Bu akıl bu bedende durdukça durur yalnızlık. Ebedidir. Aklın ve gücün yan etkisidir adeta. Kazananları kayba götüren, sevinenleri hüzne boğan bir tür dengeleyici gibidir bir taraftan da!
Ne almaman gereken sorumlulukları alacak kadar apTAl ol, ne de alman gereken sorumluluklardan kaçınacak kadar korkak ol! ortası dengeli bir cesaret, yiğitliktir. (Aristoteles)
Bilgi verenlerin içinde kendinden geçip aynı zamanda akıl da verenlere çok şahit oldum ama akıl verenlerin içinde aynı zamanda bilgi sahibi olanına çok az rastladım.
Mao ekinlere zarar veriyor diye serçelerin avlanmasını emretmiş. Tüm Çinliler serçeleri öldürmeye başlamış. Ardından büyük bir kıtlık başlamış. Mao’nun niyeti elbette ki ekosisteme zarar vermek ya da doğa felaketi yaratmak değildi. Hatta onun iyi niyetli olduğunu düşünenler de vardı Çin’de. Sadece bu salakça düşüncesi zarar vermişti dünyaya. Ne demişler: Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
İnsan kendiNİ kutsal gördü asırlarca. Kendini evrenin merkezine koydu. Dolayısıyla her bir insan teki yalanı hep dışsal nedenlere bağladı. ‘’Kötülük benden değil dışarıdandır!’’ anlayışı tüm benliklerde yer etti!
Sorunları tek tek çözmek için kolları sıvayan birine dönüştüğünüzde değil, derinlerde neler olduğunu anladığınızda rahatlarsınız.
Önyargıyı sınamaya tabi tutmadan yargıya dönüştürdüğümüzde hak ihlali yapmış
oluruz. Her yargı doğası gereği bir önyargıdan köken alır. Önemli olan akıl süzgecinden geçirmektir. (Immanuel Kant)
İnsan sadece iyi bir yaşamı elde etmek değil, o elde ettiği iyi yaşamı güvence altına almak, bu konudaki istikrarı sürdürmek ister. Bu güvenlik sorunu insanın temel sorunlarından biri olagelmiştir. Dünya, herkesin herkesle savaş halinde olduğu bir yerdir. (Thomas Hobbes)
Zen budistleri der ki ‘’karnın acıkınca ye, uykun gelince uyu.’’ bunların dışında yapacağın her eylem ahlaksızcadır.
Gencecik, dipdiri bedenlerin içinde kendi ağırlığını dahi kaldıramayıp ezilen yaşlı ve hasta ruhlar bariz şekilde gözükmekte! Anlamsız imajlar, sahte görevler ve gereksiz kimlikler! Hızlı çürüyen, bu çürümeyi fark ettiğinden kendinden uzaklaşmak, diğer bedenlere tutunmak isteyen, bu yüzden soluğu her daim kalabalıkların ortasında alan 21.asır insanları!
Gelenekselliğin kurallarını tekrar tekrar hatırlatan, yeniden üreten etkinliklere ritüel denir. Sayısız ritüel ve etkinlikle toplumsal yapı rızasını yeniden inşa eder. İnsanları kendi bünyesine ait hissettirir. Her etkinlik kendini, ritüel araçları ile üretir. Evlilik, ölüm, açılış, şenlik vs… Toplumsal davranışlar durmadan tekrar eden ritüellerle pekiştirilir. Toplumsal görevler durmadan hatırlatılır.
Aklını başına topla Ariadne!
Küçük kulakların var,
Benim kulaklarım var sende!
Bir akıllıca söz sok onların içine,
Kişi kendini sevecekse
Kendinden nefret etmesi gerekmez mi önce?
(Friedrich Nietzsche-Dionysos Dithyrambosları)
Toplumun hudutları ile bireyin hudutları arasında fark vardır. İşte bu farkın fark edilemeyişidir tutsaklık! Bu basit yanlış anlamadır koca koca ömürleri yok eden, yemyeşil dünyaları kurutup yere düşüren.
Farklar kültürel ve tarihsel olarak iktidar ilişkileri matrixi içerisinde inşa edilir. iktidarlar bir grubu farklı olarak inşa eder ve gruplar arasında asimetrik güç ilişkileri meydana getirir. Bir grubu diğerine tabi kılar. Bir grubu diğerinin hizmetine verir ve sömürüsüne maruz bırakır. Bu komplex dinamiklerin deşifre edilmesi, bunların dekonstrüksiyonu, bu farklılıkların nasıl kurulduğunun ortaya çıkarılması etiğin bir koşuludur. temeli değil koşuludur.
Köprü altında gecelemek, zengine de fakire de eşit şekilde yasaktır. işin yanlışı zenginin zaten köprü altında geceleme zorunluluğunun ya da ihtiyacının olmamasıdır. ona bu yasağı koymanın manası yoktur. (Anatole France)
İçinde özgürlük olmayan eşitlik, sonunda despotizme götürür. Eşitliğin farklılığı mümkün kılması için eşitliğin içeriğinin özgürlük olması gerekir. (Hegel-Tinin fenomenolojisi)
Düşünme yöntemleri konusunda eğitilmemiş topluluklar, sorunların sonuçlarıyla mücadele eder dururlar. Oysa yapılması gereken sorunların sebeplerini tespit etmektir. Söz gelimi düşüncesiz insanların hastalık karşısında neler yaptıklarına bakın. Ağrı kesiciye yönelirler ağrının kaynağını umursamadan.
Her belirlenim aynı zamanda bir yadsımadır. Belirlenimlerden şiddet doğar. Kişiler hakikatleri kendileri belirledikleri ölçüde birileriyle çatışırlar. (BaRuch Spinoza)
Düşünmeye başlamak için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçlarda toplumun fazla bir etkisi yoktur. Kurt insanın yüreğindedir. Yürekte aramak gerek onu. Yaşam karşısında uyanıklıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izlemek ve anlamak gerekir. (Albert Camus)