Gerçekte hayat alabildiğine saçma ve bir o kadar da mümkündür. Yaşam ve onun en ilginç öğelerinden olan aşk rasyonel değildir. Rasyonalize edilmemelidir. Bizlerin ideale ve ideal olana ihtiyacımız olduğu düşüncesi fazla saplantılıdır. İdeal olmayan, saçma olan kafi olabilir. Biraz dağınık bir odada dinlenmek, aşırı düzenli bir odada dinlenmekten daha keyiflidir. Otantik, salaş bir balıkçı restoranı, steril bir fast-food restoranından daha keyiflidir. Selülitli bir cilt, mükemmel hatlardan daha erotiktir. Birlikte saçmalayabildiğin inişli çıkışlı bir aşk, sözleşmeli, aşırı mantıklı bir ilişkiden çok daha evladır. (Jean François Lyotard-Ayrışma)
Kediler zevk sahibidir. Keyif etmeyi severler. Bu hayatın tadının koşturarak, çalışarak değil biraz da miskinlik yaparak çıkarılacağını anlatan öznelerdir kediler. Güzelliklerine de düşkündürler. Çöpleri de kurcalasalar, bir şatoda da yaşasalar aynı asalete sahiptirler.
Viktor Frankl’a göre birey içsel çatışmalardan tamamen azade olmamalıdır. Ona göre her çatışma bir rahatsızlık değildir. Bir miktar çatışma, bireyin ileri gitmesi için yararlıdır.
Hiçbir hastalık tamamen bir tek organa münhasır kalmaz. Hekimleri her hastalıktan bir ihtisas işi çıkarmaya sevk eden şey, canlı varlık hakkındaki eski anatomi anlayışıdır. İnsanı kısımları ve bütünüyle anatomik, fizyolojik ve biyolojik görünüşleri ile bilenler, ancak onu hasta olunca anlayabilirler. (Alexis Carrel-İnsan denen meçhul)
Anlam, amaç ve araç kavramları birbirine girmiş durumda 21.asırda. Araçlar birilerinin amacı olmuş. Dünya artık pek kurak! Anlam ise gökteki yıldız kadar uzak. Mezara gireceğini unutanlar için hayatın her anı olmuş başka bir tuzak!
İşçi olmak kötü bir şey değildir. Ezberletilen işçi zihniyeti ve davranışları kötüdür. Yukardakilerin gözüne girmek için çalışma arkadaşının canına okumaktır kirli olan...
Kısıtlılıktan kurtulan, tabuları yıkan, isyan eden kişinin kendi kendine, isteyerek ya da istemeyerek yeni kısıtlılıklar yaratması kaçınılmazdır. Sonsuz özgürlük ya da sonsuz iktidarsızlık yoktur çünkü kırılması gereken her kalıbın ardından yeni kalıpların yükseldiği görülür. İzleri silmek isteyenler gökten zembille inmezler. Hiçbir şeye el sürmeden öylece de çekip gidemezler. Kendi izlerini bırakınca yeni bir karanlık, yeni bir pranga ve yeni robotik zihinleri de peşlerinden sürüklerler.
Bilimsel araştırmaların giderek daha yüksek maliyetli olduğu açıktır. Bu yüzden bu konuda kamudan özel sektöre bir kayış vardır. Abd’de AR-GE çalışmalarının sadece beşte biri devlet tarafından karşılanmaktadır. Özel şirketler, büyük korporasyonlar belli ki bilimsel araştırmalarda gücü elinde bulundurmaktadır. Hal böyle olunca kamu yararı ya da kamu sağlığındansa şirket karlılığı ön plana çıkacaktır. Bakalım önümüzdeki yıllar neler getirecek!
İncilde ve diğer kitaplarda yazan o eski sefalet, asırlar geçmesine rağmen bugün de hala Londra’da sürmekteydi. Değişen hiçbir şey olmamıştı. Yatarken göğsünde sıçanlar geziniyordu kimilerinin. (Jack London-Demir ökçe)
İkna olmanız, sizi ikna edenin hakikati söylediği anlamına gelmez. Sofist zihniyeti, çevresindekileri kendi gibi düşünmeye iter. Hakikate götürmekle uğraşmaz. Sadece analitik düşünenler ulaşılması imkansız bir hakikate yaklaşma gayreti içindedir. Az gelişmiş topluluklar kolay ikna olan, manipüle edilen ve bir kez inanınca aklını tamamen devre dışı bırakan insanlardan oluşur.
Gerçeği bulmuyoruz ve asla da bulamayacağız. Yaptığımız her defasında yanlışları elemek ve gerçeğe bir adım daha yaklaşmaktır. Gerçeğin kucağına oturmak mümkün değildir ama sahtenin o iğrençliğinden adım adım uzaklaşmak mümkündür. Yeter ki hurafelere bel bağlamayalım.
1995-İnternet gerçeğin yerini alabilir mi? paranoyası 1999-Yaşadığımız gerçek mi? gerçek nedir ki? paranoyası 2016-Gerçek sonrası ya da sürreal paranoyalar 2021-Yeni normal paranoyası. Bakalım sıradaki paranoya ne ile alakalı olacaktır.
Frankenstein canavarı aşırı çirkinliği yüzünden insanlardan ilgi ve değer görmeyince, içindekileri onlara aktaramayınca tasarımcısına, yani Victor’a gider ve ondan kendisinin bir dişi versiyonunu yapmasını, ancak bu şekilde sakinleşeceğini söyler. bunun kendisi için bir kurtuluş olduğu konusunda Victor'u ikna eder. Viktor dişi bir canavar yapmak üzere kolları sıvadıktan sonra kafasında türlü tereddütler oluşur. Sonunda yapmakta olduğu canavarı parçalar. Öncelikle Viktor’da bir güvensizlik oluşmuştur. Bu yeni yaratığın da insanlardan onay alamama ihtimalinin felaketle, cinayetlerle sonuçlanmasından korkar. Ayrıca iki yaratığın elele verip beraber daha beter dehşet saçmasından da korkar. Üçüncüsü ise dişi canavarın, erkek canavarı aşırı çirkinliğinden ötürü beğenmeme ihtimalinin erkek canavarı çok daha tehlikeli yapmasından çekinir. Dördüncü ve en önemlisi ise bu iki yaratığın bir şekilde üremeyi başarıp insanlığın kökünü kurutacaklarını düşünmesidir. Sonunda ne mi olur? Yaratık bu olaya çok öfkelenir ve Victor’un kız arkadaşını öldürür.
Gerçekliği anlamak yetmez, bunu dönüştürmek de gerekir. Öncelikle bir amaç belirlemek, sonra bu amaca uygun bir bilinç geliştirmek, ve bunları gerçekleştirmek için de bir iradenin ortaya konması gereklidir. Bunlar olmadan gerçekliği dönüştüremezsiniz.
Akıl, neden sonuç ilişkisi kurduğundan her türlü oluşumu merak eder. Dolayısıyla kendisini, varlığı, tabiatı hep araştırmak ister. Net cevaplar ister çünkü akıl melekesi cevaba ulaşamadığı yerde belirsizlik denen sorunu yaşar. Belirsizlik stres sistemini aktive edince insan gerilmeye başlar. Anksiyete oluşur.
Postmodernizmin sonucudur değer diye bir şeyin kalmaması! Her şey eşdeğer hale gelmiş. Eylemler ve durumlar arasında değer farkı yoktur günümüzde. Bu bir çıkmazdır. Aslında a eyleminin değeri ile b eyleminin değerini bir tutmak pek mümkün olmasa gerek.
İnsanın acımasızlığı vahşi sözcüğüyle ifade edilir ama bu vahşi hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık ve hakarettir. Vahşi hayvan hiçbir zaman ustalık ve zevk almak bakımından bir insan kadar acımasız olamaz. (Fyodor Dostoyevski-Karamazov kardeşler)
Modernite sürekli bir harekettir. Kişi vizyonun güzelliği ve gerçekliğin çirkinliği arasında gidip gelen bir dünyaya atılmakla zaten harekete başlamıştır. (Zygmunt Bauman-Akışkan Modernite)
Hiçbir şey kesin değildir. Aynı zamanda bütün felsefi yaklaşımlar da insanların mizacından kaynaklanır. Yani insanlar bir şeyi doğru olduğu için değil karakterleri, psikolojileri ve yaklaşımları ona müsait olduğu için savunurlar. (William James- Pragmatizm:Bazı eski düşünme tarzları için yeni bir ad)
Kimin yüzde yüz haklı olduğunu bilmiyorum ama kendisi gibi düşünmeyenleri, kendisi ile aynı inançlara sahip olmayanları düşman ilan edenlerin yüzde yüz haksız olduğunu biliyorum.
Batıda ‘’Kritik’’ denilen kavramla ülkemizde ‘’eleştiri’’ kavramı aynı değildir. Türkçedeki eleştirinin mutlak bir doğruyu gerektirmesine ve baskıcı olmasına karşın kökü Yunanca olan ve oradan Fransızcaya geçen ‘’Kritik’’ sözcüğünün ‘’Bana göre’’ yi önce çıkardığını görürüz. Eleştiri denince bir zihinsel tahakküm kurma isteği ön plana çıkar. Oysa kritik denildiğinde daha esnek, tartışmayı daha ileri götüren, daha yararlı kılan bir durum söz konusudur. (Ömer Naci Soykan-Felsefe ve dil)
Deliler sanıldığı gibi şuursuzca yaşamazlar. Esasında kendi aralarında bir mantık, bir düzen tesis ederler. Davranışların onlara özgü olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yapan tek tek deliler değil tımarhane ortamıdır. (Erving Goffman- Tımarhaneler)
Gerçekte hayat alabildiğine saçma ve bir o kadar da mümkündür. Yaşam ve onun en ilginç öğelerinden olan aşk rasyonel değildir. Rasyonalize edilmemelidir. Bizlerin ideale ve ideal olana ihtiyacımız olduğu düşüncesi fazla saplantılıdır. İdeal olmayan, saçma olan kafi olabilir. Biraz dağınık bir odada dinlenmek, aşırı düzenli bir odada dinlenmekten daha keyiflidir. Otantik, salaş bir balıkçı restoranı, steril bir fast-food restoranından daha keyiflidir. Selülitli bir cilt, mükemmel hatlardan daha erotiktir. Birlikte saçmalayabildiğin inişli çıkışlı bir aşk, sözleşmeli, aşırı mantıklı bir ilişkiden çok daha evladır. (Jean François Lyotard-Ayrışma)
Kediler zevk sahibidir. Keyif etmeyi severler. Bu hayatın tadının koşturarak, çalışarak değil biraz da miskinlik yaparak çıkarılacağını anlatan öznelerdir kediler. Güzelliklerine de düşkündürler. Çöpleri de kurcalasalar, bir şatoda da yaşasalar aynı asalete sahiptirler.
Cahil, deneyimle literatürü birleştiremeyendir.
Viktor Frankl’a göre birey içsel çatışmalardan tamamen azade olmamalıdır. Ona göre her çatışma bir rahatsızlık değildir. Bir miktar çatışma, bireyin ileri gitmesi için yararlıdır.
Hiçbir hastalık tamamen bir tek organa münhasır kalmaz. Hekimleri her hastalıktan bir ihtisas işi çıkarmaya sevk eden şey, canlı varlık hakkındaki eski anatomi anlayışıdır. İnsanı kısımları ve bütünüyle anatomik, fizyolojik ve biyolojik görünüşleri ile bilenler, ancak onu hasta olunca anlayabilirler. (Alexis Carrel-İnsan denen meçhul)
Kinik okuldan Antisthenes, fakir olduğu halde ben zenginim diye ortalıkta dolaşan bir filozoftur. Yani nasıl baktığı önemlidir insanın.
Düşünmenin eylem karşısında hastalıklı bir zayıflık olarak görünmesinin bir nedeni vardı.
Anlam, amaç ve araç kavramları birbirine girmiş durumda 21.asırda. Araçlar birilerinin amacı olmuş. Dünya artık pek kurak! Anlam ise gökteki yıldız kadar uzak. Mezara gireceğini unutanlar için hayatın her anı olmuş başka bir tuzak!
İşçi olmak kötü bir şey değildir. Ezberletilen işçi zihniyeti ve davranışları kötüdür. Yukardakilerin gözüne girmek için çalışma arkadaşının canına okumaktır kirli olan...
Kısıtlılıktan kurtulan, tabuları yıkan, isyan eden kişinin kendi kendine, isteyerek ya da istemeyerek yeni kısıtlılıklar yaratması kaçınılmazdır. Sonsuz özgürlük ya da sonsuz iktidarsızlık yoktur çünkü kırılması gereken her kalıbın ardından yeni kalıpların yükseldiği görülür. İzleri silmek isteyenler gökten zembille inmezler. Hiçbir şeye el sürmeden öylece de çekip gidemezler. Kendi izlerini bırakınca yeni bir karanlık, yeni bir pranga ve yeni robotik zihinleri de peşlerinden sürüklerler.
Bilimsel araştırmaların giderek daha yüksek maliyetli olduğu açıktır. Bu yüzden bu konuda kamudan özel sektöre bir kayış vardır. Abd’de AR-GE çalışmalarının sadece beşte biri devlet tarafından karşılanmaktadır. Özel şirketler, büyük korporasyonlar belli ki bilimsel araştırmalarda gücü elinde bulundurmaktadır. Hal böyle olunca kamu yararı ya da kamu sağlığındansa şirket karlılığı ön plana çıkacaktır. Bakalım önümüzdeki yıllar neler getirecek!
İncilde ve diğer kitaplarda yazan o eski sefalet, asırlar geçmesine rağmen bugün de hala Londra’da sürmekteydi. Değişen hiçbir şey olmamıştı. Yatarken göğsünde sıçanlar geziniyordu kimilerinin. (Jack London-Demir ökçe)
İkna olmanız, sizi ikna edenin hakikati söylediği anlamına gelmez. Sofist zihniyeti, çevresindekileri kendi gibi düşünmeye iter. Hakikate götürmekle uğraşmaz. Sadece analitik düşünenler ulaşılması imkansız bir hakikate yaklaşma gayreti içindedir. Az gelişmiş topluluklar kolay ikna olan, manipüle edilen ve bir kez inanınca aklını tamamen devre dışı bırakan insanlardan oluşur.
Gerçeği bulmuyoruz ve asla da bulamayacağız. Yaptığımız her defasında yanlışları elemek ve gerçeğe bir adım daha yaklaşmaktır. Gerçeğin kucağına oturmak mümkün değildir ama sahtenin o iğrençliğinden adım adım uzaklaşmak mümkündür. Yeter ki hurafelere bel bağlamayalım.
Birilerini kimlik üzerinden tanımlamak zekanın durduğuna işarettir.
Kendi değerinin farkına varamayanlar, yarattıkları küçük katastrofinin de farkına varamazlar.
1995-İnternet gerçeğin yerini alabilir mi? paranoyası
1999-Yaşadığımız gerçek mi? gerçek nedir ki? paranoyası
2016-Gerçek sonrası ya da sürreal paranoyalar
2021-Yeni normal paranoyası.
Bakalım sıradaki paranoya ne ile alakalı olacaktır.
İnsan vesayet altındayken endişelidir. Özgürlüğüne kavuştuğundaysa hem başka mekanlara hem de başka endişelere doğru yol alır.
Frankenstein canavarı aşırı çirkinliği yüzünden insanlardan ilgi ve değer görmeyince, içindekileri onlara aktaramayınca tasarımcısına, yani Victor’a gider ve ondan kendisinin bir dişi versiyonunu yapmasını, ancak bu şekilde sakinleşeceğini söyler. bunun kendisi için bir kurtuluş olduğu konusunda Victor'u ikna eder. Viktor dişi bir canavar yapmak üzere kolları sıvadıktan sonra kafasında türlü tereddütler oluşur. Sonunda yapmakta olduğu canavarı parçalar. Öncelikle Viktor’da bir güvensizlik oluşmuştur. Bu yeni yaratığın da insanlardan onay alamama ihtimalinin felaketle, cinayetlerle sonuçlanmasından korkar. Ayrıca iki yaratığın elele verip beraber daha beter dehşet saçmasından da korkar. Üçüncüsü ise dişi canavarın, erkek canavarı aşırı çirkinliğinden ötürü beğenmeme ihtimalinin erkek canavarı çok daha tehlikeli yapmasından çekinir. Dördüncü ve en önemlisi ise bu iki yaratığın bir şekilde üremeyi başarıp insanlığın kökünü kurutacaklarını düşünmesidir. Sonunda ne mi olur? Yaratık bu olaya çok öfkelenir ve Victor’un kız arkadaşını öldürür.
Gerçekliği anlamak yetmez, bunu dönüştürmek de gerekir. Öncelikle bir amaç belirlemek, sonra bu amaca uygun bir bilinç geliştirmek, ve bunları gerçekleştirmek için de bir iradenin ortaya konması gereklidir. Bunlar olmadan gerçekliği dönüştüremezsiniz.
Akıl, neden sonuç ilişkisi kurduğundan her türlü oluşumu merak eder. Dolayısıyla kendisini, varlığı, tabiatı hep araştırmak ister. Net cevaplar ister çünkü akıl melekesi cevaba ulaşamadığı yerde belirsizlik denen sorunu yaşar. Belirsizlik stres sistemini aktive edince insan gerilmeye başlar. Anksiyete oluşur.
Postmodernizmin sonucudur değer diye bir şeyin kalmaması! Her şey eşdeğer hale gelmiş. Eylemler ve durumlar arasında değer farkı yoktur günümüzde. Bu bir çıkmazdır. Aslında a eyleminin değeri ile b eyleminin değerini bir tutmak pek mümkün olmasa gerek.
İnsanın acımasızlığı vahşi sözcüğüyle ifade edilir ama bu vahşi hayvanlara yapılan korkunç bir haksızlık ve hakarettir. Vahşi hayvan hiçbir zaman ustalık ve zevk almak bakımından bir insan kadar acımasız olamaz. (Fyodor Dostoyevski-Karamazov kardeşler)
Modernite sürekli bir harekettir. Kişi vizyonun güzelliği ve gerçekliğin çirkinliği arasında gidip gelen bir dünyaya atılmakla zaten harekete başlamıştır. (Zygmunt Bauman-Akışkan Modernite)
Hiçlik de varlık gibi gerçeğin dokusunun bir parçasıdır. (Jean Paul Sartre)
Sanat, hayat denen bu okulda teneffüse çıkmak gibidir. Büyük sanatçılar ise ders zilini duymayanlardır.
Hiçbir şey kesin değildir. Aynı zamanda bütün felsefi yaklaşımlar da insanların mizacından kaynaklanır. Yani insanlar bir şeyi doğru olduğu için değil karakterleri, psikolojileri ve yaklaşımları ona müsait olduğu için savunurlar. (William James- Pragmatizm:Bazı eski düşünme tarzları için yeni bir ad)
Kimin yüzde yüz haklı olduğunu bilmiyorum ama kendisi gibi düşünmeyenleri, kendisi ile aynı inançlara sahip olmayanları düşman ilan edenlerin yüzde yüz haksız olduğunu biliyorum.
Batıda ‘’Kritik’’ denilen kavramla ülkemizde ‘’eleştiri’’ kavramı aynı değildir. Türkçedeki eleştirinin mutlak bir doğruyu gerektirmesine ve baskıcı olmasına karşın kökü Yunanca olan ve oradan Fransızcaya geçen ‘’Kritik’’ sözcüğünün ‘’Bana göre’’ yi önce çıkardığını görürüz. Eleştiri denince bir zihinsel tahakküm kurma isteği ön plana çıkar. Oysa kritik denildiğinde daha esnek, tartışmayı daha ileri götüren, daha yararlı kılan bir durum söz konusudur. (Ömer Naci Soykan-Felsefe ve dil)
Deliler sanıldığı gibi şuursuzca yaşamazlar. Esasında kendi aralarında bir mantık, bir düzen tesis ederler. Davranışların onlara özgü olduğunu söyleyebiliriz. Bunu yapan tek tek deliler değil tımarhane ortamıdır. (Erving Goffman- Tımarhaneler)