Uçurumun kenarındayım Hızır Bir dilber kalesinin burcunda Vazgeçilmez belaya nazır Topuklarım boşluğun avcunda Derin yar adımı çağırır Kaldım parmaklarımın ucunda Uçurumun kenarındayım Hızır Bir gamzelik rüzgar yeticek Ha itti beni, ha iticek Uçurumun kenarındayım Hızır Divan hazır ferman hazır kurban hazır Güzelliğin zulme çaldığı sınır.
“ıslak bir gemi boşaltıyor birden bire yükünü gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline
karıncalar dolaşıyor bedenimi kışlık erzaklarını taşıyor gibi hiç bitmeyecek bir mevsimin ışık yüzü görmemiş kilerlerine
yavaş yavaş çekiliyor sular kumlara karışıyor tüm hücrelerim titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle gövdemin en ıssız ülkelerinde ölümü bir kez daha yeniyor beynim”
Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini... Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, Kanunlara saygı göstermesini, İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. Ya o? Ya o? İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak Göçüp gidiyor bu dünyadan.
Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, Yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; Seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni; Seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa, Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki! Ümit Yaşar Oğuzcan
Gezer derdi gönlünde aşikâre.. Ne desem, hangi sözüm çare, Yüreği dağlanmış pare pare, Ne söylesem, hangisine olur çare..
Bir yanım gafil, bir yanımda pervane. Arkam karanlık, önümde dirilişe meşale. İçim yangın yeri, dilimde ölüme bahane.. Ne söylesem ne desem, hangisine olur çare...
Kalp mi şaşırdı mizanı, kalmadı izanı, Gönlüm seyran ederken nedir durduran şu ağrı? Güneşimi kapatan bulutların var mı izahı? İzahı candır, ondandır gökyüzümün giryanı.
Güzel olan her şey yarım kalır, Filmler en güzel yerde sonlanır. Çok mutluyum dediğin yerde hüzün kendini hatırlatır. . Çocukluk kısadır,gençlik azdır ve bebeklik sanki hiç yaşanmamıştır ! Vefa azdır,sadakat sınırlıdır , Verilen sözlerin ömrü kısadır. Çok seversin çok çabuk gider, Güzel rüyalar en güzel yerinde biter ! Güzel olan ne varsa,sevdiğin şarkı gibi hemen bitiverir , kısacıktır.
Tek tarafli yatiyor upuzun mutsuzlugun golgesinde Bogazini temizliyor pismanligin Ikindisi tirmalar gibi viyaklayan O ses karanligin Anilarin cizildi kuslarin civiltisi Kesileli epeydir mir mir mir Geveler durur benim sokak kedisi Pit pit pit dokulen gozyasim Gidere gelir umudu ucurtmalar Kuyrugunda...
Gözlerin diyordum hani içinde kaybolduğum Kalbinse çölündeki kuzey yıldızım Kurtulamayacağım belli, benim Kömür gözlerinin büyülü karanlığından Kaçmak isteyen kim zaten Ben atladım bile bile içine, kuyunun Sen çek beni dinine, sonu olmayan Kısacık hayatına sığdır beni kelebek
NEDAMET Buluşmak uzun yol oldu Yollar bizsiz kaldı Hülasa güzelim Ne sen geçeceksin buralardan Ne de duygularımız kavuşacak Nihayetinde uçurum olduk İki ayrı konumda ve iki ayrı rotada. Mukadderat güzelim Veda melodileri çalsın bize Vuslat türküleri yarım kalsın Bırak da bari dilim seni istemek yerine Hayallerimizi veda ile uğurlasın Elveda…
Öyle bir şiir yazmak istiyorum ki Kelimeleri dudaklarını anlatsın. Saçlarının dalgası dizelerimde hissedilsin Öyle bir şiir istiyorum ki Dörtlüklerimde gülüşün yankılansın.
Yapamadığımız şeyleri yapmamıza olanak sağlayabilecek bir ihtimal.
Biliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni .. Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım Ben artık adam olmam bu derde düşeli..
Şimdi aklımda iblisin fısıltıları, Özendiriyor türlü günahları, Dök diyor ne varsa içinde, Dök ki başlasın çaresizliğin isyanı! İşimiz hiç olmasın adamlıkla, çilelerle, Artık ağlamak için bekleme, Cenaze namazlarını.
Ben ona sıkıntılı güz günlerinde Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim Kırmak istememiştim duygu filizlerini Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine İncinmesin diye tek Acıyı bile ters yüz eden İncelikli bir gülümsemeyle yüzümde
Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda Sıcacık bir sığınak olayım istemiştim İnsanlar içinde üşüdükçe Güvenle gelebileceği
Kuşların kanatları neden vardır? Bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince? Bulutlar gökyüzünün yükü müdür, süsü müdür? Tutsağı mıdır rüzgarın, sevgilisi midir? Konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince Yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim
Ben ona sabah olamasam da Dingin bir ikindi olayım istemişimdir Herşeyin usul usul durulduğu saatlerde gelsin Yüzünde uçuk bir gülümsemeyle Yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına Serip üzerine yapraklarımın ağırlıksız yorganını Dinlendireyim istemiştim Üşütmek istememiştim.
Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında Gecikmiş... İnce... Güzel ve uzak... Biraz da kendime istemiştim Sevgi adına
Şu sıralar çiğnenmiş bir vasiyet gibi üzgünüm. Anladım ki, adına dünya denilen şey, bana göre değil. Bütün ışıkları yanıyor üzüntümün Gitmek istemezken gittiğim o yer Güneşin yok saydığı çelimsiz günler, Bir anlık öfkeye verdiler beni; Dünya zemin kat, yüksek kader…
,, uzatma dünya sürgünümü benim "
~ Sezai Karakoç "
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kalesinin burcunda
Vazgeçilmez belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Kaldım parmaklarımın ucunda
Uçurumun kenarındayım Hızır
Bir gamzelik rüzgar yeticek
Ha itti beni, ha iticek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Divan hazır ferman hazır kurban hazır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır.
,,İbrahim Sadri "
Ben bu çağdan nefret ettim
Etimle, kemiğimle, hücrelerimle nefret ettim.
“ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline
karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine
yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim”
Beşinci Mektup
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Ümit Yaşar Oğuzcan
Gezer derdi gönlünde aşikâre..
Ne desem, hangi sözüm çare,
Yüreği dağlanmış pare pare,
Ne söylesem, hangisine olur çare..
Bir yanım gafil, bir yanımda pervane.
Arkam karanlık, önümde dirilişe meşale.
İçim yangın yeri, dilimde ölüme bahane..
Ne söylesem ne desem, hangisine olur çare...
Elbet şiir olacak şairin tesellisi
Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların
Yazana değilse bile okuyana faydalı
Kalp mi şaşırdı mizanı, kalmadı izanı,
Gönlüm seyran ederken nedir durduran şu ağrı?
Güneşimi kapatan bulutların var mı izahı?
İzahı candır, ondandır gökyüzümün giryanı.
Güzel olan her şey yarım kalır,
Filmler en güzel yerde sonlanır.
Çok mutluyum dediğin yerde hüzün kendini hatırlatır. .
Çocukluk kısadır,gençlik azdır ve bebeklik sanki hiç yaşanmamıştır !
Vefa azdır,sadakat sınırlıdır ,
Verilen sözlerin ömrü kısadır.
Çok seversin çok çabuk gider,
Güzel rüyalar en güzel yerinde biter !
Güzel olan ne varsa,sevdiğin şarkı gibi hemen bitiverir , kısacıktır.
Cahit ZARİFOĞLU
Tek tarafli yatiyor upuzun
mutsuzlugun golgesinde
Bogazini temizliyor pismanligin
Ikindisi tirmalar gibi viyaklayan
O ses karanligin
Anilarin cizildi kuslarin civiltisi
Kesileli epeydir mir mir mir
Geveler durur benim sokak kedisi
Pit pit pit dokulen gozyasim
Gidere gelir umudu ucurtmalar
Kuyrugunda...
Gözlerin diyordum hani içinde kaybolduğum
Kalbinse çölündeki kuzey yıldızım
Kurtulamayacağım belli, benim
Kömür gözlerinin büyülü karanlığından
Kaçmak isteyen kim zaten
Ben atladım bile bile içine, kuyunun
Sen çek beni dinine, sonu olmayan
Kısacık hayatına sığdır beni kelebek
NEDAMET
Buluşmak uzun yol oldu
Yollar bizsiz kaldı
Hülasa güzelim
Ne sen geçeceksin buralardan
Ne de duygularımız kavuşacak
Nihayetinde uçurum olduk
İki ayrı konumda ve iki ayrı rotada.
Mukadderat güzelim
Veda melodileri çalsın bize
Vuslat türküleri yarım kalsın
Bırak da bari dilim seni istemek yerine
Hayallerimizi veda ile uğurlasın
Elveda…
Bembeyaz bir sayfaya bahçeli ,çiçek dolu ,şirin bir şey ...
Gözlerin gözlerime değince felaketim olurdu
ağlardım
Beni sevmiyordun bilirdim
Bi sevdiğin vardı duyardım
Çöp gibi bir oğlan ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Ne vakit karşımda görsem
Öldüreceğimden korkardım
Felaketim olurdu ağlardım
Alfabem bile aciz kalıyor vefasızlığına...
Öyle bir şiir yazmak istiyorum ki
Kelimeleri dudaklarını anlatsın.
Saçlarının dalgası dizelerimde hissedilsin
Öyle bir şiir istiyorum ki
Dörtlüklerimde gülüşün yankılansın.
Yapamadığımız şeyleri yapmamıza olanak sağlayabilecek bir ihtimal.
KULA KULLUK ETMEKLE GEÇİYOR VAKTİMİZ, İKİ NEFESLİK SEFAYA TAV OLDU NEFSİMİZ, HAKİKATE KAPANDI, KÖR OLDU GÖZLERİMİZ, KALMADI ARTIK ŞEYTAN KADAR DEĞERİMİZ
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
..
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli..
Şimdi aklımda iblisin fısıltıları,
Özendiriyor türlü günahları,
Dök diyor ne varsa içinde,
Dök ki başlasın çaresizliğin isyanı!
İşimiz hiç olmasın adamlıkla, çilelerle,
Artık ağlamak için bekleme,
Cenaze namazlarını.
İşte sevgili böyle
Sensiz geçiyor her gece
Uğramıyor hiç kimse
Tek sen değil hayalin bile
Çok Geç
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetle
Ayazdayım
hasret kaldım güneşin rengine
Yuva oldu
evlerin saçak dipleri hayallerime
Tek çare
kaldı elimde,onun adıda bahane
Baharı
düşlerken kış kıyamet oldu ömrüme
Mevsimleri
beklerken umutsuzluk çöktü düşlerime
Benliğim
parça parça sürüklendi esen yellere
Artık vakit
çok geç,sevda limanı kapandı aşka sevgiye...
Senem Hayriye Aygül
Gül
Gül güldür bağda
Gül güldür canda
Gül gamzedir yanakta
canıma can katan da...
14.9.2019 Almanya//Senem Hayriye Aygül
GÜNCEL AŞK
Bu dünya fanidir, gelip geçici,
Gönlüm serkeş değil, gayet seçici,
Maşuk olmuşsa, Aşıka kefen biçici,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Aşklar bozuldu, bozuldu lezzet,
Aşıklar aç gözlü, kalmadı izzet,
Yavan gönüller, ''Aşka'' namzet,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Nedametin üstü, kaplama boya,
Edep denizde damla, kalmamış haya,
Bozulmuş genler, bozulmuş maya,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Edebiyatın kökünü, edep bilmektir,
Aşkı kalbin anahtarı, sebep bilmektir,
Hayatı şehvet değil, mektep bilmektir,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Kırıla kırıla kalpler, taşa dönmüş,
Sadakat yerilmiş, ihanet övülmüş,
Hisler körelmiş, duygular ölmüş,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Her şeyimiz sanal da, aşk mı gerçek,
Kriter; aldığı beğeni, ''Aşkına'' ölçek,
Sevgi tek taş yüzük, bir demet çiçek,
Mecnun ne yapsın, Ferhat ne?..!
Tekin Bekar
Kayıt Tarihi : 18.10.2019 12:56:00
Belki bir gün
Baharda mis kokulu bahçem
Solmayan Gül' üm
Ezelim ebedim herşeyim olursun.
Ben ona sıkıntılı güz günlerinde
Yedi renkli yaz yağmurları dilemiştim
Kırmak istememiştim duygu filizlerini
Büyük bir ustalıkla susturup içimdeki uğultuyu
Rüzgarımı olanca yumuşaklığıyla salmıştım üzerine
İncinmesin diye tek
Acıyı bile ters yüz eden
İncelikli bir gülümsemeyle yüzümde
Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
Sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
İnsanlar içinde üşüdükçe
Güvenle gelebileceği
Kuşların kanatları neden vardır?
Bir insan neden ağlar yarı yaşına gelince?
Bulutlar gökyüzünün yükü müdür, süsü müdür?
Tutsağı mıdır rüzgarın, sevgilisi midir?
Konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince
Yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim
Ben ona sabah olamasam da
Dingin bir ikindi olayım istemişimdir
Herşeyin usul usul durulduğu saatlerde gelsin
Yüzünde uçuk bir gülümsemeyle
Yaslasın yorgunluğunu gövdemin yaşlı çınarına
Serip üzerine yapraklarımın ağırlıksız yorganını
Dinlendireyim istemiştim
Üşütmek istememiştim.
Ben ona ne istemişsem bu yalnızlık aylarında
Gecikmiş... İnce... Güzel ve uzak...
Biraz da kendime istemiştim
Sevgi adına
Şükrü Erbaş
Hayatta manası olan bir söz, bir öğüt veya yol gosteren bir hikaye.
Şu sıralar çiğnenmiş bir vasiyet gibi üzgünüm.
Anladım ki, adına dünya denilen şey, bana göre değil.
Bütün ışıkları yanıyor üzüntümün
Gitmek istemezken gittiğim o yer
Güneşin yok saydığı çelimsiz günler,
Bir anlık öfkeye verdiler beni;
Dünya zemin kat, yüksek kader…
ibrahim tenekeci
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım,
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı,
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım.