İhanet, çiftlerden birinin, bir başkasıyla, fiziksel, cinsel, duygusal temas kurmasıdır. İhanet eden kişinin sözlükteki karşılığı “HAİN”dir. Bunları biliyoruz.
Bu dünyada ihanet denilince akla genellikle erkekler geliyor ancak iki cinsiyet de hiç acımadan aldatıyor.
Türkiye'de de ihanet özellikle kadınlar arasında son yıllarda epey yaygınlaştı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü kadın ihanetleri de sadece son yıllarda yaygınlaşmadı, hep vardı ve hep yaygındı. Ama eskiden iletişim yetersizliği nedeniyle az duyuluyordu. Şimdi ise oldukça gelişen iletişim ağları sayesinde anında duyuluyor.
Bunun en büyük kanıtı, geceleri YouTube'da tekrarı verilen kadın programları...Tüm o programları izlerseniz göreceksiniz ki, konuların neredeyse %95'i ihanet ve ihanetlerin neredeyse %95'i kadın ihanetleri...Üstelik açık kadın, kapalı kadın farketmeden!
Gece nöbetlerimde boş zamanım çok olduğu için YouTube'da sık izleme fırsatı bulduğum bu yüz buruşturucu programlar sözün tam anlamıyla kadın ihanetlerini hiç çekinmeden ÖZENDİRİYOR.
Şöyle ki, kocasının başvurusu üzerine davet edilen ihanet suçlusu ahlaksız kadınlar, sunucular tarafından adeta kucaklaşarak karşılanıyor, neredeyse pamuklara sarılarak ağırlanıyor, ellerinden tutulup saçları okşanıyor, karşılıklı şakalar gülüşmeler kahkahalar peşpeşe patlıyor. Sunucu bu arada, ihanet eden kadının seçimine, yani ihanetine SAYGI duyduğunu vurgulamaktan da geri kalmıyor. Evet, SAYGI duyuyormuş!
İhanet namussuzluğunu becerdiğil için utanıp yüzü kızarması ve başını yerden kaldıramamasi gereken kadın da damardan pompalanan bu irinli özgüven sonucu etrafa gülücükler dağıtmaya başlayarak nasıl ihanet ettiğini ballandıra ballandıra anlatıyor da anlatıyor... Tam karşısında oturan kocası hık edecek olursa şirretleşip saldırganlaşıyor, "oh ettim iyi ettim" türü edepsiz çığlıkları havada uçuşuyor.
***Evlilik kurumunda her türlü aksaklıkların ve aldatmaların başlıca nedenlerden biride, yaşadığı toplumun siyasi, sosyal ve kültürel gelişmişliğin yetersiz, sağlıksız ve dengesiz oluşudur. ----Eğer ki, bir Ülke'de Anayasal haklar, hiyerarşik sistem içerisinde Memleket sathına eşit ve adil bir şekilde yayılmıyorsa, aldatma, şiddet ve boşanmalar kaçınılmazdır. Bu tür meselelerin Din-iman ve ya her hangi bir Mezheple hiç bir ilişkisi yoktur...
Aşkta İhanet Bir Hastalıktır Karşı cinsten iki kişi arasındaki içgüdüsel yakınlaşmadır aşk... Ne var ki, bu yakınlaşma, ruhsal sorunları olan erkek veya kadın bazı tiplerde asla tam olarak doyum sağlamaz.
Bu nedenle bu hastalıklı kişiler sürekli bir partner değişikliği özlemi yaşarlar ve arayış içindedirler, aranırlar. Aşkta ihanetin başlangıcı, bu duygulardır işte...
Aç susuz yatak döşek hasta yalnızlık güzellik kalp ve gözüm Bunların bütünü görüneni AŞK : soylemicektim ama artık bilinsin... insanlığa hizmetimiz olsun...
ıslak bir sokakta bulursun kendini yüreğin taş, dudakların yok yaşadığını zannedip yürümek istersin ellerin titrer, gözlerin dolar yüreğinde ne varsa yaş olup akar gözlerinden üşüdüğünü zannedersin; ölmektesindir... sıkı dur bebeğim buna AYRILIK derler.
sen say ki ben hiç ağlamadım hiç ateşe tutmadım yüreğimi geceleri, koynuma almadım ihaneti ve say ki bütün şiirler gözlerini bütün şarkılar saçlarını söylemedi hele nihavent hele buselik hiç geçmedi fikrimden ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın içimin nehirlerinden evet yangın evet salaş yalvarmanın korkusunda talan evet kaybetmenin o zehirli buğusu evet nisyan evet kahrolmuş sayfaların arasında adın sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı bu sevda biraz nadan biraz da hıçkırık tadı pencere önü menekşelerinde her akşam
"1985 yıllarında İran'da yaşanmış gerçek bir yaşam öyküsü... Ziba ile Muhammed üniversite yıllarında tanışmış, uzun süren bir arkadaşlık döneminden sonra yeni evlenmiş bir çifttir... Muhammed, sığır ticaretiyle uğraşmakta, Ziba ise bir özel hastanede hemşirelik yapmaktadır. Bir aylık evli çift, balayına çıkma planları yapmaktadırlar... Muhammed, bütün formaliteleri yerine getirerek esine ve kendisine on beş günlük bir balayı programı hazırlar... Ve özel otomobilleriyle balaylarını geçirmek için Benderabbas şehrine hareket ederler... Ziba ile Muhammed yaklaşık 600 km lık bir yol katederler. İran devrim muhafızları Pasdar'lar kara yolu üzerinde araçları durdurarak kimlik kontrolü yapmaktadırlar. Ziba ile Muhammed'in araçlarını da durdururlar. Ziba'dan evlilik cüzdanı istenir. Ziba çantasını karıştırır, valizlerine bakınır ama evlilik cüzdanı yoktur. Cüzdanı evde unutmuştur. Muhammed yeni evli olduklarını ve balayına gittiklerini devrim muhafızlarına anlatmaya çalışır.. Devrim kuralları kesindir. Evlilik cüzdanı olmayan kadın erkeğin yanında bulunuyor ise fahişedir. Cezalandırılmalıdır. Ziba ile Muhammed evli olduklarina dair yeminler eder... Yalvarırlar... Nafile, Ziba Karakola götürülüp fahişe suçundan seri mahkemeye çıkartılacaktır. Muhammed, "Evlerinin 600 km uzakta olduğunu müsade ederlerse karısıyla gidip evlilik cüzdanını getireceğini" söyler. Devrim muhafızları Ziba'yi bırakmaz. "Evlilik cüzdanını getir kadını götür.." denir.. Muhammed Evlilik cüzdanlarını almak için geri döner... Şoke olmuştur. Biran evvel eve gitmeli cüzdanı getirip karısını kurtarmalıdır.. Yollar uzadıkça uzar, viraja suratli giren Muhammed direksiyon hakimiyetini kaybederek yol kenarındaki uçuruma yuvarlanır.. Kazadan üç-dört saat sonra, Muhammet ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılır.. Muhammed yoğun bakımda ölüm ile yaşam arasında gidip gelmektedir... On beş gün şuursuzca yatar. Kendine geldiğinde ilk Ziba'yi sorar. Kabus bitmemiştir. Ziba canilerin elinde kalmıştır. "Cüzdanı götürüp karımı kurtarmalıyım..." der. Bu düşüncelerle hastaneden kaçar. Evine gider... Evlilik cüzdanlarını alır... Ziba'yı alıkoyan karakola gider... -"Ziba nerde?... Evlilik cüzdanımı getirdim. Karımı serbest bırakın." Buz gibi bir cevap alır.... "-Seni bir hafta bekledik gelmeyince, kaçtığını düşündük, bu kadının fahişe olduğunu kabul ettik ve astık...." Ziba'nin morgdaki cesedini Muhammed'e verirler... (1985 yıllarında İran'da yaşanmış gerçek bir yaşam öyküsü ) Alıntı.
Onu sesinden bildim Aşk dı, ayak tıpırtılarını aynaya tuttum, belleğimi suya ve ateşe, gözleri nasıl da parlaktı, nasıl da siyah ve masum, onu sesinden bildim Aşk dı, sefih,aciz,ama yüce, kendini saklayamayacak kadar ketum, aşka benden daha muhtaçtı, ölmeye, ölesiye sevmeye.
Hüseyin FERHAD, ŞAİR, 1954
ÇÖKME,
Diz çökmeden besmeleyle, nasıl anlatılır tufan, lal bir o kadar sağır, üstelik içimdeki ben, arkaya tara saçlarını, sonra ortadan ikiye ayır, mehil doldu, Yulug itili geriye çağır, hecin ve çakal sesiyle, uzun yağmurlar yağdı, Balasagunu sel aldı, bahadırlar kısrak yerine kendi kadınlarını sağdı, Türkistan, ama, eski, çekik ve kibirli gözleriyle, tarihteki yerine ağdı, Artık konuşma sırası ondadır, ceylan ve kurt sesiyle, arkaya tara saçlarını, sonra ortadan ikiye ayır.
Hüseyin, FERHAD.
Şirazı sor, balasagunu, yırtılışını tarihi coğrafyanın hadım edilmiş ruhunu, bencileyin bir ateşperestin, berberi değilim hayır, borcum yok arap diline, özenir imrenirim lakin, çöle kalam üşürenlere, kalbimin miadı doldu, çiçek açması yakındır, mavi lotus, semire, faslı baharı bile yanıltır.
Aşk ölümden doğar, fakat, doğumumuzla birlikte biz bu ölümü terk etmişizdir, bu ölmek ve yeniden doğmaktır, - Kadın - der Machado - varlığn öteki yüzüdür - saf şimdi olan varlık çıkar ve kendisini ona sunar, ve ona gömülür ve onda gizlenir, yani aşk aynı zamanda hem varlığın kendini ortaya sermesi de hiçliktir. Edilgen bir kendini ortaya seriş değil, gözümüzün önünde yapılan ve bozulan bir şey. Bizim de katıldığımız, kendimiz için bir şeyler yaptığımız bir tiyatro oyunu gibi, Aşk varlığın yaratılmasıdır, ve o varlık bizim varlığımızdır, biz varlığımızı yaratırken, onu tüketir ve tüketirken onu yaratırız.
Octavio PAZ, ŞAİR, DAHİ, 1998, ve Nobel Ödülü, 1990
Çev.. Ömer SARUHANLIOĞLU, - Çeviri de gayet iyi, belirtiyim, teşekkürler emeğine -
Şimdİ çocuklar Dahi nasıl oluyor, fay kırığına benziyor mu, siz tabii, kırılmayın, ama, aşk o değil, kafanı gözünü kırsın diye var, öyle bir yetişme, yetiştirme dönemi o da sınavın bir parçası, ve kallavi, onun çevresinde de kendi kozanızı öreceksiniz, ama, her üstünüze gelende, iyisini yapma iradesini göstererek, anlaşıldı mı, o beyazlar giyinmiş Osmanlı Kadını, neden yeni olmüş eşinin üzerine kapanarak hıçkırarak ağlıyordu, işte o Türk Kalitesiydi. Bir de şuna bakalım, İbn Hazm nerdeyse bin yıl önce kayda değer, İslam Filozoflarından, Allahın sözlerinden başkasını tanımam diye ilk dile getirenleren, Endülüste, aşk üzerine de döktürüyor, ve herkes gibi sizlere ömür eşine haber veriyorlar - onun ölüsünü kitapları kaldırsın - diyor, sen o kadar cambazlık yap, hepsi anında çöp. Öyle Aşk deyip geçme, bakmışın içinden geçer, anladın mı Osmanlı Türkü neydi. Geçmiş olsun.
Gönül gözleriyle bakıldığında her şeyin özünde bir ve bütün olduğunu fark etmektir. Aşk, kalbin sınırlarını aşan, ruhu yücelten ve her anı kutsayan bir yolculuktur.
Mutluyum, seviyorum, seviliyorum. İyi ki varsın canım sevgilim, Günümü, gecemi güzelleştirenim, Yüzümü güldürenim, Gönlümü fethedenim, Hep iyi ol, hep mutlu ol, hep yüzün gülsün. Ateşim, güneşim, kalbim, Aşkımız sonsuza kadar sürsün.
01.05.2024 Çarşamba İstanbul 19:24 Güliz Ardilli
Dinlemekten keyif aldığım bu hareketli şarkı da mutluluğumun, neşemin bir ifadesi. :))
Oduna, ruhsuza, hödüğe, halden anlamaza aşık olmayın arkadaş, en önemli mevzu bu.! Öyle bir mahluğa aşık olacağınıza gidin dağa, kuşa, çiçeğe, denize, ormana aşık olun daha iyi .
özleyipte gurur yapmamaktır aşk, sevdikçe ona gurursuzlaşmaktır. hasretiyle yanım tutuştuğun her vakit ona varacağın zamanı düşünmektir. seneler dahi geçse onu gördüğün yerde mıh gibi her şeyin aklında kalmasıdır
Hepsi de kederden kurtulup yöneliyorlar, günlük yaşayışlarına gelişen şafağında sesinin, oysa adın onların arasında yasak bana. Adın yasaklanınca bana, uzak, uzak o uzak bahçelerden, kıpkızıl karanfiller açtırıp, Mihriban derim birine, Mihriban derim sana, sığınıp sesinin sürekli şafağına. Ve sen bana gülerek - gizlice ağlayan biri var her gece şafağın yollarını açmak için - diye anlatsan, biliyorum ben gerçekte, kimdir ağlayan, Yani düşündüğün öluyor mu. Tam ben ayrılırken sendeleyip, elimi tutuyorsun... ne demektir bu, Ama, bilmek istiyorum gerçek mi değil mi, elini tuttuğum....
Turan, Mistik
Dillendi mi yürekte yokluğun, sen yer alırsın yanımda, bu sayıklamalar bu duyduğun, tutsak çocuklar kanımda. Astım kara taştan duvarlara, yeşil altın süslerini, hazzın lavında benimle ara, sonsuzdaki ak yerini.
Hepsi de kederden kurtulup yöneliyorlar, günlük yaşayışlarına gelişen şafağında sesinin, oysa adın onların arasında yasak bana. Adın yasaklanınca bana, uzak, uzak o uzak bahçelerden, kıpkızıl karanfiller açtırıp, Mihriban derim birine, Mihriban derim sana, sığınıp sesinin sürekli şafağına. Ve sen bana gülerek - gizlice ağlayan biri var her gece şafağın yollarını açmak için - diye anlatsan, biliyorum ben gerçekte, kimdir ağlayan, Yani düşündüğün öluyor mu. Tam ben ayrılırken sendeleyip, elimi tutuyorsun... ne demektir bu, Ama, bilmek istiyorum gerçek mi değil mi, elini tuttuğum....
Turan, Mistik
Dillendi mi yürekte yokluğun, sen yer alırsın yanımda, bu sayıklamalar bu duyduğun, tutsak çocuklar kanımda. Astım kara taştan duvarlara, yeşil altın süslerini, hazzın lavında benimle ara, sonsuzdaki ak yerini.
İlk metine katıliyorum şairem. İkinci metine açıklamam şudur; Bireysel şiir ajandadan öteye gidemez. Bir şiir yazıldığı an topluma mâl olmuş ve halkındır. Sadece şiirin yazımı, imzası şairindir,duygusu halkındır. Sonsuz saygı, sevgiyle şairem.
Elbette öyledir tıpkı hayat gibi, ömür seçimlerimiz doğrultusunda yol almaz mı zaten. Aşk da bunlardan biri. Hoyrattır aşk, yıpratır. Bunu psikolojik sebeplere dayandırırız, hormonlarımız sayesinde oluşan patolojik bir durum olarak açıklıyorum bu duyguyu ve kontrolü de çok zordur. Çoğu zaman pişmanlıklarla sonuçlanır. İşte bu yüzden de denetleme mekanizmamızı yani (irade) hiçbir zaman, zamana ve şansa bırakmamalıyız. Burada duygular ağar basarsa ve sadece kişi o duyguyu yaşamaya karar verirse işte bu seçimdir. Kötü bir şey mi? Burada da ahlak kavramı devreye giriyor. Bu da sorgulanabilir çoğu çevrede makul sayılan bazı yaşam tarzları, bazıları için absürt karşılanabilir. Lakin, kişisel tercihler , diğer kişiler tarafından saygıyla karşılanmalı. Yargılamadan kaçınılmalı. Yine bu ahlak anlayışını benimseyen kişilere de, bu seçimi yapanlar saygı duymalı. Bakın her kural ve seçimler nasıl birbirini bağlıyor ve nasıl birbirimizi etkiliyor değil mi? Ama her seçim sonuçta sevgiye, anlayışa, saygıya bağlanıyor.
Yazdıklarımıza gelince; yazar dediğimiz kişi kendi duygularını anlatırken, gözlemlerini de anlatır. Yeryüzünde milyonlarca beden, milyonlarca bedel varken normal olan da her türlü duygunun ve gözlemin yazar tarafından dile getirilmesi değil midir zaten? İyi bir yazarın iyi bir gözlemci olması şarttır. Sevgilerimle… :)
Aşk iradedir aslında... Mükemmel tespit şairem. Hasılında seçimdir ister seçer ister seçmezsin. Ama nacizane yazınlarımız duygumuz kanısıma varılıyor ; oysaki şair halkın ortak duygusunu yazar... Her yazdiğımızı yaşamayız ;lakin toplumumuz genel çerreye ulaşma seviyesine henüz ulaşmamış. Sevgi ve saygıyla şairem.
Öz güven en büyük aşktır, ailede kazanılır. Yağmurda ıslanmayı babasından öğrenen kız çocukları pişman olacağı şemsiyeye siper etmez başını. Aşk som altın yağsın isterse.
Evlilik, aşkın mezarıdır.
- Henri Stendhal
İhanet, çiftlerden birinin, bir başkasıyla, fiziksel, cinsel, duygusal temas kurmasıdır. İhanet eden kişinin sözlükteki karşılığı “HAİN”dir. Bunları biliyoruz.
Bu dünyada ihanet denilince akla genellikle erkekler geliyor ancak iki cinsiyet de hiç acımadan aldatıyor.
Türkiye'de de ihanet özellikle kadınlar arasında son yıllarda epey yaygınlaştı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü kadın ihanetleri de sadece son yıllarda yaygınlaşmadı, hep vardı ve hep yaygındı. Ama eskiden iletişim yetersizliği nedeniyle az duyuluyordu. Şimdi ise oldukça gelişen iletişim ağları sayesinde anında duyuluyor.
Bunun en büyük kanıtı, geceleri YouTube'da tekrarı verilen kadın programları...Tüm o programları izlerseniz göreceksiniz ki, konuların neredeyse %95'i ihanet ve ihanetlerin neredeyse %95'i kadın ihanetleri...Üstelik açık kadın, kapalı kadın farketmeden!
Gece nöbetlerimde boş zamanım çok olduğu için YouTube'da sık izleme fırsatı bulduğum bu yüz buruşturucu programlar sözün tam anlamıyla kadın ihanetlerini hiç çekinmeden ÖZENDİRİYOR.
Şöyle ki, kocasının başvurusu üzerine davet edilen ihanet suçlusu ahlaksız kadınlar, sunucular tarafından adeta kucaklaşarak karşılanıyor, neredeyse pamuklara sarılarak ağırlanıyor, ellerinden tutulup saçları okşanıyor, karşılıklı şakalar gülüşmeler kahkahalar peşpeşe patlıyor. Sunucu bu arada, ihanet eden kadının seçimine, yani ihanetine SAYGI duyduğunu vurgulamaktan da geri kalmıyor. Evet, SAYGI duyuyormuş!
İhanet namussuzluğunu becerdiğil için utanıp yüzü kızarması ve başını yerden kaldıramamasi gereken kadın da damardan pompalanan bu irinli özgüven sonucu etrafa gülücükler dağıtmaya başlayarak nasıl ihanet ettiğini ballandıra ballandıra anlatıyor da anlatıyor... Tam karşısında oturan kocası hık edecek olursa şirretleşip saldırganlaşıyor, "oh ettim iyi ettim" türü edepsiz çığlıkları havada uçuşuyor.
Neyse, midem bulandı, keseyim :(((((
***Evlilik kurumunda her türlü aksaklıkların ve aldatmaların başlıca nedenlerden
biride, yaşadığı toplumun siyasi, sosyal ve kültürel gelişmişliğin yetersiz, sağlıksız
ve dengesiz oluşudur.
----Eğer ki, bir Ülke'de Anayasal haklar, hiyerarşik sistem içerisinde Memleket sathına
eşit ve adil bir şekilde yayılmıyorsa, aldatma, şiddet ve boşanmalar kaçınılmazdır.
Bu tür meselelerin Din-iman ve ya her hangi bir Mezheple hiç bir ilişkisi yoktur...
Aşkta İhanet Bir Hastalıktır
Karşı cinsten iki kişi arasındaki içgüdüsel yakınlaşmadır aşk... Ne var ki, bu yakınlaşma, ruhsal sorunları olan erkek veya kadın bazı tiplerde asla tam olarak doyum sağlamaz.
Bu nedenle bu hastalıklı kişiler sürekli bir partner değişikliği özlemi yaşarlar ve arayış içindedirler, aranırlar. Aşkta ihanetin başlangıcı, bu duygulardır işte...
- Korhan Ufuk derledi.
Aşk, direnmekti onursuzca; ve aşk neredeyse, ihanet oradaydı.
- Alıntı
Aç susuz yatak döşek hasta yalnızlık güzellik kalp ve gözüm
Bunların bütünü görüneni AŞK : soylemicektim ama artık bilinsin... insanlığa hizmetimiz olsun...
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün...
- İlhan Berk
ıslak bir sokakta bulursun kendini
yüreğin taş, dudakların yok
yaşadığını zannedip yürümek istersin
ellerin titrer, gözlerin dolar
yüreğinde ne varsa
yaş olup akar gözlerinden
üşüdüğünü zannedersin; ölmektesindir...
sıkı dur bebeğim buna AYRILIK derler.
- Ayrılık, Ceyhun Yılmaz
Senin için ölürüm dedi. Benim için zaten öldün dedim. Cesedini alıp çıktı.
- Küçük İskender
Sevdanın karşısında ne önemi var hayatın?
- Eşkıya, 1996
sen say ki
ben hiç ağlamadım
hiç ateşe tutmadım yüreğimi
geceleri, koynuma almadım ihaneti
ve say ki
bütün şiirler gözlerini
bütün şarkılar saçlarını söylemedi
hele nihavent
hele buselik hiç geçmedi fikrimden
ve hiç gitmedi
bir topak kan gibi adın
içimin nehirlerinden
evet yangın
evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
evet kaybetmenin o zehirli buğusu
evet nisyan
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
bu sevda biraz nadan
biraz da hıçkırık tadı
pencere önü menekşelerinde her akşam
- İbrahim Sadri, Bir Adın Kalmalı
"1985 yıllarında İran'da yaşanmış gerçek bir yaşam öyküsü...
Ziba ile Muhammed üniversite yıllarında tanışmış, uzun süren bir arkadaşlık döneminden sonra yeni evlenmiş bir çifttir...
Muhammed, sığır ticaretiyle uğraşmakta,
Ziba ise bir özel hastanede hemşirelik yapmaktadır.
Bir aylık evli çift,
balayına çıkma planları yapmaktadırlar...
Muhammed, bütün formaliteleri yerine getirerek esine ve kendisine on beş günlük bir balayı programı hazırlar...
Ve özel otomobilleriyle balaylarını geçirmek için Benderabbas şehrine
hareket ederler...
Ziba ile Muhammed yaklaşık 600 km lık bir yol katederler.
İran devrim muhafızları Pasdar'lar kara yolu üzerinde araçları durdurarak
kimlik kontrolü yapmaktadırlar.
Ziba ile Muhammed'in araçlarını da
durdururlar.
Ziba'dan evlilik cüzdanı istenir. Ziba çantasını karıştırır, valizlerine bakınır ama evlilik cüzdanı yoktur.
Cüzdanı evde unutmuştur.
Muhammed yeni evli olduklarını ve balayına gittiklerini devrim muhafızlarına
anlatmaya çalışır..
Devrim kuralları kesindir.
Evlilik cüzdanı olmayan kadın erkeğin yanında bulunuyor ise fahişedir. Cezalandırılmalıdır.
Ziba ile Muhammed evli olduklarina dair yeminler eder...
Yalvarırlar...
Nafile, Ziba Karakola götürülüp fahişe suçundan seri mahkemeye çıkartılacaktır.
Muhammed, "Evlerinin 600 km uzakta olduğunu müsade ederlerse karısıyla gidip evlilik cüzdanını getireceğini" söyler.
Devrim muhafızları Ziba'yi bırakmaz.
"Evlilik cüzdanını getir kadını götür.." denir..
Muhammed Evlilik cüzdanlarını almak için geri döner...
Şoke olmuştur.
Biran evvel eve gitmeli cüzdanı getirip karısını kurtarmalıdır..
Yollar uzadıkça
uzar, viraja suratli giren Muhammed direksiyon hakimiyetini kaybederek
yol kenarındaki uçuruma yuvarlanır..
Kazadan üç-dört saat sonra,
Muhammet ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılır..
Muhammed yoğun bakımda ölüm ile yaşam arasında gidip gelmektedir...
On beş gün şuursuzca yatar.
Kendine geldiğinde ilk Ziba'yi sorar. Kabus bitmemiştir.
Ziba canilerin elinde kalmıştır.
"Cüzdanı götürüp karımı kurtarmalıyım..." der.
Bu düşüncelerle hastaneden kaçar.
Evine gider...
Evlilik cüzdanlarını alır...
Ziba'yı alıkoyan karakola
gider...
-"Ziba nerde?... Evlilik cüzdanımı getirdim. Karımı serbest bırakın."
Buz gibi bir cevap alır....
"-Seni bir hafta bekledik gelmeyince, kaçtığını düşündük, bu kadının fahişe olduğunu kabul ettik ve astık...."
Ziba'nin morgdaki cesedini Muhammed'e verirler...
(1985 yıllarında İran'da yaşanmış gerçek bir yaşam öyküsü )
Alıntı.
Onu sesinden bildim Aşk dı, ayak tıpırtılarını aynaya tuttum,
belleğimi suya ve ateşe, gözleri nasıl da parlaktı, nasıl da siyah
ve masum, onu sesinden bildim Aşk dı, sefih,aciz,ama yüce,
kendini saklayamayacak kadar ketum, aşka benden daha muhtaçtı,
ölmeye, ölesiye sevmeye.
Hüseyin FERHAD, ŞAİR, 1954
ÇÖKME,
Diz çökmeden besmeleyle, nasıl anlatılır tufan,
lal bir o kadar sağır, üstelik içimdeki ben, arkaya
tara saçlarını, sonra ortadan ikiye ayır, mehil doldu,
Yulug itili geriye çağır, hecin ve çakal sesiyle, uzun
yağmurlar yağdı, Balasagunu sel aldı, bahadırlar
kısrak yerine kendi kadınlarını sağdı, Türkistan, ama,
eski, çekik ve kibirli gözleriyle, tarihteki yerine ağdı,
Artık konuşma sırası ondadır, ceylan ve kurt sesiyle,
arkaya tara saçlarını, sonra ortadan ikiye ayır.
Hüseyin, FERHAD.
Şirazı sor, balasagunu, yırtılışını tarihi coğrafyanın
hadım edilmiş ruhunu, bencileyin bir ateşperestin,
berberi değilim hayır, borcum yok arap diline,
özenir imrenirim lakin, çöle kalam üşürenlere,
kalbimin miadı doldu, çiçek açması yakındır,
mavi lotus, semire, faslı baharı bile yanıltır.
FERHAD, 54
Aklını
Şüpheden
Kudurtur
Aşk ölümden doğar, fakat, doğumumuzla birlikte biz bu ölümü terk etmişizdir, bu ölmek ve yeniden doğmaktır,
- Kadın - der Machado - varlığn öteki yüzüdür - saf şimdi olan varlık çıkar ve kendisini ona sunar, ve ona gömülür ve onda gizlenir, yani aşk aynı zamanda hem varlığın kendini ortaya sermesi de hiçliktir. Edilgen bir kendini ortaya seriş değil, gözümüzün önünde yapılan ve bozulan bir şey. Bizim de katıldığımız, kendimiz için bir şeyler yaptığımız bir tiyatro oyunu gibi, Aşk varlığın yaratılmasıdır, ve o varlık bizim varlığımızdır, biz varlığımızı yaratırken, onu tüketir ve tüketirken onu yaratırız.
Octavio PAZ, ŞAİR, DAHİ, 1998, ve Nobel Ödülü, 1990
Çev.. Ömer SARUHANLIOĞLU, - Çeviri de gayet iyi, belirtiyim, teşekkürler emeğine -
Şimdİ çocuklar Dahi nasıl oluyor, fay kırığına benziyor mu, siz tabii, kırılmayın, ama, aşk o değil, kafanı gözünü
kırsın diye var, öyle bir yetişme, yetiştirme dönemi o da sınavın bir parçası, ve kallavi, onun çevresinde de
kendi kozanızı öreceksiniz, ama, her üstünüze gelende, iyisini yapma iradesini göstererek, anlaşıldı mı, o beyazlar giyinmiş Osmanlı Kadını, neden yeni olmüş eşinin üzerine kapanarak hıçkırarak ağlıyordu, işte o Türk Kalitesiydi. Bir de şuna bakalım, İbn Hazm nerdeyse bin yıl önce kayda değer, İslam Filozoflarından, Allahın
sözlerinden başkasını tanımam diye ilk dile getirenleren, Endülüste, aşk üzerine de döktürüyor, ve herkes gibi
sizlere ömür eşine haber veriyorlar - onun ölüsünü kitapları kaldırsın - diyor, sen o kadar cambazlık yap, hepsi
anında çöp. Öyle Aşk deyip geçme, bakmışın içinden geçer, anladın mı Osmanlı Türkü neydi. Geçmiş olsun.
Aşk yüregin kendini patlatma meselesidir
Yok olacagını bilse de o heyecan için yokluga razı gelmesıdır
Gönül gözleriyle bakıldığında her şeyin özünde bir ve bütün olduğunu fark etmektir. Aşk, kalbin sınırlarını aşan, ruhu yücelten ve her anı kutsayan bir yolculuktur.
Senin çiçeğini kopardım, ey dünya!
Yüreğime bastırdım, dikeni battı.
Sonsuza Kadar
Mutluyum, seviyorum, seviliyorum.
İyi ki varsın canım sevgilim,
Günümü, gecemi güzelleştirenim,
Yüzümü güldürenim,
Gönlümü fethedenim,
Hep iyi ol, hep mutlu ol, hep yüzün gülsün.
Ateşim, güneşim, kalbim,
Aşkımız sonsuza kadar sürsün.
01.05.2024 Çarşamba İstanbul 19:24
Güliz Ardilli
Dinlemekten keyif aldığım bu hareketli şarkı da mutluluğumun,
neşemin bir ifadesi. :))
Oduna, ruhsuza, hödüğe, halden anlamaza aşık olmayın arkadaş, en önemli mevzu bu.!
Öyle bir mahluğa aşık olacağınıza gidin dağa, kuşa, çiçeğe, denize, ormana aşık olun daha iyi .
özleyipte gurur yapmamaktır aşk, sevdikçe ona gurursuzlaşmaktır. hasretiyle yanım tutuştuğun her vakit ona varacağın zamanı düşünmektir. seneler dahi geçse onu gördüğün yerde mıh gibi her şeyin aklında kalmasıdır
aşk mı?
köküne kibrit suyu...
ne zaman bana denk gelse öldürüyor içimdeki çocuğu.!
"A.A.A"
Hepsi de kederden kurtulup yöneliyorlar,
günlük yaşayışlarına gelişen şafağında
sesinin, oysa adın onların arasında yasak
bana. Adın yasaklanınca bana, uzak, uzak
o uzak bahçelerden, kıpkızıl karanfiller açtırıp,
Mihriban derim birine, Mihriban derim sana,
sığınıp sesinin sürekli şafağına. Ve sen bana
gülerek - gizlice ağlayan biri var her gece
şafağın yollarını açmak için - diye anlatsan,
biliyorum ben gerçekte, kimdir ağlayan,
Yani düşündüğün öluyor mu. Tam ben
ayrılırken sendeleyip, elimi tutuyorsun...
ne demektir bu, Ama, bilmek istiyorum
gerçek mi değil mi, elini tuttuğum....
Turan, Mistik
Dillendi mi yürekte yokluğun, sen
yer alırsın yanımda, bu sayıklamalar
bu duyduğun, tutsak çocuklar kanımda.
Astım kara taştan duvarlara, yeşil altın
süslerini, hazzın lavında benimle ara,
sonsuzdaki ak yerini.
Turan, Mistik.
Ahiret yurdunu kazanmaya gayret edin, ama, dünyadan da nasibinizi unutmayın. - KURAN, KENDİ.
Hepsi de kederden kurtulup yöneliyorlar,
günlük yaşayışlarına gelişen şafağında
sesinin, oysa adın onların arasında yasak
bana. Adın yasaklanınca bana, uzak, uzak
o uzak bahçelerden, kıpkızıl karanfiller açtırıp,
Mihriban derim birine, Mihriban derim sana,
sığınıp sesinin sürekli şafağına. Ve sen bana
gülerek - gizlice ağlayan biri var her gece
şafağın yollarını açmak için - diye anlatsan,
biliyorum ben gerçekte, kimdir ağlayan,
Yani düşündüğün öluyor mu. Tam ben
ayrılırken sendeleyip, elimi tutuyorsun...
ne demektir bu, Ama, bilmek istiyorum
gerçek mi değil mi, elini tuttuğum....
Turan, Mistik
Dillendi mi yürekte yokluğun, sen
yer alırsın yanımda, bu sayıklamalar
bu duyduğun, tutsak çocuklar kanımda.
Astım kara taştan duvarlara, yeşil altın
süslerini, hazzın lavında benimle ara,
sonsuzdaki ak yerini.
Turan, Mistik.
Ahiret yurdunu kazanmaya gayret edin, ama, dünyadan da nasibinizi unutmayın. - KURAN, KENDİ.
İlk metine katıliyorum şairem.
İkinci metine açıklamam şudur;
Bireysel şiir ajandadan öteye gidemez.
Bir şiir yazıldığı an topluma mâl olmuş ve halkındır.
Sadece şiirin yazımı, imzası şairindir,duygusu halkındır.
Sonsuz saygı, sevgiyle şairem.
Sevgi saygı benden de size gelsin sevgili Hamiye Gül,
Hamiye Gül; “Hasılında seçimdir ister seçer ister seçmezsin.”
Elbette öyledir tıpkı hayat gibi, ömür seçimlerimiz doğrultusunda yol almaz mı zaten. Aşk da bunlardan biri. Hoyrattır aşk, yıpratır. Bunu psikolojik sebeplere dayandırırız, hormonlarımız sayesinde oluşan patolojik bir durum olarak açıklıyorum bu duyguyu ve kontrolü de çok zordur. Çoğu zaman pişmanlıklarla sonuçlanır. İşte bu yüzden de denetleme mekanizmamızı yani (irade) hiçbir zaman, zamana ve şansa bırakmamalıyız. Burada duygular ağar basarsa ve sadece kişi o duyguyu yaşamaya karar verirse işte bu seçimdir. Kötü bir şey mi? Burada da ahlak kavramı devreye giriyor. Bu da sorgulanabilir çoğu çevrede makul sayılan bazı yaşam tarzları, bazıları için absürt karşılanabilir. Lakin, kişisel tercihler , diğer kişiler tarafından saygıyla karşılanmalı. Yargılamadan kaçınılmalı. Yine bu ahlak anlayışını benimseyen kişilere de, bu seçimi yapanlar saygı duymalı. Bakın her kural ve seçimler nasıl birbirini bağlıyor ve nasıl birbirimizi etkiliyor değil mi? Ama her seçim sonuçta sevgiye, anlayışa, saygıya bağlanıyor.
Yazdıklarımıza gelince; yazar dediğimiz kişi kendi duygularını anlatırken, gözlemlerini de anlatır. Yeryüzünde milyonlarca beden, milyonlarca bedel varken normal olan da her türlü duygunun ve gözlemin yazar tarafından dile getirilmesi değil midir zaten? İyi bir yazarın iyi bir gözlemci olması şarttır.
Sevgilerimle… :)
Aşk iradedir aslında...
Mükemmel tespit şairem.
Hasılında seçimdir ister seçer ister seçmezsin.
Ama nacizane yazınlarımız duygumuz kanısıma varılıyor ; oysaki şair halkın ortak duygusunu yazar...
Her yazdiğımızı yaşamayız ;lakin toplumumuz genel çerreye ulaşma seviyesine henüz ulaşmamış.
Sevgi ve saygıyla şairem.
Aşk, legal de olur illegal de olur. Yani Aşkın içinde karaktersizlik de barınır. Mesele aşk değil iradedir aslında.
Aşk bir karakter meselesidir. Karakteriniz bozuksa Aşk sandığınız duygu da bozuk olur.
Öz güven en büyük aşktır, ailede kazanılır. Yağmurda ıslanmayı babasından öğrenen kız çocukları pişman olacağı şemsiyeye siper etmez başını. Aşk som altın yağsın isterse.