Bizim coğrafyada herkes birbirinden fazla ölür
Dalından düşse cemre, pencerelerde kar görünür
Bizden olanı bize uzaklaştıran neyin mirasıdır ki
Azaldıkça anlıyoruz, babalar kimin kurşunuyla ölür.
Onaramadık sızılarımızı, nerede düştük demekten
Külden mürekkeb olsa nasıl çizilirdi savaş
Karanlıklar içinde yanarken güneyimiz
Tankın namlusundaki çiçek dahi dramatik
Kahrolası realizm ne kadarda romantik..
Herkes rüya olsun istiyormuş biliriz
Bize bembeyaz bir yüz bırakıp gitti son peygamber
Irmakların heyecanını güzel adamların ayaklarına
Yeşil hırkası, siyah sarığı gözyaşı ülkesinde minber
Adını zikrediyor lakin seni anlamıyor şimdiki yüzler.
Karıştım toprağa, yağmurdum çamur oldum
Yalnızlığımı cinler ekip biçtiler
Çölde ateşle gezinen hayalet oldum.
Alnım lekelendi, borular üflendi kavmimin üzerine
Şehrin ucundan iyi adamlar beklerken
Gözden kaçmış göçlere mülteci oldum.
Namlumun ucuna buz koyup güneşi övdüler
Toparlanıp ergen alnıma bana turuncu öğütler
Oysa devrimciydim yeşil yelek giyerdim
Pileli kot, spor ayakkabı ve çeviri kitaplar
Yakamın üstünde şubat, ayaklarımın altında Amerika
Önceleri Şeriati okurdum sonra İran’dan soğudum
Elleri karaya çalanların mihverinde kara delik
Suya kan katılmış şehir ne kadarda acı
Kaç dere ağzında nice kelimeler ezberledik
Ürkmeyin efendiler biz terledik, yine biz tükettik
Sabahın ağzıyla gülüp güneşi inkar etmekte ne
Dokunsak saçlarına yeşile döner yeryüzü
Yalınayak gözleri kilit vurmuş gülmelere
Boynuna taş bağlıyor gamzesinde güzü
Kalabalıklar arasından taşıyor, yaralı yüzü
Yenilgiyle başlayan hayat gülü yakarmı
Göğü kucaklayan el secdede çınar ağacı
Zakir, bu neyin şerbeti içinde yaz sıcağı
Kokladıkça ölüm, akılları sağır eden gülü
Dünya denilen şey dört mevsim darağacı.
Tuhaflıklar içinde dönüyor dünya kızağı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!