benim adım bağlama;
divan’ dan cura’ ya teli burulup, göğsü vurulan
sesi perde perde yayılan dünyaya
gövdesi en çok yaralanan, en çok suçlanan tezenesi
sapı en çok kırılan ve en çok yakılan bağrı
anadolu’ nun kabuğuna sığmayan meyvesi;
Kırık dökük hayatlar tüketilir
Karşımda süzülen soylu konaklarda
Silkelenir balkonlardan
Akşamdan kalma eğreti anılar
Görmezden gelirim
İlk kuytuda tekmelenir üstüme
ben sende tırmandım güzele
avuçlarımdaki neşeyi
gözlerimdeki pırıltıyı
sende tanıdım
sende ulaştım doruklara
sende öğrendim seviyi
sizin oralarda da
kuşlar gömüldü mü suskunluğa
soldu mu yaprağın yeşili
bir gün daha
ulu orta soyunurken
ucuza terletti mi her yanınızı
ne yükler kaldırdın
ne ökseler söktün yerinden
hayat üstüme çökerken
kaç kez dokundun gözümün tuzuna
kaç kez taradın saçlarımda baharı
kaç kez kaldırdın beni düştüğüm yerden
suskun bir ilahiyle
gölgeye çekilirken hayat
elleri nasırlı bir kadın
günleri tarar saçlarında
havada karanfil kokusu
geçen her gün,
çoğaltsa da gönlü kırık boynu bükük demleri
sevgiye olan inancımdır;
direnip soğuk rüzgarlara
bel bağlayan hayata
Tuz.
Ekmeği banıp el uzatmak;
Rüzgarlı yamaçlarda
Gülümsemek yeni yazılara.
Tuz.
Hadi kalk,
şimdi
yeni bir güne
imza atma zamanıdır
şimdi
pörsümüş gecelerin gitme
defosu gözden kaçmış
Şık giysilere benzer
Kimi muhteşem sanılan ilişkiler
Ne denli yakıştırsan da üstüne
Çıkarıp atmak istersin hemen
Hatayı ilk fark edişinde
Issız ve yalnız zamanlarımda, sesimin yankısını bulduğum ender şiirlerin şairi. Umarım hayat ona hep saygı gösterir.