sen gittiğinde
karanlıklara gömülen şehirler,
öyle bekler ki dönüşünü;
soyunup dökünerek özenle
pasını siler
kan ter içinde gecelere
yüreğinin yanından geçerken bir gün
gülüşünü gördüm önce
içinde nehirler akan gözlerini saklayan
kınalı bir kuzu yatarken koynunda
melekler uçuşuyordu kollarında
sana mektuplar yazdım
elde dokuma uykusuz kağıtlara
havadan sudanken mevzular
yeşildi sarıydı maviydi harfler
sana bana gelince sözün sırası
tutturamadım ilmekleri
yarısını ben savurdum hayatın
yarısını rüzgar
yarısını ben akıttım yağmurun
yarısını bulutlar
yarısını ben taşıdım sevdanın
yarısını yine ben
belki şiir;
kuru yapraklar düşerken toprağına,
içinde hep yeşil tuttuğun bir çınar dalı/
belki gidenlerin ardından
o dala astığın bir mavi mendil/
belki de
bir kapı aralansa
nefes alsa odalar
küpelerini sallasa salondaki çiçek
halılar dansa kalksa
açıp kanatlarını pazar yerini selamlasa balkon camları
ne güzel olur
sarı, siyah, kızıl, kahve saçları,
omuz omuza halaya durmuştu rüzgârla beraber;
barışı alkışlarken elleri.
kuru, soguk, kanlı bir cumartesi karesinde donduruldu
o mavi, masmavi gülüşleri
nasıl da pervasız soyunmuş iğdeler
nasıl da arsız bir telaşla katmış rüzgarın önüne rayihasını
hanımelleri peşinden gidip işveli bir edayla
atmış kendini pencere demirlerine
kanatlarında bin bir dans figürü serçelerin
Issız ve yalnız zamanlarımda, sesimin yankısını bulduğum ender şiirlerin şairi. Umarım hayat ona hep saygı gösterir.