Doğduğu ay olduğundan mı, yoksa kimliğini en çok besleyen çağ olduğundan mı bilinmez!..
Aşkın, umudun, ışığın olduğu kadar mayısın da tutkunuydu; fakat eylülün mahkûmuydu. Ekvatorla kutuplar kadar zıt, sarmaşıklar gibi iç içe olan bu hâl, onu kâh ateş olup kahreder, kâh bayram gibi sevindirirdi.
Gülün ayı mayısla birlikte gönlünün ve tabiatın bin bir cilvesine şahit olmak, mutluluğun ta kendisiydi; ama ya eylül?
Yüz yıllık gamı zedeler,
Efkarı imbikten süzer,
Suyun elmas sırçası…
-I-
Göğün yamacına saplanır
Kül rengi akşamlar,
Gömülür derin yalnızlıklara
İzbe damlar.
Gün çok yorgun
Ayrılık sisi omza ağır ağır çökmekte,
Zâlim vedâ korsanı kürekleri çekmekte.
Bilmem nasıl koparım, çiçeğimden, özümden?
Bulutlar ağlarını, örmüş gözüme nemden.
-1-
Canım doktorum, yine mi tahlil?
Vurgun yemiş yaprak, dal yorgun.
Şimşekler çakar, bulutlar ağlar
Bülbüller gamlı, serçeler sefil.
Sapsarı duvar, kapanmayan yara
-I-
Beriler serseri, çağımız çılgınca acı ve çiğ;
Ateşböceği şavkında söylenen cılız sözler,
Yankısı susan ses, umutsuzluğa çalınan nefes,
Işığa karşı yabancı…
Çırpındı pirina iştahında fena arzular,
Yalnızlık diyarıdır bu ıssız yer
Sokaklarında huzur aranan.
Geçse de pek çok seneler
Gurbetlik dinmez bir an.
Buğulu gözler, titrek eller,
Dil-rüba “ses”in yolunu gözler.
Sitem edip saplama yarama hançer,
Bu saatten sonra sitem kâr etmez.
Tamam, dost acı söyler amma,
Gücümüz geçmişi getirmeye yetmez.
Kabre dek taşınır bu onurlu yük,
Ihlamurlar diyordun ya hani;
Geçen mevsim, aşk bayramında
Ihlamurlar bir açsa diyordun;
Ferah, içten, baygın
Cennet tadında
Ekmek gibi
Ayvaya fıstık der şu insanoğlu
Tahlilde netleşir gerçeğin özü.
Burnunun ucunu göremez amma
Koparma derdinde gökten yıldızı.
Sirkeye yatırır asrî bilimi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!