Cesaret vermedin bu garip cana,
Tebessüm aradım hep yana yana.
Sundum elmas gibi aşkımı sana,
Ne olur sevdiğim, dön de gel bana!..
Gönül ülkesinin bayrağıydın sen,
Çağımız çılgınca acı ve çiğ;
Ateşböceği şavkından söz
Yankısı olmayan ses
Umutsuzluğa hapsolan nefes
Işığa karşı yabancı.
Ne kadar da uzak
Gecenin bu en karanlık anında,
Venüs’ü andıran hatıranı izliyorum.
Buluşuruz diye mehtabın koynunda,
Yemyeşil bahçeler gizliyorum...
Sıcak gülüşün, cömert bakışların,
Gurbet yamaçlarını hüzün kapladı,
Güz gürzünü eylül dala sapladı.
Pitoresk bir tablo, notası: sızı
Yaprak dökümüdür dökülen dizelerden.
Sürgüne uğramış sürgünler gün ötesine,
Kederden hıçkırıyor, bak her sine.
-I-
Çılgın sahraların göğsüne kadar
Uzanır zamanın parmak uçlar
Ruhumun aynasıdır, ruhun.
Nazın, edan, sevdan alır aklımı
Yola, çöle, dile düşürür.
Memleketimdeyim işte şu an
Kavuşturdu çok şükür beni Yaradan!..
Güneş, pastel boyalarını almış eline
Manzara kondurmuş huzur sandalına.
Mora, maviye, çimene bürünen
Denize daldırıyorum gözlerimi,
Yavaşça uzatsam ellerimi göğe
Hissetsem bulutların yumuşaklığını.
Çeksem içime doya doya
Baharın misk ü amber havasını.
Koşsam taptaze kırların üstünde,
Hatıra kuşandım cepken yerine
Kurşundan maziyi sıkasım gelir.
Yıllardır ağlarım kendi kendime
Keban olup bendi yıkasım gelir.
Ezelden işlenmiş yazgına adım,
(28/01/1999, 16:13)
Yaktın bağrımı cayır cayır ey cani!
Aşkımızı bir pula sattın da gittin.
Saadet derecektik dört mevsim hani?
Cana hicran okunu attın da gittin.
Aydınlığımdır gözlerinin karası,
Tatlı tatlı kaşınır gönül yarası,
Âşık ile maşuğun has aşk şırası,
Gül kanatlı hasret kazanında pişer...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!