Ejderha alevidir güzün gürzden nefesi
Esmer vadilerin yorgun türküsünde.
Savrulur yılkı atlarının terkisinde
Deniz gözlü yağmur kuşları,
Bulanır yine su başları.
Kurşundan ağır yaradır sensiz her saniye,
Nice beldeler gezdim, yok senden güzel...
Sana kavuşmaktır aldığım en güzel hediye,
Gönlümde kocaman sızısın sen KIZILBEL!..
Hayıtlık’a çıkarken güzelliğin çarpar göze,
Sitemkâr olup dağlama yüreğimi
Buluttan bir neyim feleğin elinde.
Şaşırdım rotamı, kırdım küreğimi
Aksini aradım sevda gölünde.
Taş değilim ben,
Benim de akar içime yaşlar.
Bir söğüt dalıdır belki,
Belki de al bir lale,
Ulaşmayı umduğum mutluluk...
Vakit epeyce ilerlemişti. Usul usul yaklaşıyordu akşam. Biraz önce yol sapağında otobüsten inmiş, nihayet ayak basabilmişti köyünün tozlu yoluna. Hiç duraksamadan yokuş yukarı biraz yürüdü, manzaralı bir dönemeçte azıcık soluklandı. Tekrar yola koyulmanın vaktiydi. Yerinden doğruldu, dalgın dalgın yürümeye başladı. Sırtında bir çanta, elinde bir bavul ile hava kararmadan köyüne varmak, yıllarca gözünde tüten ailesine sürpriz yapmak istiyordu.
Anayola biraz uzakçaydı köyleri. Yarım saat kadar yürümüş, yolun çoğu kısmını tüketmişti. Az ötede bir çınar ağacı, onun yanı başında da şırıl şırıl akan bir pınar olacaktı. Çocukluğunda çok severdi orayı. Ne hatıralara tanıklık etmişti çınar ağacı ve yanı başındaki pınar.
Çeşme dedesinin yadigârıydı. Sanki ölmeden yetiştirmek istercesine gece dememiş, gündüz dememiş, o sert kayaların arasında yollar aça aça suyu bir boruyla yolun kıyısına kadar indirmiş, sonra bir de kendi elleriyle çift oluklu taştan bir çeşme yapmış, birkaç hafta sonra da vefat etmişti. Şöyle yazdırmıştı dedesi çeşmenin başındaki taşa:
(2000’li yıllara girerken kaleme aldığım bir yazı)
Pek muhterem okurlar, dostlar;
İnsan hayatında yenilik ve değişiklik gerçekten çok önemlidir ve olumlu yönde olması bir ihtiyaçtır. Sabit manzaraları, benzeri olayları, klasik lafları, tekdüze hayatı, aynı davranışları, ertesi gün aynı kıyafetleri giymeyi hatta iki öğün üst üste aynı yemeği yemeyi sevmeyiz pek.
_14 Şubat'a ithafen_
Son ikindi şafağı poyraz vakti
Çökmüştü yaz sonu, güz matemi
Bilemedim rüya mı, hayâl mi?!..
Kırk altı pare mumdan gemi
Zifirî bir gecede çevriliverdi
Sürgün kapısının tokmağı.
Kurtuluş ufkunun alnından
Güneşli müjdeyi okudum.
Sabır tığıyla çile kanaviçesini
İlmek ilmek dokudum.
Dolunayın şavkı vurur gönlüme
Hasret ateşim tutuşur,
Seni düşlerim en parlak halinle…
Donar damarda kanım,
Yıldızlara bakar bakar
Göğsümü yumruklarım...
-I-
Yaz mevsiminin en nadide, en neşelisi,
Serin bir temmuz gecesi.
Mavilikler doğuyor gönlüme,
Engin, duru, saf mavilikler…
Eriyor kederler birer birer,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!