Sene bin kırk, burası Dandanakan
Bir tarafta Tuğrul,
Bir tarafta Mesud idi Sultan
İki devlet, iki boy, iki oğul
Bir ellerinde kılıç
Bir ellerinden kandır, damlayan
Bayram olur, ilk önce senin elini öperdik.
Cebinde harçlığın olur olmaz bilmezdik.
Toplayıp tüm torunlarını, dizinin dibine
Elini atardın, cemedeninin cebine
Aman aman burda ne varmış diyerek
soluduğum hava,gördüğüm yüzler değişti.
ezbere gittiğim, yürüdüğüm yollar değişti.
Konuştuğum diller, Gündüzüm gecem değişti.
Yılkı atlarım, ayrık otlarım, hoyratlarım
Demir dağın tozu var üzerinizde
Hadi kalkın, silkinin bir aslanlarım
Şimdi, şimdi yürümek düşer bize
Kısraklar sağılsın, kımız edilsin
Ak sakallı ak dedem ak ata binmeli,
İşte düşman deyü, kılıcın çekmeli
Allah Allah deyüp inleterek dağı taşı
Düşmanı tekrar denize dökmeli
Ve deniz…
Senin gibi eşsiz
Gözlerin kadar mavi
Seni izler gibi
Çokça huzur sanki
Gazimağusa Maraş’ta güzide bir okul
Altın bilezik dağıtır ve oldukça makul
Öğrencisi cesurdur, çalışır; olmaz kula kul
İstikbalin en muhteşem kalesidir Doktor Fazıl Küçük.
Günlerden herhangi bir sabah ekmek buğusunda
Döndüremedim seni, döndüremedim! Bir ardına
Sen giderken, gözlerini kaçırıp benden,
Büklüm büklüm, salkım saçak ağlayışına
Anlamıyorum yinede dönüp bana bakmayışına!
Döndüremedim seni, döndüremedim bir ardına
Kafam da farklıyım.
Kafalarda çok farklı
Hangisi gerçek benim
Olur bazen üzerinde düşündüğüm
Çatışır düşündüğüm ile gördüğüm.
Sen! kendi derdine yan Dünya
Senin de kıyametin kopacak
Öldürdüğün milyonlarca insandan
Hiçbiri senin yanında olmayacak
Dağların dürülecek içim acımayacak



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!