. . . Gördüm onu yıllar sonra
Işık yoktu ;derinliği artmış gözlerinde
Gördüm onu elleri böğründe
Başı omzuna doğru,gözleri beton zeminde
Oysa duyduğum haberleri
Yok mu heybende
Pişirip de sunmak istediğin
Paylaştıklarımızdan kalmadı mı bir lokma
Yok mu heybende
Gönlümün sahibi kül kedisi
Düşler ülkesinden kaçan peri
Gülüşlerin arkasında ki sihiri
Alıp götürür benden beni
Venüsün kızılı şarap tadı
... Çıt. Sakın; Yosma!
Aşk kadar kirletilen bir elbise var mı ? Firuze
Yürek sığınılacak bir liman mı ?
Yoksa okyanusa açılan bir gemi mi ?
Yaralılar limana aşıklar okyanusa koşar sanki
Limandan önce zamana ihtiyaç var inan ki...
Zaafından vurulan adam
Kanayan yarasının içindeki iltihaptır.
Ayakları tutmaz,elleri titrer,gözleri kurur
Ve umutları gecenin zifiri karanlığındayken;
Havası her daim soğuk ve pusludur
Zabitim zıvanadan çıktı
Bilemedim bir anda ortalık karıştı
Taksimin aşağısı Beyoğlu
Çoktan öldü beyin oğlu
Vapurla haremden Üsküdar'a
Ah be !
Acımasız zaman
Var mıdır ?
Senden acımasız olan
Nasılda yanılttı bizi
Nasılda olmazları olur kıldı
Anladım ki
Seni taşımak seven insan yüreğine ağır gelir
Tuttuğun her ele kelepçe olur ellerin
Yanında yürüyene pranga olur ayakların
Mezar niyetine gamzeli yanağına gömülür her kurbanın
Ne kadar çok dilek tutulmuş olsa da gece vakti
O kadar çok düş sönmüştür şafak vakti
''Ayaklarının üstünde durması için illa iki ayağımı olmalı insanın''
Veda anında nokta ;Birinin sözü biterken, diğerinin sözünün başladığı yerdir.