Aşkımızı göğe çeviriyorum kamaşıyor gökyüzü
Kaşın gözün dönüp dolaşıp buluyor beni
Bir rüzgârım vardı anlatması şimdi uzun iş
Denize bakıyorum geçerken karıncalarıma uğruyorum
Gökyüzüne karşıyım, sonunda anladım bunu
Bulutları ve kuşları söylüyorum
Omuzları geniştir şairlerin, dizeleri sarkık
Göğüsleriyle yürüyor sokağın en alımlı kızı
Sen hesaplarsın pekmezin esrimesini
Güz üzümden daha da kederli
Bir deftere karıştırdım seni ince deftere
Benim iyi kalpli kudret narım
Akıp giden derecik
Çöllerde neden kurudun
Taş üstüdeki morca çiçek
Sen böyle neden soldun
Yarınlara kanadı kırık
Ve sonra ben taş çiçeği
Taşlarda bitmişim, büyümüşüm susuzca
Bir gelin yakmış da türkü diye
Demişler sevda olur da uz dağlara düşer
I
İskelede, sapan taşıyla
Bir kumruyu vurdular
Açtım yüreğini
Yıllar önce küçük sevgilimin
Dizime attığı taş
Masamız bir yaz ayı. Sandalye
Gölgesi ağacın
Su damlacıkları düş kırıntılarıdır
Kuşların düşürdüğü
Senin yürüyüşünde
Bağ bozumu pekmez kokusu
Üfler aşkımı çakıllı pınarları
Serinletmez acımı su
Kuş alayı anızlı tarla koynunda
El salla taşlığa soyunan güneşe
Dere ile akan dolunaya
Ya da erotik duruşuna incirin
Çardakta buluşmanın günahına
Dişlerinden okunmalı sevincin
Türküler kamaştı o gideli
Gülüşler söndü, öpüşler söndü
Antalya’da periliydi, Antalya’da meriliydi
Kederli şimdi Kaleiçi evleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!