Büyüklerimiz; “cüsseleri büyük oldukları için mi? ” büyük söz söylemişlerdir. Yoksa! “Büyük söz söyleyenler mi, büyürler? ” ve büyük olurlar!
Büyüklük, kişiye göre değişen “göreceli” bir kavramdır. Göreceli olmayan yanı ise, “büyük sözler veya büyüklerin sözleri” ki; bunlara “ATA SÖZLERİ” denir, gerçekten büyük mânâlar taşırlar.
Bu sözleri; iyi dinleyen, iyi öğrenen, iyi anlayan ve hayat boyu yerinde ve doğru uygalayanlar.. birçok avantajlar sağlayarak, kısa bir zamanda; çok uzun zamanda kazanamayacağı birçok basamağı hızlı tırmanıp, bir çok makamlar, dereceler, imkânlar, mesafeler.. kazanırlar...
İşte, bu büyük sözlerden şiirleştirdiğim bir demeti, sizlerin istifadelerinize sunuyorum... “Büyüklerin sözleri” veya “ sözlerin büyükleri...”
B Ü Y Ü K L E R İ N S Ö Z L E R İ! .. – 1
“YOK’tan VAR, VAR’dan BİR, BİR’den ÇOK; ve bir gün gelince de, bu mevcut olan ÇOK’dan, yine YOK olacak olan.. İNSAN! ..” Hiç düşündün mü? “Ben, madem ki VAR’ım ve YAŞIYORUM, KONUŞUYOR ve DÜŞÜNÜYORUM.. ve dahi; BİR ÇOK İŞ’le ve fiille İŞTİGAL EDİYORUM.. O halde; BEN, “BUNLAR İÇİN Mİ VAR’ım? ..” Bunlar için mi, yaratıldım? ..
Aşağıda da görüldüğü gibi, bir çok “SAYISIZ BEDEN’den meydana gelmemizin; sebebi, hikmeti, şartı, sırrı ve sorumluluğu.. ayrıca, Ahiret’teki sonuçları hakkında ne biliyoruz? .. Size, göre biz; acaba, iç-içe geçmiş kaç adet bedene sahibiz? ! ! Bu bedenleri, nasıl en rantabl bir şekilde nasıl kullanır; çıplak gözle görür, deneylerle bilir, aklımızla ve fikrimizle anlar ve sonuç da farkına varabiliriz? .. Ne dersiniz? Benim ile birlikde insanı meydana getiren bu, “BİRLEŞİK BEDEN”lere bir seyahat yapmak ister misiniz? Bu bedenler, önem sırasiyle şöyle başlar ve devam eder.
1=Fizik beden,
2=Ruh beden,
3=Nefis beden,
4=Enerji beden
ANADOLU!.. Ne ilginç ve ne gizemli.. bir kelimedir.
Sanki, dünyanın sırrını bağrında taşır. Sanki, dünya kadar insana.. hem yatak, hem yemek ve hem de AŞ’tır. Sanki içtenlikle türküler söyleyen bir KARDAŞ’tır...
ANADOLU’nun TÜRK’ler ile, Türk’lerin de Anadolu ile fiziki ve ilâhi YAKINLIK ve İÇ-İÇELİK sırları, akıllarda hayranlık uyandıran sosyal ve siyasal ilişkileri, karşılıklı olarak birbirlerine olan lütûfları ve ihsanları.. ve gıpta edilecek benzersiz fedakârlıkları ile birbirleri adına yaşamaları.. sanki et ile tırnak veya sanki bir ana ile evladın.. birbirlerini tamamlayan ve "TEK BİR BÜTÜN!.." olma ilişkisi gibidir.
Ben, bu Anadolu toprakların(ın doğu ucun)da ve bir Türk olarak doğmuş olmam, (tekrarlamamak adına) yukarıdaki paragraftaki bütün övgülerin ve sorumlulukların da beraberinde, bütün görevimi ve bu görevin sorumluluğunu vicdanımda idrak etmiş olarak; önce yaratılmış olmamdan, sonra Müslüman olarak yaratılmamdan sonraki, bana verilmiş üçüncü ve en büyük lütuf, ihsan ve kerem olarak addediyorum.
Çünkü daha ben dünyada yok iken, Anadolu ile Türk’ün Malazgirt’den de çok önce başlayan bu karşılıklı kutsal, duygusal ve girift ilişkisini, Anadolu’da doğmuş bir Türk olarak böylece şimdi daha çok iyi anlamış, daha çok kavramış ve aşağıdaki şiirde dile getirmiş olmam da, Rahman’ın bana özel bir lütfû, keremi ve ihsanı olsa gerek.
Ya siz! Anadolu ile Türk’lük arasındaki bağlantılar hakkında ne der, nasıl düşünürsünüz? Veya benim aşağıdaki şiirime can-ı gönülden katılır mısınız?
Ben; bazan yalnız, bazan da; kalabalık içinde olsam bile, sessizce ve dilimi, dudağımı oynatmadan, kendi kendimle konuşur, dertleşirim. Bu haml, insani bir hal ve kendini dinleme san’atıdır. Yine, böyle ilginç anlarımın birinde; elimde kalem, önümde bir kâğıt parçası olduğu bir sırada; aşağıdaki şiiri yazdım. Şimdi, sizde bu şiiri okuyunca; benim düşüncelerime katılır da, bana hak verir misiniz? Yoksa, siz; benden daha farklı mı düşünürsünüz? ...
DEDİLER. VE DEDİM
surprizsite.com / ŞİİR NO: 179 Tarih: 20-04-2009
Alışkanlıklarımdan biri olarak, Has-gül vakfı.com ile ilgili bir konunun üstünde düşünürken; aklıma çocukluğumun ve o günlerin Azeri lehçesine çok yakın olan ve de halk arasında günlük olarak kunuşulan Erzurum şivesini hatırladım. Ne kadar sıcaktı, ne kadar içten ve samimi.. idi. Her gün Batı’dan aldığı eğreti kelimeler ile gittikçe bozulan ve her on yılda bir adeta kabuk değiştiren, dolayısiyle de gerçek Türkçe’den gittikçe uzaklaşan, “İstanbul lehçesi”nin o; soğuk, sevimsiz, basit ve argoya yelken açan suni halini düşündükçe; bu sıcaklık, içtenlik ve samimiyet.. yokluğu, bir kor gibi yüreğimi yaktı.Çünkü, Batı’dan giren suni kelimeler ile bu bozulma, her geçen gün kendisini daha da çok belirgin olarak hissettiriyor…
Günümüzde yeni yetişen bir genç, anasının ve babasının konuştuğu Türkçeyi basit bulup eğlenebilmekte ve yarısı argo 200-300 kelime ile konuşarak, adeta gerçek Türkçe’yi katledebilmekte ve bu dejenerasyon hali gittikçe artarak, Türkçe dilini katletmektedir. Sonuç olarak da, her nesil değiştikçe, bir önceki neslin konuştuğu DİL’in tercüme edilmesine ihtiyaç duyulur hale gelmektedir. Bir de “Ha” harfinin gırtlaktan çıkan şekli “HI” sesinin alfabeden çıkması ile de zaten Türkçe’nin beli o zaman kırılmıştı. Şimdiki deformasyona, “HI” harfi (her ne kadar, 11-Kasım-2013 atrihinde tarihinde yeniden bu konsa da) biraz da bu Latin alfabesine geçişin eksiklikleri zemin hazırlamıştı…
İşte şimdi sizin takdirlerinize, her ne kadar “HI” harfi eksik olsa da, çocukluğumda konuşulan Türkçe ile bir şiir sunuyorum. Dilerim, teleffuzda hataya düşmez ve beni tenkid etmezsiniz.
A H G A R D A Ş! ..
Yine insan, yine insan, yine insan...
Yazmakla, serüveni bitmeyen; yaratılmış en mükemmel ve zayıf, en zarif ve en kaba, en yüce ve en aşağılık, en bilgili ve en cahil, en-en... EN’leri ve zıtlıkları saymakla bir türlü bitmeyen varlık! .. İNSAN.
İnsan; biraz da, kendisini tanıyıp, anlayabilse! .. AH! BİRAZCIK, ANLAYABİLSE! Her geçen gün, bir çok yere, bir çok defa gider ve GELİR de.. bir gün olsun ve sadece bir defacık da, kendine GELEBİLSE! ..
A H Ş U İ N S A N
A K I L. İnsan yaratılmış olmasından sonra, dinden dahi önce gelerek, kendisine verilen en büyük lütûf ve ihsan’dır. Çümkü, aklı olmayanın dini de yoktur. Aklı; kimi başında taşır, kimisinde yoktur ve boşu boşuna uğraşır.. Akıl da, bu işe çok şaşar ve pusulası karışır...
Sonunda ise; zıvanadan çıkar ve aklın da, aklı karışır. Kimisin de ise; akıl bir deryadır, “okyanus aşar! ” kimisinde ise, bir damladır ve düştüğü yer dahi, bu damlaya şaşar. En kötüsünü ise; o, hep var olduğu halde, onu pek bilmeyen ve kullanmayan ahmaklar yaşar….
Siz. Evet; ya, siz! Aklınızı rantabl olarak kullanabiliyor musunuz? ..
Elinizde olmayan maddiyat için, gece gündüz çabalarsınız.. Ya! . Akıl gibi; kazanmakla “ELDE EDİLEMEYECEK” ve bedava verilmiş bir hazineyi, yeterince değerlendirebiliyor musunuz?
Ya, da! Siz: Zeki misiniz, yoksa akıllı mısınız? Zeki ile akıllının farkını anlatan, “Hadis-i şerifi” bilir misiniz?
İsterseniz, bir daha düşünün ve aşağıdaki şiiri okuduktan sonra, kararınızı verin...
Yaratılış, varlığın (mahlûkun) var olması (yaratılması) nın ilk ve en büyük kanunudur. Yaratılıştan sonra ikinci ve en büyük kanun, akıl ve aklın fonksiyonları (mantık, his, duygu, düşünce..) ile bilinç dediğimiz bu aklı mümkün mertebe en rantabl şekilde kullanmaktır.
Din, iman, inanç, sosyal ve beşeri ihtiyaçlar.. hepsi aklın varlığından sonra gelir. Çünkü aklı olmayan; dinden de, cezai ehliyetten de, hatta sosyal davranışlardan da.. sorumlu değildir.
Yani özetle akıl, fizik alem ile metafizik alemi birbirlerine bağlayan ve bu iki alemin kurallarını ile beraber kendini de inceleyen, araştıran, hipotezler ileri sürüp, hükümler çıkaran.. Allah'ın çeşitli mahlûkatına çeşitli derecelde sunduğu, en büyük lütüf, nimet ve ganimettir...
Bu gün de, aklın varyantları içinde biraz dolaşıp, varyasyonlarını aşağıdaki şiir ile dile getirmeğe çalışıp, şiir zevkinize sundum.
Siz de benim ile aklın varyantlarındaki bu gezintisine iştirak eder misiniz? Her şey aklınıza ve gönlünüze göre olsun.
Selâm ve dua ile...
YOK'luktan VARLIK (kul) yaratmak, yalnızca Allah-ü Teâlâ'ya mahsûstur. O, dilerse dilediği gibi yaratır. Dilerse, dilediği kadar yaşatır. Dilerse, dilediği anda da yok eder... Ancak bazı sıfatlarını, Yarattığı çeşitli KUL'larında sembolik olarak lütûf ve ihsân etmiştir. Bunlardan birisi de, (dolaylı olarak da olsa) varlıkların soylarının devamını kendilerinden sürmesini dilemiş ve her canlı varlığı, pozitif "ERKEK ve negatif DİŞİ olarak kendi soylarından yaratılmasını o varlıklar üstünden (yine Kendi koyduğu kanunları ile) sürdürmüştür. Böylece dolaylı olarak canlı varlıkların devamını, o varlık çeşidinin dişisi ile gerçekleştirmiştir. İşte bu kurala uygun olarak insan soyunu da, dişisi olan KADIN'dan ve dolaylı bir şekilde yaratılmasını lütfetmiştir. Haşa, kadın doğrudan yaratamaz. Yaratılış kanunlarına ve yine kader-i ilâhi'ye uygun olarak doğurarak soyun çoğalıp devamını sağlar. İşte bu doğurma olayı, kadını erkekten daha üstün, daha kutsal ve daha özel olarak müstesna bir varlık kılar. Ne mutlu, kadın olarak yaratılıp, ANNE'lik sıfatını taşıyabilenlere! .. Ne mutlu bu sıfatı, layıkı ile idrak edenlere...
A N N E L İ K V E S I R L A R I
surprizsite.com * SON ŞİİRLER * ŞİİR NO: 79 * 07-05-2015
İsteseniz de, istemeseniz de; ‘Yaratılışımızın mayası’ olan “İLÂHİ AŞK”ı, kimi erkenden farkeder.. onunla ihya olur ve onda şifâ bulur; kimi, biraz geç farkeder..bu aşk’a kavuşunca, sevinçden deliye döner ve o’nsuz geçen zamanlarına kahrolur.. kimileri ise; bu lütuf ve ihsanı, hiç faketmeden yaşar ve ölür de.. buna, yalnız; onda bulunan ruhundaki ilâhi aşk, isyan eder.. mahvolur ve de kahrolur… Ya siz! .. Ey! Allah’ın sevgisinden yarattığı, “çok-çok özel ve güzel varlık! ..” Kul’luk gibi, eşsiz bir derecenin sahibi olarak yaratılan, sen: Ya, sen! .. Yukarıdaki üç guruptan hangisindensin? .. Bir gün olsun, düşündün mü?
İlâhi aşkı, sevgiyi bulup; onunla tanıştın mı? Ya, Onunla; hiç yanıp, tutuşup, kavruldun mu? . İşte; size ilâhi bir aşk yorumu! ..
A Ş K! .. AŞK! .. AŞK! ..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!