S E V K A R D E Ş İ M, S E V...
Şiir no: 193 13-02-2010
Konu, SEVGİ’yse; tuttuğun yerden yapış.. “SÖZ”e,
Sevgi; Rabb’den yayılır.. sen de, “O YOL”u izle...
İlmin; başı sabır, gövdesi “EDEP” sonu fikir ve meyvesi şükür’dür. Elbetteki, bilimden değil, “İLİM! ..”den nasibi olana, üzerine
bir parçacık, ilim tozu bulaşana! .. Nefsini tanıyıp, Şeytan’dan ve avanesinden uzak durana! ..
Velhasıl, adam olana! .. ADAMLIĞI, BİLİMDE BULANA. Kısaca, azıcık edebi olana! ..
E D E P; Y A, H U U! ..
GERÇEK nedir? ..
Şayet, gerçek diye bir kavram varsa; (ki var) o zaman da, "en büyük gerçek nedir? .."
Gerçek; yerine göre "DOĞRU" veya "HAKİKAT" anlamında da kullandığımız bir kelimedir. Gerçek ilimde, dinde, sanatta ve felsefede.. farklı anlamları ve farklı kullanım alanları olsa da, yine de basit bir ifadeyle tarif edersek; "düşünceden bağımsız olarak, zamanda ve mekânda yer kaplayan, aklın aldığı her şey.." veya "zihnimize bağımlı olmayıp da, var olan her şey.." diye ifade edebiliriz. İnsanlık tarihi boyunca; din adamlarından filozoflara, basit insanlardan bilim adamlarına kadar.. herkesin kendi ufkuna, fikri altyapısına ve basiretine.. göre şekillenir. Gerçek, her zaman cevabı aranan en önemli sorulardan birisidir.
İnsanların çoğu otomatikleşen yaşam şartlarından dolayı, aslında toplumsal yaşam içerisinde gerçeği pek aramaz veya aramaya vakit bulamazlar. Robotlaşan bir yaşamda, robotlaşan insanın zaten gerçek diye bir takım sorunları da pek yoktur. Ayrıca işin içine menfaat girince çoğu zaman gerçeğe ulaşma çabası riskli ve tehlikelidir. Dolayısiyle de insanlar, buldukları ile yetinip, sanal ve ya hayal dünyası içinde yaşamayı, gerçeği arayıp bulmağa tercih ederler.
Gerçek, manipülasyonla değiştirilebilen, bazan hayal, bazan sanal, bir dünyanın bize sunduğu bir hologramdır. Bazan da gerçek, "GERÇEĞİN TA KENDİSİDİR..."
Soru: Sizin de, "gerçek sandığınız bir veya daha çok GERÇEĞİNİZ VAR MIDIR? .." Yahut da; "EN BÜYÜK GERÇEĞİNİZ, NE KADAR GERÇEKTİR? .."
İslâm şeriati içinde, bir çok kutsal günler vardır. Bayramlar da, bunlardan biridir. Muhammedi’lerde ve de Türk’ler de ise; bayramın yalnız adı değil, kutlanışı bile, diğer din ve milletlerin bayramlarından çok farklı, çok daha edepli ve çok daha vakârlıdır.
Bilhassa; BAYRAMI bir gün önceden karşılamak için bile, ayrı bir heyacan ve ruhen arınmanın zirveleri yaşanır! .. Bayramın gecesi ise; tam bir metafizik gerilim terennüm edilir ve ilave ibadetler, hayır ve hasenetler yapılır, en mühimi de uyku uyumadan sabahlanmaya çalışılır...
Şafak vakti; metafizik gerilim zirve yapar ve apayrı duygular yaşanır, apayrı ruhani zevkler Arş’a yelken açar! ..(ekbette ki; bunu kalbiyle, vicdanıyla, aklıyla ve mantığıyla, gönlü ve duygularıyle.. yaşayanlar için.)
Sabah namazından sonra ise; diğer günlerden ayrı bir sabah, her yönü ile kendini hissetirir. Bu; tam tarif edilemeyen ve algısı, terennümü, yaşayışı.. çok farklı, metafizik gerilimi yüksek bir sabah’tır. “BAYRAM günlerindeki, o “BAYRAMA ÇOK ÖZEL SABAH’ların! ..”
Hiç unutulmaz, “bayram günlerine rastlayan bu mübarek sabahlar! .. ” Her sabah’tan, çok farklı bir sabahtır; şu bayram günlerindeki sabahlar! .. Ve bir de; yılbaşı gecesi ile çakışan, “BAYRAM’daki O, SABAH” var ya! .. O sabah! .. İşte, insanı ah-vah ettiren o sabah! .. O, belki bir ömür boyunca; ancak, bir defacık yaşanan o sabah! ...
İşte, o yılbaşı gecesinin sabahı! .. Bilene, ne büyük bir yol ayrımını.. ve ne büyük bir seçimdi, O, BAYRAM’daki SABAH.. Beni, defalarca bütün zerrelerice; ahhhh ettiren, o sabah!
Kalbi paralı, gönlü yaralı; gözleri buğulu, çizgisi doğru; halimize durmadan ağlayan, dertlerimiz için karalar bağlayan zamanının “MÜHRÜ,” devrinin “GÜL”ü, mazlûmun umudu, zalimin korkusu! ..
Nur’u Dünya’ya yayılan, meleklerce biraz da kayrılan.. bir “GAMET! ” bir gün “gönüllerde İZ SÜRERKEN” Hızır’a rastgelir.. ve ondan çok şey öğrenir...
Bilgisini çevresiyle bölüşür, Allah düşmanları ile yine; “O’nun verdiği ilimle” döğüşür...
Bir gün, “zamanda yolculuğa” çıkar, Dünya’nın daha sonra varacağı bir durağa uğrar; orada, her yer “masmavidir” ve burası Dünya’nın geleceğidir.
Gamet; bu gördükleriyle sevinir, bunu herkes bilsin, öğrensin ister...
Ve sonunda dayanamaz..müjdeyi verir...
Yemen’in kayalık, dağlık ve sulak bir bölgesinde, 1978 yılının sonu, 1979 yılının başı, soğuk bir kış günü; nur topu gibi bir erkek çocuk Dünya’ya geldi. O çocuk ki; 40 yaşına gelmeden, Mekke şehrinde, kendisini tanıyan bir gurup Müslümanın zorlaması ile ilâhi görevine başlayacak; Güneydoğu Asya’da doğan ve bir şekilde, Çin’in başına geçerek, bütün Dünya’yı kan banyosu yaptıracak olan DECCAL’e karşı; bütün İslâmı savunacak olan, Hz. MEHDİ (as) ile; nüzûl ederek ve el-ele vererek.. o; İslâmın en büyük düşmanı DECCAL’i, Kudüs banliyolarında öldürecek olan, Hz. İSA’nın, ortaya çıkmasının zamanının artık iyice yaklaştığı.. diğer belirtileri ile beraber, bugün yaşanan; ABD ve İsrail’in siyonist endeksli politikalarından dolayı, kendisini iyiden iyiye göstermektedir. (ALLAHUALEM)
Allah (c.c.) . İnşaAllah, Hz. Mehdi ile Hz. Muhammed (SAV) in hadis-i şeriflerdeki verdiği müjdelerine, bizi kavuşturacaktır. Bizim neslimize; Hz. Mehdi ile çağdaş olma ve O’na biat etme lütûf ve keremini bahşedecektir. Amin
.(Geniş bilgi için, bakınız; surprizsite içinde, Hz. Mehdi ve Hz. İsa a.s. bölümlerinde..)
G E L A R T I K
Allah (C.C.) Nur suresi, ayet 35'de mealen: “Allah göklerin ve yerin Nuru’dur. O’nun nuru, içinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer ampul gibidir. O ışık, cam bir fanus içindedir. Cam ise sanki, inci gibi parlayan bir yıldızdır. Onun ışığı, ne Doğu'dan ve ne de Batı'dan gelmeyen bereketli bir zeytin ağacındandır. Ateş değmediği, halde her yeri aydınlatır. O, nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah insanlara misaller vererek gerçekleri açıklar ve Allah her şeyi bilir.”
Peygamberimiz (s.a.v.) Müslim, İman, 293'de; “Şüphesiz Allah, için nurdan ve zulmetten yetmiş bin perde/hicap arkasında kendisini gizlemiştir. Şayet o perdeler açılsa, Sübuhat-ı Vechi” (Yüzünün parlaklığı) gözü idrak eden her şeyi yakardı.” buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerif yüce Allah’ın sıfat, esma ve şuunât perdesi arkasında yüce Allah’ın kendisini gizlediğini anlatmaktadır. Allah esma ve sıfatın tecellisi ile varlık ile mübaşeret etmeden, “her şeye her şeyden daha yakın, mahlûkat ise ondan nihayetsiz uzak olduğu halde tasarruf etmektedir.” Onun esma ve sıfatının tecellisi Güneş'in ışığının her şeyi kuşattığı gibi tüm kâinatı ve mevcudatı kuşatmıştır.
Allah(C.C.) ın, isim ve sıfatlarından birisi de İLİM'dir. İlim sıfatı, insanlara da sunulmuş ve bunu kimisi lehine kullanmış, kimisi aleyhine. Kimisi ise, bu büyük NİMET'ten nasibini almadan bir ot misali yaşayıp, bir ot gibi bitip gitmiştir. Allah (C.C.) cümlemizi ilim sıfatının tezahhürleri ile donatmayı nasip etsin...
İ L M İ N N U R İ L E V A R Y A N T L A R I
Kapkaranlık gecelerin zulmetini, Güneş bekleyenler idrak eder. Açlığın acısını, sancısını.. yiyecek ve içecekler ile gider.
Düşman zulmüne uğrayanlar, meydanlarda cenk eder. Kırılmış bir kalbi, biraz ilgi ve alâka.. tamir eder. Cahil, hep cesurdur ve hep inadına gider...
Misaller çoğaltılabilir, ancak sonuç değişmez. Çünkü, her hastalığın bir ilacı, her sıkıntının bir çaresi, her müşkülatın bir bahanesi ve çoğu farkında bile olmasa da, yardıma ihtiyacı olanın da, yardımına karşılıksız olarak koşan bir yardımseveri ve Allah (c.c.) rızası adına koşturan bir "HİZMET GÖNÜLLÜSÜ" vardır.
Dünyayı, sevgi ve aşkla kucaklayan, ihtiyacı olana o ihtiyacını daha istemeden sunan, yaşamını başkalarının yaşaması adına harcayan, ömrü boyunca her cefaya katlanıp, hep sevgi sunan.. nice "GÖNÜL ERLERİ" ve "SEVGİ SÜVARİLERİ" vardır ki, onları anmak bile bir lütuf ve ihsan.. kaynağıdır. Çünkü onlar, "IŞIĞIN KANATLILARI"dır.
Onları tanımak, büyük onur ve gurur.. onlarla beraber olmak, nihayetsiz bir huzur...
Dert. Üzüntüden, sıkıntıya; sorundan, kaygıya; kederden, hastalığa.. hatta, vücutdaki yağ birikimi veya kanser oluşumları olan UR'lara.. kadar farklı problemlerin bir kelime ile söylemesi ve dinlemesine denir. Romantizmin zıttı bir kelime ve düşündürücü bir sözdür. Duydukça herkesin kaçtığı, kaçtıkça da daha çok içine düştüğü, dertlerinden kurtulmak istedikçe de, dert sarmalı ile çevrelenerek yaşamını sürdürdüğü bir olgudur...
Halbuki günümüzün insanının istenmediği derdini; İslâm büyükleri farklı görmüş, mânâsını farklı çözmüş, onunla hemhal olarak yaşamış ve hatta derdi olmayana iyi gözle bakılmamıştır. Çünkü dert; bir sırlar yumağı, çözmesini bilene bir eğitmen ve öğretmen, dünya ve ahiret içince bir deneme, uyarma ve uyandırma helezonudur.
Dert; Yaratıcının insanların nefsini de inkişaf etiren, gönül gözünü açan, basiretini artıran ve ferasetini güçlendiren.. ilâhi bir lütüftur.
Derdini DERT bilene... Derdi ile sevinene! .. DERTDEKİ DERMANI ÇÖZENE! ..
DERTDEKİ DERMAN
Hemen hemen herkesin, her konuda kişinin; aklı, bilgisi, tecrübesi, gücü ve kuvveti.. ile orantılı olarak bir planı ve bir programı vardır. Milletler ve devletlerin de, her konuda olduğu gibi; komşuları konusunda da, onları ortadan kaldırarak; o komşunun bütün mal varlığını, ele geçirmek isterler. Aynen, gözü doymaz insanlar gibi.. (İşte, gözünü toprak doyursun.. tabiri de, böyle insanlar için kullanılır.) Gözleri, toprakla da bir türlü doymayan devletler ise; komşularının topraklarını işgal ettikçe, daha da semirip kuvvetlenerek.. etrafları ve hatta bütün Dünya için bir tehdit unsuru haline gelirler.
İşte bunlardan; İngiliz’ler kaypak siyasetle, Fransız’lar kalleşçe, Alman’lar disiplin ve zekâlariyle, Yunanlı’lar Türk düşmanlarının dolduruşuna gelmesiyle, Rus’lar soğuk güçleri ve sıcak denize kavuşma hayalleriyle, A.B.D. içindeki zengin ve siyonist Yahudileri ile ve en çok da, İsrail ise A.B.D.nin desteği ve Şeytanın yönlendirmesiyle.. devamlı Dünya’ya meydan okurlar… Allah’ın kanun ve kurallarına; hiç, ama hiç aldırmazlar.
Türk’lere gelince, bırakın en zayıf zamanını; en güçlü zamanlarında dahi, ZULÜM YAPMADIKLARINI, bugün Dünya’nın en zulümkâr milleti olan İsrail tarafından dahi teslim edilmektedir. Çünkü; yukarıdaki 29 no.lu şiirin içinde ve tanıtım yazısında da olduğu gibi, Türk’ler; kendilerine özel olarak yaratılış hasletlerinden v.b. dolayı, zamanın belli dilimlerinde tarih sahnesine çıkarak, Dünya’ya nizam vermek için, Allah’ın özel olarak yarattığı, sahip çıktığı ve bu iş için görevlendirdiği bir millettir.
Dünya milletlerinin hep Türk’ler için, imha ve saf dışı planları vardır. Fakat, bu imha ve saf dışı bırakma işini, hiçbir zaman da başaramazlar. Çünkü, kendilerin bir planı ve programı olduğu gibi; Allah’ın da ilâhi bir planı ve programı vardır ve bu, “İLÂHİ PLAN” çok yakın bir tarihte ve Hz. Mehdi liderliğinde, yine gündeme girmek üzeredir. Yine Türk Milleti’ne büyük bir görev düşmek ve TARİH tekerrür ederek bir defa daha tekrarlamak üzeredir…
Ey, Türk! .. Irkçılık ve kafatasçılık, belâ ve fitnesine düşmeden, bu milletin şanını ve şerefini.. de düşürmeden ve Şeytan ile nefsinini hilelerine de kapılmadan; daha fazla gafil olarak uyuma, haydi uyan artık.
. Uyan, Çünkü; “KUTSAL GÖREV, YİNE KAPIDA. SENİ VE SENİN GÜÇLÜ BİLEĞİNİ, SARSILMAZ YÜREĞİNİ VE İHLÂSLA ALLAH! A İMANININ MÜKÂFATINI.. SANA SUNMAK ÜZERE BEKLİYOR. SENİN, HASLET VE ERDEMLERİNE, GÜÇ VE CESARETİNE.. ÇOK AÇ VE DE ÇOK AMA ÇOK, MUHTAÇ…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!