Gitmeli sonbahar dediğin şey gitmeli
Nisan gitmeli
Filikasız, bandırasız gemiler gitmeli
Şubat gitmeli, ağustos gitmeli, eylül gitmeli
Sıra sıra göçmen kuşlar gitmeli
Gitmeli ki bu ömür bitmeli…
Dünyayı koyup arka cebimize
Götüreceğiz giderken diğer âleme…
Biz öyle sevdik ki büyük yeşil ormanları
Mavi gökyüzünü
Mavi denizleri öyle sevdik
Bereketli toprakları
Bana bunu yapamazsın
Gözlerime bakarak bir başkasıyla olamazsın
Gözleri güzel kadın
Sen susamazsın…
Ne aşktan bahsederim sana
Varsa;
Sikkeden dostun cebinde
Susamlı simit bile gelir
- Altından kâsede…
Yoksundan
Aşk-î Memnu
Hani nerde o aşk-î memnu kadın
Çeşni gözlerini düştüm inkâr-î dile
Musiki-î gönlü ibraz eylerim
Aşk-î hoş endamı müstesna dilbere…
[bir çisenti iskambil kâğıtlarından yapılmış bu evi yıktığı vakit; aynamdan yansımalar]
Tavşan ayının 21’i
Eylül gecikti bu sene
İşim var gitmeliyim
Ankara’da bürokrasi giyinmiş bir cumartesi sabahı
Yaşlı bir konaktan seyirdeyiz Ankara’yı
Kıravatlı bir bürokrat Ankara
Benim baktığım yerden gözükür yırtık paçası…
Çekik gözlü konukları var Ankara’nın
Birde ben varım
Hep olmayacak ya
Hâkim zülüm dünyaya
Biz özgürlüğü tattık
Dünyanın en nefis meyvesiydi
Adım umut kızım benim adın özgürlük
Adım şair kızım benim adın şiir
Uyandım
Döndüm ardıma baktım
Bir bedendim uyuyordum
Uyumak neymiş
Ölü misali yatıyordum
Allah’ım ne beter horluyordum…
Şairin hayata ödediği bedel
İşte yalnızlık, hangi kelime anlatmaya yeter
Desem de ben edeb-î ecel
Bu işkence ecelden de beter…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!