Eldiveni beyaz ince eller.
Mavi orkideye benzer gözler.
Gizemli duygu, kalbimde titrer.
Beni benden, hiç sormadan aldın.
Sıkar kalbi, kıskaç titremeler.
Erir beden, dokundukça tenler.
Susamak susamak;
Bir ağustos sıcağında…
Çölde susamak.
Sonra bir pınarın dudaklarına,
Hasret kondurmak.
Dudakla suyun vuslatında:
Susuz kalmış andız fidanıyım,
Uçsuz bucaksız kır yolundayım
Ne bir damlacık su verenim var;
Ne de bir lahza hatır soranlar…
Yağmurlarla ıslanıp, büyüdüm.
Karlarla yumak olup, dertleştim.
Bayram seyran bilmek gerek
Her insanı sevmek gerek
Muhammed’in hürmetine,
Kor gönülü sarmak gerek.
Büyük küçük bilmek gerek
Kimsesizi görmek gerek
Haydi denizim ol,
Mavinde yüzeyim.
Bitmese de bu yol.
Dalgan da öleyim.
Sensiz zamanlarım.
Bil ki: kar borandır.
Elin yüzün yuyup besmele çekmeli.
(1) Bire bin verecek tarlayı ekmeli
Meyveye duracak ağacı dikmeli
(2) Şahin çıka gelip kapını çalmadan
Doldurup destini gönüller kırmadan
Harcayıp hayıra gözünü kırpmadan
Aşkı göz söyler, dil değil.
Dil yazıverir, el değil.
Ne denli ağır olsa da,
Aşkı can taşır, bel değil.
Iraklar puslu sel değil.
Gönlü gam yıkar, el değil.
Ellerin çenende pencere önünde
Gözlerin, ufukta ayrılık dilinde
Solmuş iki resim ıslak ellerinde
Hasrete dişleri gıcırdatır mısın?
Geçiyorken aylar, yıllar da habersiz
Tenin ve benliğin soluvermiş bensiz
Hayat yolculuğum, hepten yaya geçti
Gözyaşım sel olup, gözden (1) çaya geçti
Çiğnenmeyen lokma bile yutulmuyor
Yorgunluğum dahi demli (2) çaya geçti
Paylaşmak çok değil, azlara konmaktır
Dertlinin derdine devalar sunmaktır
Akar lavlarım ığıl ığıl,
Beden eriyik, yürek kızıl.
Benden ben değil, küller akar,
Aklım dünya haline şaşar.
Altın buldum, sarrafa sordum.
İçime attım bakır buldum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!