İçi giysi dolu dükkan gibi mi boşaltmalı insan içini birine..?
Ya da yiyeceklerle dolu bir süpermarket gibi mi..?
Onlara bize gelmeleri için izin veririz, ama hepsi de alacaklarını alıp gidiyorlardı değil mi?
Tıpkı hayatlarımıza gelip bizi biz yapan şeyleri alıp gitmeleri gibi!
Velhasıl anlatmalı insan içini birine,bir kalem kadar mı olmaz insan bir başka kalbe?
Ya da bir kâğıt kadar mı güçsüz kaldık birbirimize?
Bu yalnız görme-sanma işi ne denli dehşet saçıyordu yeryüzüne gecesi gündüzü olmaksızın.
Günlük dökülmesi sağlıklı olması lazım gelen birkaç saç telinin ötesine- berisine nasıl boylu boyuna uzanıyor,
Ve nasıl cüretkâr bir şekle bürünüp de övgüden uzak ama sövgüye layık görüyordu kendini, bu çarpık görme- sanma işleri!
Meral Meri/ Hayata Tutunamayan Harfler /Atlar da Koşardı
Onun gibileri nasıl anlatmalı bilemiyorum;
Tüm gücünle yaralanmamış gibi yaparak,aslında yaralandığını bilerek
Ve güçlü olduğunda yanında -olmadığında ise,giderek
Ve her iki yolun sonunda da bir mutluluk bularak,
Sizce onun gibilerin -bizim gibileri anlaması mümkün müdür?
Nedendir bilinmez dünyaya şöyle bir baktığım zaman
Ayrılmışlığımızı küreklere zincirlenmiş gibi,görürüm
Halbuki bizler birleştirici bir deniz geçiti ile
Çok kolayca bağışlayabilirdik birbirimizi.
Meral Meri/ Hayata Tutunamayan Harfler /Forsa
Fırtınanın içinde bir gemi -geminin içinde bir sevgi,sevginin içinde ait olma isteğini düşünelim.
Niçin fırtınanın içinde gemi,geminin içinde neden sevgi,sevginin içinde ait olacak mı, olanlar mı,olan mı olmalıydı? diye düşünelim...
Ana iki düşünceyi ele alalım; fırtına ve ait olma.
Her insanın yaşamı boyunca binlerce,belki daha fazla fırtınası olur...
Her insanın ait olma hali ve ait olacakları olur...
Madem ki,fırtına binlerce,belki daha fazla,niçin gemi bir tanecikken ait olma hali bir tanecik olsun? diye düşünelim...
"Garip bir düğümle iliklediğimiz şu -bu derken bizim hayatlarımızdı;
hata yani...
Hem de ıskalamadan kendimizi,şu -bu derken hepimizin hayatı,hayat yani; öpüşemediğimiz birçok şey gibi
İnsan yani,çıplak,yalnız, keza kimsesiz.
Ve gelmiş-geçirmiş,ama geçinememiş; dünya yani."
Daha geniş bir yerden başımı kaldırıp göğü ve yeri görmeliyim
Uzaklaşmalıyım bir karış durduğum bu yerden
Bir kanser hastasının içine girmeli ömrüm,değil saniyelik;
Yaşamıma yaymalıyım onu.
En kepaze bir adamın suratındaki tükürük olmalıyım
Tüm mahçubiyetlerin haykırışını o andan alıp,özgür bırakmalıyım
Bizim insanlığımız kaldırımlardan daha aşağı düşünce,
Kalplerden uzaklaşınca,biz ezildik.
Yoksa dünyanın ne suçu var?
Onun derdi insansızlıktı,
Bizimkisi ise sevgisizlik!
Burada artık kalabilir miyim? dedi, savaş.
İnsanlık itiraz etti:
Bizler beyazlıktan pek uzağız,sen devam et! dediler.
Savaş ise:
Uzaklık dediğin nedir ki:
Barış kadar yakın değil mi?
...İncir çekirdekleri ağlayınca ben de tuttum onlara bi güzel sevgi verdim
Ama patikaları yağmalanmış sonbahar gibi...
05.10.16.İstanbul
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden