Biri var ben de,
Sen bilmiyorsun! ..
Saklı bir kent,bir sır içimde,
Arada nefes alsın diye,sessizce sana yolluyorum,dönüyor geiye,
Dokunuyor göğsüne,kalbine girmeden...dönüyor geriye,
Sevgili yağmur yine huzurun içinden mi geliyorsunuz?
Rüzgarların o dehşetli seslerini yırtıp da aştığınıza göre;
Sanırım dünyanın tüm ağlayışlarını bir hamlede toplamış olmalısınız,
öyle değil mi,sevgili yağmur?
Peki,bu gözyaşlarını kimlerin hakkına girmeden dağıtacaksınız,adaletinizle?
Yoksa kızıyor musunuz bana?
Birazcık dargınım ona,
Belki biraz biraz da yönüm yolum değişmiştir.
Halbuki ben sevgiyi insan olmak biliyordum;
Şefkatli bir sabaha sunulan sıcacık ekmek misali.
Yoksa yanılıyor muydum?
Şimdi gözlerim boş olan boşlukları yoruyor,
Büyüdükçe geri dönüş yollarımız hep kayboluyordu.
Anımsadığım kadarıyla diye başlayan ama hiç sonu gelmeyen bir şey,
Bir uçurum işte.
Buğdayın taneleri gibi kayıp tohumlardık ya biz.
Anımsadığım kadarıyla diye bir şey,
Ve bir uçurum işte.
Kim bilir bilmediğimiz hangi köyün,ilçenin,ve şehrin ne çeşit sıkıntıları vardır şimdi.
Ki vardır.. Biz bilmeden ,bilsek de sesimizi duyuramadan,duyursak da değişmesini istemeyen ya da isteyip de gücü yetmeyen
,katlanmak zorunda kalan...
Öylece ceset gibi,bilerek,isteyerek,bizzat kendileri ya da mahrum bırakılarak terk edilmenin ne şiddettli bir yıkım oluşunu böyle yaşamak zorunda oluşunu,oluşlarını,
Kim bilir bilmeden nasıl yaşıyoruz,böyle sanki her şey yerli yerindeymiş gibi,her şey doğal
Ve normalmiş gibi,nasıl tükendiğimizi görmeden,duymadan,dilsiz kalmışız gibi,yaşamak utançların zirvesi değil de nedir burada?
Hep yabancı kalacaklardı sihirli değneğin kullanıcıları
Çünkü ateş böcekleri söylemişti bunu evvelden
Önce heyecanla gülümseyeceklerdir size
Etiniz iskeletinde dururken
Sonra kaleye gireceklerdir ilgiyle
Çünkü sonu görmek için iyi bir başlangıç gerektiğini bilirdi periler
Şefkatin zayıflığını eleştiriyorsam
Çok mu?
Yeni gelenin insan olduğunu unutmadıysam
Ama gidenin de bütün haksızlıklara uğradığını
Karanlıktaki o yüzlere söylüyorsam
Yeşil yaprakların haziranda topraktan kalbe titreyerek çıkarken tanımıştım seni; gelecek gibi,parlaktı çağın...
Çocuğundum senin; mavi sarayından tuttum seni,
Çıplaktım; geçmişten gelen bir Helena,hiçbir emanetin yükünü-geçmişini-aydınlığını bilmezdim.
Karanlığında kaldım...
Tarihçiler yalan söylerdi,ben onlara sağırdım;
Sönük bir gecenin irkilen yüreği gibi,neşteri yemiş bir hastanın kalbi neyse,ben de oydum senden önce.
Kimse öldürülmeyi hak etmez deriz; büyük insanlığımızla;
En kötüsü en canisi bile hak etmez.
Oysaki kendi kendimizi kandırırız,kendi kendimizi öldürürüz.
Kırılırız hiç yapışmamacasına kırılırız; tuz ve buz hali-
Fırtına öncesi sessizlik hali.
Ben de bugün bir "dayı" bulamadım kendime...
Sen de farkındaydın aslında; kendini yaşamadan-birini körler diyarından çekip almanın ne denli alelade bir hiçliği temsil edişini
,ve yaşatmanın onu- ne rezilce bir eylem olduğunun farkındaydın-farkındaydık aslında!
kahırede buyumek hakkınde sorularım var ıznınızden