Bu öykü bir kelebeğin ömrünü inkarıdır;
Yaşanması gereken her şey yaşanmış olsa bile
Mutlaka eksik bir şeyler kalır
Gözü açık kalır dostların son akşamında
Gözyaşları içinde bir kurtuluş kalır
Zaman dediğimiz zembereği kırılmış eski bir duvar saati
Şimdi nerelere saklar takvimler yarım kalan gülüşlerimizi
Haylaz çocuklarının ellerinde kırılan tarih
Bütün sürgün çehrelere bırakmıştır kırılganlığını
Yani saatler asla dönmeyecektir tersine
Ve olmuş olan hiçbir şey çevrilmeyecektir geriye artık
Zamandır dediler
Her şeyin ilacı olan
Zamandır kabuk bağlatan yaraları
Hafifleten sol kolun ağrısını
Zaman geçer giden gemiler döner limana
Kırılganlığımın kaydını düşüyor
Şimdi bütün kalemler
Kandan mürekkepleriyle.
Morarmış gözlerimin çukuruna
Binlerce Akdeniz sığdırdım
Bir martının parıldayan gözlerinden gördüm
Tenime bıçak gibi işliyor gözyaşların
Her tanesinde eski bir şarkı ölüyor içimde
Kağıtsız ve kalemsiz kalmış
Şair çaresizliğinde geçiyor gün
Ve ben susturamıyorum artık başkaldıran geceyi.
Yağmuru sahiplenme
Yalnız sen değilsin altında ıslanan
Yalnız sen değilsin ürperen rüzgarlarda
Sadece senin içine düşmedi o kor alev
Senin için yazılmadı hiçbir şiir
Siyah beyaz resimlerden taşan
İsyankar bir kırmızıdır sevdam
Dolmabahçe’nin denizine karşı
Taş gibi savrulan
Tek kırmızısı
Beni aradığında
Belki çok uzakta olurum
Belki hiç bilmediğim bir şehirde
Hasretin üç beş nöbetinde
Duygusuz bir demir yığınıyla sevişirim her gece
Susmak
Daha da susmak
Her gün biraz daha fazla susmak,
Ezilmek
Daha da ezilmek
Her gün biraz daha fazla ezilmek,
Hayatımdan geçen binlerce yüzden biriydin sadece
Şimdi binlerce yüz senin suretin oldu…
2008
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle