Biraz mutlu olsam diyorum
Kapıma dayanan kışı buyur etsem içeri.
Kış otursa şöyle köşeye
Daha bir ayrı seviyorum çayı
Soğuktan mıdır sevmem
Yoksa bahanem mi oldu
Nedir böyle
Uykunu bölen rüya.
Karanlikta ne ararsın
korkmuş gözlerle,
seçemiyor hiç bir şeyi
her yer karanlık.
Hangi şarkıların acı
sözleriyle geldin geceyeme.
Hangi şiirin son satırların da,
göz yaşları eşliğinde,
tükenmişliğin dibene vurduk böyle.
Biraz hüzün, biraz ızdırapla,
"Biz, yaşarken ölmeye yemin etmiş
yürüyen ceset yeriz" diyordu.
Ey sevgililer biz ceset yedik.
Ağızda sönmeye yüz tutan
bir sigara gibi, tatsız şarkısını mırıldanıyor...
"Bize sarılan gece olacak.
Sevgili yabancım.
Adını bilmediğimiz şarkının
içinde bize el uzatan maviyi hissedince.
Ikimiz de birer yabancı olacağız.
Sevgili yabancım..."
"Ah, siz ve sizin aşk, aşk diyen.
Dudaklarınızdan dökülen zehir,
ucuz heyecanlarınız ve sahte kişiliğiniz.
Cinsel arzularınızdan başka birşey değil..."
Gerçeğim oldu, derin bakan gözleri
Bir şiirin hüznünden fırlayan kadın
Dokunsam dedim, dökülür yaprakları
Esen fırtınanın ortasında durmaya çalışmasıyla.
Mavi bezler bağlıyorum dallarına
Bir dilek diledim.
Sarsılmaz bir kaya olmak isterdim.
Her darbeye sapa sağlam dik durmayı.
O zaman katı olurdum biliyorum.
Rüyalarıma misafir olan intiharlar görüyorum.
Ve ölü kelebekler.
Sonra intihar eden kuşlar.
''Hepimiz büyüktük.
Küçük küçük parçalarla,
aynı üzüntüden payını alan
büyük ve hüzünlü kişiler. ''
Şehir annenin ürpertici büyüklüğünde
Koça bir denizden kalkan
dalgalar vurdu kıyıma.
Sakinliğine alışmışken ve güneşine.
Çırpınışlarım var ve denizin güçlü dalgaları kırılmadan çarpıyor.
Ne güzel Şiirler, papatya kokuyorlar.