Duvarda sessizce, hüzün dolu ve isteksizce ilerleyen odamın saati.
Yalnızlık rolünü oynayan, her defasında bunu yüzüme vuran, suratsızca parlayan tavandaki ışığım.
Başımda dikilip hüngür, hüngür ağlayan kapım, pencerem...
Bu günlerde huysuz duran masam, sandalyem...
Ve üşüyen ceketim...
"Gitmekle kalma arasında bir acı.
Zamanın celladı çok acımasız.
Hayat ise kısa..."
Duvarda sessizce,
hüzün dolu ve
"Zamanın acımasızlığına denk geldik.
Sen gecenin hüzün sokağında kayboldun.
Ben farklı zamana yorgunluk çektim.
Hangi zamanın kapısı yoluna çıkar..."
"Işte, gündüz ve karanlığın savaşında doğan kızılın ürkekliği sardı yine çıkmaz sokakları.
Huzursuzluk birazıyla ve birazıyla bir gerçeklik.
Ellerimde mavi, kaybetme korkusuyla titreyen ellerim sımsıkı.
Çıkmaza giren sokaklar, korkunç.
Adımlarıyla yaklaşan karanlık.
Uzatmak isterken ellerimi sana, benden uzaklaşan aydınlığın.
Küçük yüreğiyle ve bir kız.
Ezgiler söylüyor kemanıyla
Deniz kenarında dans eden
Poseidonun denizleri karşısında
Seyre dalan gözlerle
Afrodit Bakışları altında yıkık bir aşk
Derin bir karanlığın aldırış
etmez gecesinden çıktım...
Öyle umursamaz.
Öyle kırıcı.
Öyle şüpheli.
Senin yüce gönlünün karşısına.
Sevgili yabancım.
Mavi öldü ve tüm masumiyetiyle göçüp gitti işte.
Üzerine bulaşan kızıllığıyla ıntihar mektubunu okudum.
Toparlamadan etrafını öyle dağınık
Öyle dokunan içe, gerisinde kalan
Çılgınlığı dansa kaldıran odamda beni
"Üzücüydü çoğu anı.
Güzel şeylerin olduğu gibi,
Üzüntüsü de var."
Sevgili yabancım.
Bugün sana yabancı olduğumu hissettim.
" Aradığımız gerçeklik müziğin hüzne tutunan parmaklarının ucunda.
Şarkı onu bize haykırandır"
Ufaktan rüzgar var,
gök mavisinin güzelliğiyle
"Göz yaşında sevebilmekmi seni.
Yağmur bulutlu gözlerinde, aramak mı hayalleri..."
Merhaba hayat.
Merhaba ben.
Merhaba hayallerim.
Ne güzel Şiirler, papatya kokuyorlar.