Saçlarımı uzattım, gidecek yerim yoktu.
Kapı eşiğinde bir kahve fincanını parçalayıp bileklerimde gezdirdim sivrilttiğim kısmını.
İki büklüm oturuyordum, buna rağmen dimdik duruyordu omuzlarım.
Saçlarımı uzatmışım ya, sanki şu kapıdan içeriye girecekmişsin ya…
Şimdi ben cephede değilim ama kuma da gömmedim kafamı.
Sanki şimdi gelecekmişsin gibi avutuyorum kendimi.
Ben seni bilirim.
Öptüğüm avuç içlerinden, secdem olan omuzlarından bilirim.
Dizlerinin başıma deyişinden, senin ciğerini ta lisemden bilirim.
Ben denizim kardeşim! Rüzgar verirsen dalga biçersin. Koyarsan bir kaba alırım şeklini, ama gerekirse dalgalanırım yine deyişinden bilirim.
Sen denizsin kadın. Ben seni suya yakışanı yapmandan bilirim.
Bakma öyle sahile karşı endişeli endamıma, ben seni kendimden bilirim.
Bu evrende arzuyla geçen günlerimiz oldu.
Sen bunu anlayabilecek yaştasın ama Allah seni hissedebilecek yaşa şimdi getirmesin.
Merak ediyorum.
Dua etmek ne demek biliyor musun?
O kadar şey söylenmiş, o kadar güçlü olunmuş ama susulmuş.
Rüzgar, kainatın ölümünden doğan şehrin adıdır. Bu ise bir şehrin intihar mektubu.
Siz beni yenemezsiniz çünkü ben sizinle savaşmıyorum.
Sabır varsa da içimde umuda utancımdan yanaşmıyorum.
Kan kusuyorum kızılcığa aş diyorum aşıma alışmıyorum.
Şehir yağmurdan yana ben yağmurla tanışmıyorum.
Aynaları hep ters çeviriyorum. Kendi yüzüme baktıkça zaten
neden sevecekti ki dediğim için.
Bakın yüzümü çevirmiyorum hâlâ. Aynayı çeviriyorum.
Bugün evdeki aynaları çevirdiğimin son günüydü.
Her şey bitmeden önceki son gün gibi evden çıkacak, otobüse
binecek, mesaime gidecek, sonra…
Bir adam vardı evimde geçen gece,
Ben tanımıyorum kendisini,
Bir tek yaprak fulyası elinde,
Kan işleme bir tribal bedeninde.
Yağmura hasret düşmüş kendince,
Düğün konvoyu geçerken yoldan, ağlayan bir çocuk var kaldırımda.
Ben diyor bundan 2 sene önce çocuk değildim hanımlar beyler.
Kavgalar vardı ömrümde, savaşlar, ulu orta cinayetler.
Dostlarım vardı, umutlarım, vardı. Kumarlar, hileler.
Alayı yok oldu şimdi, hepsini hiç ettiler.
Aldılar elimden, sonra el bileklerimi kestiler.
En hüzünlü şeylerdendir şeffaf emanet poşetleri.
Şeffaf, hava kilitli alelade bir poşet, nasıl olur da yakar insanın
içini?
İşte ben buna diyorum ki, bazen küçücük görünen şeyler, yakar
insanın canını. CAYIR CAYIR…
Bir yakınını toprağa verdikten sonra polislerden alırsın mesela o
Denizin ortalarında bir yerlerde
Belki uzaklarda bir gezegenin birinde
İnfazın ölüme varmadığı, sevilenlerin kolay unutulmadığı bir zamanın orta yerinde... Sen beni dost biliyorsun.
Ben göğsümü gerip, kol kanat açıyorum sana.
Hayal değil, gözlerini görüyorum göğsümün üst yanında.
Kalp atışlarımı yavaşlatmayı diliyorum. Duyup rahatsız olma diye, uyanma diye... Sonra zaman geçiyor, 2 yıl kadar.
Kokumu özlediğin oldu mu hiç?
Uyurken izledin mi ya da açtın mı resmimi?
Hesap soruyormuşum gibi okuyabilirsin ama merak ediyorum,
Sen nasıl sevdin beni?
Yani sevmek ne demekti o zamanlar?
Neler hissettiğimi düşündün mü?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!