Nasıl efsunmuş bu?
Gece görmemiş çocuğu
yarasa kanında yıkayan
ne delice çırpınış
deniz görmemiş kolları
bataklıklarda sınayan
Çölüm bugün en ıssız gününde
İnce kumlar gözümde bir plaj
Savrulup gelen kumlar hırçın dalgalar
Güneş bronzlaştırma aygıtı
Nesli tükenen bedeviler cankurtaran…
Başımda dönen akbabalar var
Secde
Bir aydınlık gizli,görürüm gecede;
Beynime saplı çiviler, sökülür secdede
Avrupa Sülüğü
Size göre medeniyet yurdudur Avrupa
İslamiyet uğrunda veririm bu kellemi
Onun yolunda çalışmayan tokmak mı, kelle mi?
İslamiyet yolunda çıkarıp veririm kalbimi
Onun uğrunda atmayan et mi,kalp mi?
Tenha bir ölüm istiyorum
çığlığa sarılmadan cıgaralar
dizlerini dövmedem yaşlı kadınlar
suskun bir ölüm istiyorum
geceyi bile susturup
duymadığım sesleri istiyorum
Kolaydır dağ başlarında yalnızlığı yaşamak
Yüz bin kişinin,milyon kişinin içinde
Kalabiliyorsan tek başına
Şair olmuşsundur.
Sudan çıkmış balık misali çırpınabiliyorsan
İnsan denizin kanlı sularında
Ey mum! Sen yanma işinde erbapsın
Kararan gönlüme tuttuğum mehtapsın.
Ateşe bakan gözlerinden dökülür yaşlar
Kibrit,sana özündeki yangını bağışlar.
Saksıdaki çiçek, karlı dağa bakar
Ayağına geçirilmiş topraktan blok
Çiçeği koklar uzaktan kar
Bu efsun, dağdaki çiçekte bile yok.
Alıp götürseler keşke doruğun başına
Yakılacak her odun nefret eder çıradan
Her çıra titrer kibrit karşısında
Bir zincirleme ateşe bulanır her biri
Üçü de küle döner aynı ateşten
Ve seçilmez olur küller birbirinden.
Mezarlıktaki sükûnet çok şey anlatır anlayana
Taşlar suskun, ağaçlar suskun, toprak suskun
Ölüler konuşur bizimle sessiz sedasız
Taşlara kazınmış yazılar suskun.
Rüzgarın bıraktığı uğultudur tek duyulan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!