İnce gözlerine sığınan bir ebâbil kuşunun azatlığında gönlüm.
Her şey, senin sesin mi semâmda Züleyha?
Bu cılız kanat vuruşları, kalbimde ümit kuşlarının.
Bu yüreğimin içinde düşüp kaybolduğum kuyu;
Şimdi dudaklarına kondurduğun bu aceleci hüzün.
öyle bir sırsın bende ki...
ne dîl söylesin,
ne kalbim anlatsın...
bir Bezm-i Elestten kalma o gözler ki;
her bakışın bir âyet:
«yaksın sevilen... hep yaksın...»
“Özledim.” deme bana, inanırım. Deme ki “Kavuşmak var; bitti hasretin.” Ölümle hayatı ayıran bu esaretin, deme ki “Bir çaresi var.”, tutar, aldanırım.
Bir kez dökülse dudaklarından “sevgilim…”, bütün adlarımdan vazgeçip bu tek bir sözüne sığınırım. Unuturum ki keskin bir bıçaktır “sevgilim…” Ya yazgıları ikiye böler, ya da saplanır tam kalbine aldanışlarımın.
Yazgım, bir pervâne gibi ateşte yanmaktır “sevgilim…”. Ama sen ey ateş, içinde Züleyhâ’yı aratma bana. Ne sen yakmaktan vazgeç, Ne sana ben Yusuf’tan söz edeyim..
.......... «Yak sendeki resimleri sevgilim
.......... Ve sonra küllerime bir mezar kazacak gibi,
.......... Üstüme közleri ört teker teker...»
Seni sevmek, yasaktı bana; ve yasaktı seni özlemeler... Gözlerime bir kez -ama bir kez- dalsaydın eğer; sanırdım, bu sabah tutuşan kızıllıkta şâir, asılacaktı...
Yok bende bir yüzü ayrılığın; küskün bir bakış, sararan bir ten... Meczûb bir cân gibi çarpılıp gökten, göğsüme otağ kurdu hüznü ayrılığın...
Herkes, bir şeylerin nişanlısıdır. Ben, ölümle nişanlıyım Adât! Ölüm, bembeyaz bir at gibi koşar bende kuruyan topraklar boyu. Ölüm, beni topraktan yaratılan başka her bedenden kıskanır... Gün doğmaz ufkunda hiç susuz yalnızlıkların. Kelimeler boş, öbür kulağımdan çıkar anlattıkların. Gelmişse de bir bahâr, başkalarının bahârıdır bu, benimki değil... Bende bir ömür tek mevsim kış; üşüyen gözyaşlarım kirpiklerimde donar, üşüyen gözyaşlarım kirpiklerimde donar...
Hasretün, hasretün, hasretün, hasretün.; diye geçer, gönül defterinde vezni ayrılığın. Son nefesini veren bir hastaya benzer, ömrü özlemekle geçen benzi âşığın.
yollar bekledim varlığının gölgesi düşen.
umutlar saldım kırlangıçlarla,
hiç dönmediler.
hüznün en koyusuna kamburu düşen,
bir meczûb gibi sığındım bakışlarına;
bakışların, beni görmediler.
gözlerini kelebeklere verdim
kokunu güllere
/seni ben gözlerimde mavi ve ak.../
gözlerini kelebeklere verdim
duruyorsun uzaklarda gözlerimi tutuyorsun
ve yankılanıyor dudaklarımda yumuşak sesin
yasak bir elmayı ısırmak gözlerinden
çizgilemek saçlarını ölü atlara
gözkapaklarıma düşen kanlı güllerin
/Can (~ken) Abla'ma... (şimdi sadece) kanat olan'a, kıymet bilene.../
Sen siyâhtın biliyorum. Bütün bu ışıkların, sarı aydınlıkların arasında, ölüm sesiyle gizlenmiş patiskaların; avuçlarında sakladığın erik çekirdeklerinin arasında...
Hüznü bir kız çocuğunun yüzüne işlenmiş...
bir yol ortasında rastladım sana
utanıp gizlice seni seyrettim
bir yabancı gibi bakıp yüzüme
merhaba demeden yanımdan geçtin
seninle o mâzi geldi aklıma
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!