«Aşk dediğin ne ki; sana cân demişim ben!
Ayrılmaz et tırnaktan, aslâ bir ân demişim ben! »
Birgün, demiştin ki bana; 'Ben... Ben, neyinim senin? ' Sana bir âd bulamadım hâlâ. 'Aşk'tan öte'sin! ' demeyi cesaret edemedim sana. 'Aşk'tan öte'yse aşk olan ne? ' demeliydin o zaman. Ben, susmalı; 'Bak ölürüm senin için ve cehennemi göze alırım.' demeliydim o zaman. Ve ölmeliydim. Ve cehennemde sadece sen için, sadece ama sadece o kahverengi bir tül gibi uzanan o iki çift göz uğruna sonsuza, sonsuza ve sonsuza dek yanmalıydım, yanmalıydım, yanmalıydım... Belki akıllanır, belki seni bu kadar 'koskoca' sevmeyi bırakırdım o zaman. Sâhî cân; akıllanır mıydım, o rengini bile bilmediğim saçlarına ateş mübâhtır; her ateş, bir mum gibi yaktığın bu câna lâyıktır, sonsuzlar boyunca günahların benim; tüm sevaplarım senin olsun demekten vazgeçer miydim?
«Mühürlü bir imlâsıydı bende aşk, zamânın;
Korkarım gül yüzün doğsa rûhuma
Saygıda kusurum çok olur diye
Derdimi bir parça anlatsam sana
Ağlarım dertler de yok olur diye
İstemem ömürden gülmekli birgün
~yenilişinin dilinden~
i.
zâhid, kânla yazdım sana bu satırları;
'Gümüş'ten bir yolda, 'pembe' bir düşün içindeyim. Gözlerinden 'koyu kahverengi' uzanan bir boşlukta; benliğim kaybolmuş, yitmiş bedenim. Korkuyorum, uyanmaktan öylesi çocukça... Yitiriyorum tüm zamanlarımı, 'incecik' gözlerinde kayboldukça.
Hani kırlangıçlar uçuran 'utangaç' yüreğim. 'Kutsal emânetim' diyerek teslim aldığın kalbim; korkmuyorum o 'yumuşacık' ellerindeyken. Ahh, bir dokunsan öleceğim; üşüyeceğim, kapasan gözlerini; zemheri ömürlerde.
Yitirdim cesaretimi, sen ellerimi tutmadan ölemiyorum. Kalbim, kanayacak âh bir dokunsan yüreğime; ellerimi tutma, ellerimi tutma; istemiyorum...
güzelleştirdin ölümü;
hayat, loş bir sahne kaldı.
ne içtiğim su tatlı,
ne zevk veriyor artık koklamak bir gülü.
yaşadım mı, öldüm mü;
Ayrılık getirecek bu YAĞMUR belli;
Havada yine hicrân kokusu var.
Sen bu ellerden gittin gideli,
Ağlıyor ardından hep bu YAĞMUR'lar.
Ayrılık getirecek bu YAĞMUR belli...
Adım adım yok oluşa, beni çağırır mı ellerin? Karanlık sokaklarda, bir uçurumun yanıbaşında; beni çağırır mı ellerin. Sessizim. Mezârdaki ölülerden daha sessizim... Ama ya içimdeki bu fırtına... Ya yüreğimi ezen bunca cefâ...
Daha ne kadar taşırım bilmem, gözlerinsiz nefes almayı... Nefesin olmadan yaşamayı...
Yine bir uçurumun dibinde açtım gözümü. Yine en derin şarkılar bir bıçak gibi kesti yüzümü... Artık yazmayacağım ve artık okumayacaksın. Artık yüreğimde bahar, dudaklarımda öpüşünle kokmayacaksın... Artık Tanrı'ya açmayacağım ellerimi, bir kez düşüme girmen için. Biliyorum, gözlerinin pırıltısı değilim koyu kahverengi bakan... Bunları hiç duymayacağını, bilmeyeceğini, özlenmiyeceğimi...
bir rüzgâr anımsatır kokusunu,
bir rüzgâr;
ellerime Lila'nın nefesi değer.
hissizce seyreder yok oluşumu;
Lila, o soğuk kayalara benzer...
ihânetim karanlığın gözlerinde saklıdır
yetim, örgülü ellerinde yüreğim
adresi aşka çıkar ve tüm solgun orkidelerin
ağlayan bir çocuğun elleri durur
yeşil gözlerinde hâtırâ ve kân
ben, umudun yüreklerine çizdim aşkı;
bir kahroluştu.
kanlı ebâbil kanatlarını yeniden yeniden,
doğrultmaktı gözlerine sevdâ dediğim...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!