Tuttum mu bir kez küçümencik ayı ben
Tuttum mu bir kez en uzak yıldızı ben
Sen kal yerde o zaman
Sedân kalsın, sazın kalsın
Bir soluk olur ben balam,
Hâki bir soluk,
Ve kim saklasın istersiniz
İster misiniz
Bir ana fikir gibi bir musikî içinde
Bir kök türevi belki şu salt, garipsi denklemde
Saklansın istersiniz
İsterseniz
Sana mı bühtanlarım
Bir umut kopar gibi çılgın yasaklardan
Niye, niçin
Bu çığlık gibi duruşun?
Niye gençliğini yasakların
“Ölmeden önce, niye yaşamış olduğumu anlamak isterdim...”
Ve yirminci yüzyılın ilk çocukları da öldüler
Çaresizdiler
İki savaş arasında bir İstanbul’u
Bilebildiler
Özetlemek gerekirse çocuklar
Konuya girmeden
Dersimiz bitti
Daha konuyu görmeden
Konu nedir bilmeden
Bilinmeyene başlık ararken
O tanrısal izdüşüm odağında bu pembe
Bir renk bile değildi
Ve geceyi sarsarak
Duraksak,
Islak ve sarı bir ezgiyi
Koynundan çıkartarak
Bakın bir açık, bir çatlak yok bu cilâda
Bu cilâ kabukları zırh yapıyor
Ve kabuk türü artık fark etmiyor:
Ceviz, yengeç, al elma
Deşe debe yaralar
Şöyle soldan başlayalım bugün bu işe
Şu tenakuzlar siline de
Geçkin bir teyzenin kahve demi
Açmada geçmiş falları döner telvelerde
Halka halka pırıl pırıl
Bir istim üzre zinhar
Sizden:
Şu soluk resimler anılarda
Renkli renksiz
Şıpşak gülüşler gitgide soğuyan
Ve o gereksiz iz düşümler geride
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!